"El çek tabip el çek benim yaramdan Ölürüm kurtulmam ben bu veremden" Gevher Nesibe'yi anlatmak için söze bu Anadolu halk türküsü ile başlamak gerek. Zira Gevher Nesibe'nin efsanevi aşkının özetidir bu türkü... Hayrünisa Gül'ün harabe hale geldiği için Kraliçe Beatrix'e göstermekten utandığı Gevher Nesibe Tıp Medresisi dünyanın ilk tıp fakültesi... Yapımı ise bir aşk hikayesinden doğmuş. Gevher Nesibe Selçuklu Hükümdarlarından II.Kılıçaslan’ın kızıdır. Selçuklu soyundan gelen kara kaşlı, kara gözlü, kara saçlı, ak yüzlü Türk kızı, Selçuklu ordusunun komutanlarından bir sipahiye gönlünü kaptırır. Lakin, Nesibe’nin ağabeyi 1. Gıyaseddin Keyhüsrev bu aşka karşı çıkmıştır. Sipahiyi, Kayseri’den uzak tutmanın yollarını arar ve onu muharebeden muharebeye gönderir. Nihayet böyle kanlı savaşların birinde sipahi şehit olur. Sevdiğinin şehit olduğunu öğrenen Nesibe Hatun, üzüntüsünden vereme yakalanır ve hasta yatağına mahkum olur. Kız kardeşinin derdine doktorların çare bulamadığını öğrenen Gıyaseddin, onu ölüm döşeğinde ziyaret eder. Artık ne söylese bir anlamı yoktur. Ondan son dileğinin ne olduğunu sorar. Gevher Nesibe: - "Benim derdimin çaresi yok, ben son yolculuğuma çıkıyorum. Benim mal varlığımla benim adıma bir şifahane (hastane) yaptırır mısın?" der Gıyaseddin, derin acılar içinde Gevher Sultan'ın bu sözleri dinler, ona söz verir ve kardeşinin ölümünü çaresizce seyreder. Onun bu dileğini gerçekleştirmek için canla başla çalışmaya başlar. 1204 yılında hastanenin yapımına başlanır ve iki yılda bitirilir. Gıyaseddin, kız kardeşinin türbesini de hastanenin içine inşa ettirir. Gıyaseddin’den sonra Gevher Nesibe’nin diğer kardeşi İzzeddin de hastanenin doğusuna bir tıp okulu yaptırır. Bu okulun yapımına, 1210 yılında başlanmış ve dört yılda tamamlanmıştır. Ve dile kolay, bu hastane ve okul 1890 yılına kadar kullanılmış ve insanların dertlerine deva olmuş. Hatta burada akıl hastalarını müzikle tedavi eden ya da ruhlarına dinginlik veren hekimler görev yapmışlar. Bu güzel Selçuklu kızının acıklı hikayesi, böyle bir muhteşem bir binanın yapılmasına vesile olurken Kayseri şehri de bugün Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılan büyük bir Selçuklu eserine kavuşmuştur. 1206 yılında tamamlanan hastane 800. yılı geride bırakmış muhteşem bir eserdir. KÜLLİYEDEKİ SULİET Gevher Nesibe külliyesine güneş vurduğu zaman külliyede Gevher Nesibe Hatun'un silueti belirmektedir. Hatta bu siluet bir ara özel incelemeye de alındı. Sülietin Gevher Sultan'ın resimleri ile örtüştüğü ortaya çıktı. Gevher Nesibe, sadece tıp okulu şeklinde değil, hamamı ve diğer üniteleri ile birlikte bir tıp külliyesi şeklinde planlanmıştır. Dolayısıyla, Selçuklular zamanında Anadolu’da başka şifahaneler yapılmışsa da, Gevher Nesibe, onlara nispeten daha büyük olması ve bir bayanın vasiyeti üzerine yaptırılması açısından da farklılıklar göstermektedir. Bu şifahanenin ayrı bir özelliği de kitabesinde 1206 tarihinde yaptırılmış olduğunun belirtilmesidir. Bu durum ise bazı tarihi belli olmayan eserlere göre, onu üstün kılmaktadır. Yine kitabesinden Gevher Nesibe Sultan Şifahanesinin, ilk kadrosunda, biri başhekim olmak üzere 2 hekim, 1 cerrah, 1 göz hekimi, 1 eczacı ve 1 idareci bulunduğu öğrenilmektedir. Selçuklu yadigarı bu görkemli eserin ön cephesinin solunda şifahane bulunmaktadır. Bu kısmın, üzerinde Selçuklu sanatını simgeleyen işlemeler mevcut olan görkemli bir kapısı vardır. Kapıda yılan ambleminin altında 2.5 metre boyunda ve 75 cm. genişliğinde mermer üzerine yazılmış iki satırlık arapça kitabe bulunmaktadır. Bu kitabenin Türkçesi şu şekildedir: Bu bimaristan (=farsça hastane) Kılıç Arslan oğlu büyük sultan Gıyasettin Keyhüsrev’in (ona Allah’ın ittifası devam etsin) zamanında Kılıç Arslan kızı İsmetuddin Gevher Nesibe’nin vasiyyeti üzerine Allah rızası için H. 602 senesinde inşa edilmiştir Gevher Nesibe Tıp Sitesi yapısı ve tıp eğitimi açısından dünyadaki ilk ciddi tıp kuruluşudur. Dünyanın ilk Tıp Fakültesi kabul edilmektedir. Bugüne kadar 785 yılından beri, eser Kayseri’de birçok istilalar görmüş, yağma edilmiş, tabii etkilerle de çürümüş, aşınmış, yıkılmış, kullanılmadığı dönemlerde de şuursuz kişilerce yıpratılmıştır. Bu sebeplerle çok kere dış duvarlar, kemerler yıkılmış otlarla, yabani ağaçlarla istilaya uğramış ve tamir edilme ihtiyacı doğmuştur. XIII. asırda, Gevher Nesibe Şifahanesi’nde, tıp eğitiminin, kışlık dersanede teorik, ve şifahanede de hasta başında pratik olarak yapıldığını biliyoruz. Revaklara açılan küçük odalarda ise talebelerin kaldığı düşünülmektedir. Büyük Eyvanlar Mısır’daki Kalayun hastanesinde olduğu gibi dışarıdan müracaat eden hastaların muayeneleri için poliklinik olarak da kullanılmıştır. Polikilinikteki hastaların yataklarının bir tarafında bir çıngırak, diğer tarafında ise aydınlatmak için bir kandil bulundurulmuştur. Kayseri Daruşşifası kadrosunda en az iki dahiliyeci, iki cerrah, bir eczacı, başhekim ve başhekim yardımcıları, danışmendler, asistanlar bulundurulmuş, akıl hastaları da kabul edilip, ayakta veya onsekiz odalı Bimarhane’de musiki, telkin ve sıcak su ile tedavi edilmişlerdir. Gerçekten de odalar arasında ses koridorları bulunmuş ve ayrıca da Bimarhane’nin içinde bir de Selçuklu hamamı bulunmuştur. Türklerde akıl hastalıklarının, ilk defa müzikle tedavilerinin Selçuklular devrinde, Gevher Nesibe Bimarhanesi’nde başlatıldığı gerçeği ortaya çıkarılmıştır. Bu tarihi yapıların kışın nasıl ısıtıldığı bir sırdır. Ve hâlâ açıklığa kavuşmamıştır. Ancak diğer Selçuklu sağlık tesislerinde olduğu gibi künklerle merkezi bir sistemden getirilen sıcak su buharları ile ısı sağlandığı tahmin edilmektedir.