Hz. Enes’in anlattığına göre, Hz. Muhammed halen köylerde olduğu üzere, yemeğini yer sofrasında yemekteydi. “Ben Rasullullah’ın ne tahta sofra üzerinde yemek yediğini, ne de yemek masası üzerinde yemek yediğini hatırlamıyorum.” Enes’in bu sözünü rivayet eden Katade’ye “Peki neyin üzerinde yemek yiyorlardı?” diye sorulmuştu. “Sofralar üzerinde” diye cevap verdi. Sofra bezi denilen örtü yere serilir, üzerine sofra altı denilen kasnak veya dört ayaklı ve açılıp kapanabilen altlık kurulur. Sofra bezi veya sofra altlığının üstüne sini konulur. Bağdaş kurularak veya diz çökülerek oturulur sofraya. Bu şekilde oturulduğunda, mide katlandığından sofradan daha az yiyerek kalkılır. Oysa masada veya ayakta yemek, doyma hissini azaltacaktır. Rivayetler, Hz. Muhammed’in bir hurma tanesini bile ayakta yemediğini, bir şey yiyecek olduğunda, nimete ve o nimeti bahşeden Allah’a hürmeten mutlaka çömeldiğini bildiriyor. Mamafih küçük istisnalar hariç Osmanlı saray ve konaklarında bile Tanzimat dönemi Batılılaşma sürecine kadar yemek masada değil, sofrada yenilmiştir. Çok sayıda rivayet Hz. Muhammed’in yemek öncesinde el ve ağzını yıkadığını, sonra da besmele çekerek yiyip içtiğini bildirir. Bu şekilde yapmak yemeğin bereketini arttırdığı gibi daha az yemekle doymayı sağlamakta. Yemeğe tuzla başlayıp tuzla bitirmek birçok tasavvufi çevrede yaygın olarak uygulanır. Çok sayı da kimse de bunu sünnet olarak kabul eder. Buna dayanak olarak ise, “Yemeğe tuzla başlayan bir kimseden Allah yetmiş çeşit hastalığı uzaklaştırır” şeklindeki rivayetler gösterilir. Burada birçok hastalığın kaynağı olan, masalarımızdaki endüstriyel yani rafine tuzdan değil doğal tuzdan bahsediliyor elbette. Muinüddün Çişti tuz ile ilgili “Tuzdaki klor, midede sindirim için gerekli olan hidroklorik asidi bedenin üretebilmesi için gerekli klor kaynağıdır. Bu yüzden yemekten önce bir parça tuz almakla, yemek öncesinde herhangi bir asit azlığının meydana gelmesi önlenmiş olur” yazar. Dr. İslam Yıldırım ise besinlerin kimyasal enerji ve vitamin, mineral, protein ve elektrolitlerden oluşan temel yapı taşları olarak ele alındığını, ancak buna pozitif iyonların da eklenmesi gerektiğini belirtiyor. “Yemekten önce ve sonra tuz yemek vücut için pozitif iyon sağlar. Bu nedenle yemeğe tuzla başlamak tokluğa neden olur” der. Batılılar ve Batı kültüründen etkilenmiş kimseler, çoğunlukla sol elleriyle yiyip içerler. Lokantalarda da çatal gelellikle sol tarafa konur. Abdullah İbn-i Ömer anlatıyor: “Rasüllullah (s.a.v.) buyurdular ki sizden sakın kimse sol eliyle yiyip içmesin. Çünkü şeytan soluyla yer içer.” Görüleceği üzere Hz. Muhammed sol ile yemeyi kesin bir dille yasaklamakta ve sağ elle yenilmesini emretmektedir. Ayrıca başka hadis-i şeriflerde sol eliyle yiyenlere ‘yemez ol’ denilerek beddua edildiği görülür. İşte o rivayetlerden biri: “Rasülallah’ın yanında bir adam sol eliyle yemek yemişti. ‘sağınla ye!’ buyurdular. Adam yiyemiyorum dedi. Bunun üzerine Hazreti Peygamber ‘yiyemez ol! onu böyle demeye kibri sevk etti’ buyurdular. Adam bundan sonra elini ağzına kaldıramadı. Modern yaşamın dayattığı bireycilik sofrada da kendini gösteriyor. Ayaküstü atıştırmaya indirgenen yemek kültürü, sofranın ortasına konularak birlikte yemekten, ayrı tas ve tabaklara taşındı. Hz. Muhammed İbn-i Abbas’tan gelen bir rivayetinde şöyle buyurur: “Bereket yemeğin ortasına iner. Öyleyse kenarlardan yiyin, ortadan yemeyin.” Hz. Muhammed’in hoşuna giden yiyeceği övdüğü, hoşuna gitmemişse de kötü bir söz etmediği rivayet edilir. Efendimiz bir gün ailesinden ekmeğin yanına katık ister. Sirkeden başka katık yok denildiğinde sirkenin getirilmesini ister ve “Sirke ne güzel katık, sirke ne güzel katık” buyurur. Hz. Muhammed sabah ve akşam yemek yerdi. Ancak öğle yemeği yediğine dair hiçbir rivayet yoktur. Ayrıca birçok kaynak öğleyin yemek yemenin Hz. Muhammed devrinde olmadığını belirtir. Kaynaklar bize Osmanlı saraylarında da iki öğün yemek çıktığını, birine kuşluk taamı, diğerine ise akşam taamı denildiğini aktarır. Kuşluk yemeği sabah namazından bir müddet sonra, akşam yemeği ise gün batımında yenirdi. Peygamberimiz “Akşam yemeğinin terki ihtiyarlık sebebidir” buyurur. Tek başına bu hadis-i şerif bile akşam yemeğinin önemini anlatmaya yetiyor. Hz. Muhammed ne miktarda yenmesi gerektiğini ise şöyle anlatıyor: “Ademoğlu mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak ille de mideyi dolduracaksa bari onu üçe ayırsın. Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefese…” Hz. Muhammed elbette ekmek de yerdi. Ancak onun yediği ekmek, günümüzde milyonlarca insanın yediği ekmekten çok farklıydı. Bugün ekmekler, rüşeym ve kepeği alınmış beyaz undan üretiliyor. Oysa esas besleyici bölümler rüşeymi ve kepeğidir. Oysa Ümmü Eymen’den gelen rivayete göre bir gün Ümmü Eymen unu eleyip ekmek yapmıştır. Efendimiz ‘bu ne?’ diye sormuş. Ümmü Eymen de ekmek yapmak istediğini söyleyince Hz. Muhammed, “Şu eleyip ayırdığın kepeği una geri kat. Sonra yoğur ve ekmek yap” demiştir. Hz. Muhammed “Suyu deve gibi bir solukta içmeyin. İki üç solukta dinlene dinlene için. Su içerken besmele çekin. Bitirince de Allah’a hamd edin” buyurur. Peygamberimizin suyu ayakta içmeyi yasakladığına dair çok sayıda rivayet de bulunur. Ebu Said el-Hudri’den bir rivayete göre Peygamberimiz içilecek şeyin üflenmesini yasaklamıştır. Sıcak yemek yenilebilecek ısıya gelene kadar sabredilmelidir. Zeytin, Kuran-ı Kerim’in mübarek ağaç diyerek iltifat ettiği bir meyve olup, ismi Kuran’da tam altı kez zikredilir. Hz. Ömer’den gelen gelen bir rivayette Resülullah şöyle buyurur: “Zeytinyağını yiyin ve onunla yağlanın. Zira o mübarek bir ağaçtandır.” Et Kuran-ı Kerim’de on iki yerde zikredilir. Peygamberimizin süt ve tereyağının yanı sıra deve, keçi, koyun ve sığır etinden yediğine dair çeşitli rivayetler vardır. Rasülullah’a et ikram edildiğinde, “Etin en güzeli hayvanın sırt etidir” dediği rivayet edilir. Sırt etinden kasıt, hayvanın omuz mafsalından itibaren, ön ayağına kadarki kol kısmıdır. Hurma Kuran-ı Kerim’de 25 kere tekrarlanır. Kuran’da hurma ile birlikte üzüm, zeytin, nar ve incir de zikredilir. Bir rivayette Peygamberimiz “İçerisinde kuru hurma olmayan ev, yiyecek olmayan bir ev gibidir” demiştir. Bir başka rivayette ise, “Yaş hurmayı kuru hurmayla birlikte yiyin. Eski hurmayı yeni hurmayla beraber yiyin” buyurur. Hz. Ayşe, Resülullah’ın helva ve balı sevdiğini naklediyor. İbn-i Abbas, Hz. Peygamber’in en çok sevdiği yiyeceklerden birinin de tirit olduğunu naklediyor.