Hayrullah Mahmud'tan şok suçlama
Abone olMahmud, Star'dan vatansever kalem istenmediği için kovulduğunu iddia etti. İşte Mahmud'un olay sözleri...
Hayrullah Mahmud son dönemde en çok konuşulan ve tartışmalara
neden olan gazetecilerin başında geliyor. Star medya grubu Ankara
temsilcisi ve gazetenin başyazarıyken TMSF yönetimi tarafından iş
akdi feshedilen Mahmud ile medyafaresi.com sitesi röportaj yaptı.
İşte o röportaj...
TMSF, Uzan Grubu ile birlikte Star Medyası'nın da yönetimine el
koydu. Ardından hiçbir gerekçe gösterilmeden yazılarınız
sansürlendi. Ne düşünüyorsunuz?
• Türkiye'nin kurulduğu günleri görmedim ama yıkıldığı günlere
tanıklık ediyorum. Üzülerek gelişmeleri izliyorum. Türkiye'yi tuğla
tuğla amiyane tabirle araklıyorlar. 1993'le 2003 sürecinde Türkiye
rant ekonomisine kaydı. Bu sürede üretim durdu. Birçok alanda
spekülatif bilgi hakim hale geldi. Bu kadar banka batmışsa, bunca
bankada sıkıntı yaşanmışsa, bunu görmesi gereken kurumlar
görmemişse buna kocaman bir soru işareti koymak gerekir. Neden,
niye diye!.. Ya da düne kadar, mali sektör iyi gidiyor diye rapor
yazan yabancı kurumlar neden şimdi tam tersini söylüyorlar. Burada
bir tuzak ya da kirli bir oyun yok mu? Bunları görmeyenler niçin
2000'li yıllarda görmeye başladılar. Kemal Derviş'i neden
Türkiye'ye gönderdiler. Derviş'e birtakım operasyonlar yaptırdılar.
Bu konuları merak edenlere, Tuncay Mollaveisoğlu'nun "Yap Boz
Oyunu" kitabını okumalarını tavsiye ederim. İmar Bankası operasyonu
da benzer bir şeydir. Operasyon niçin Uzan Grubu'na yönelik oldu?
Uzan Grubu'nun yaptığı yatırımlar ortada. Karamehmet Grubu'nun
yaptığı yatırımlar ortada. Türkiye'de hırsızlık, hortumculuk adı
altında büyük bir gürültü kopartıldı. Bu süreçte hukuk gözardı
edildi. Eğer eksik olan bir şey varsa yine hukuk çerçevesinde son
kuruşuna kadar tahsil edilmelidir. Uzan Grubu da sorunu çözmek için
elini uzattı, adım attı. Fakat sorunu çözmemek için bazı yerler bu
süreci uzattı. Siyasi sebeplerle. Bu da ortaya çıktı. Uzan Grubu'na
yönelik operasyonun sertliğine bakılırsa benzeri bir durum başka
gruplara yapılmadı. Kamuoyu bunu sorgulamalı, bunu sormalı, neden
böyle oldu diye bakmalı. Devlet batmış, KİT'lerin BİT'lerin yaşanan
rant ekonomisinden, yüksek enflasyonlu ortamdan dolayı borçları
ortada. Şirketler bu süreçten dolayı benzer sıkıntılar yaşayınca
hortumcu hırsız oluyor. Olmaz böyle şey. Devletin görevi aynı
zamanda sağlıklı bir ekonomik sistem içinde şirketlerin çalışmasını
sağlamaktır. Aksi halde, bugün olduğu gibi üç kuruşluk borç için
gelip ülkenizi satın alırlar. Bunu yapmak için de siyasi yapıda
buna taşeronluk yapacak adamlar bulurlar.
-Medyanın durumu için ne diyorsunuz?
• Levent Kırca, Oya Başar ikilisinin hazırladığı "Olacak O Kadar"
isimli bir programları vardı. O programların birinde bir espri
yapmışlardı. Orada, asker müdahale ediyor, ancak o dönemde
Türkiye'de çok kanallı televizyon, radyo ve gazeteye ortamına
geçildiği için hangisini ele geçireceğini bilemiyorlar. Bu durumu
anlatan bir espriydi. Yalnız şu anda Türkiye'de tiraji-komik bir
süreç yaşanıyor. Tüm yayınlar birbirinin kopyası gibi çıkıyor. 11
Eylül'de nasıl Amerikan medyası "Amerika kuşatma altında" diye
yayın yaptılarsa, ben bunu bugün Türkiye için söylüyorum. Türkiye
"Dinci 28 Şubat" kuşatması altında. Uzan Grubu'na yönelik operasyon
sırasında da bu gruba ait Star Medyası'nın yayınını değiştirme
gücünü kendilerinde görebildiler. Uzan Grubu medyasının kurulduğu
günden bu yana olan millici çizgisi ortada! Agresif bir yayın
olabilir. Ama vatanın bölünmez bütünlüğünü savunmuştur. Atatürkçü
bir çizgiden yana olmuştur. TMSF, star Medyası'na hukuki anlamda
değil, yayın politikasını değiştirme anlamında el koymuştur. Bu
süreçte bizim yazılarımız sansürlenmiştir. Cevher Kantarcı, Taşkın
Şenol, Hayrullah Mahmud'u susturmayı denemişlerdir. Ben Star Medya
Grubu'nun Ankara Temsilcisi'yim. Aynı zamanda Star Gazetesi'nin
Başyazarı. Yazılarımızı hiçbir açıklama yapmadan kestiler. Bazı
gazetelerde sansüre ilişkin yazılar çıktı. Kimileri ismimizi dahi
anmadılar. Bunları üzülerek izliyorum. Bu ne kompleks, ne
kıskançlık, ne kadar zavallı bir tavırdır öyle!..
- Neden böyle oldu?
• Belki Kürtçü olsaydık, PKK'nın yayın organında çalışsaydık,
Kantarcı'yı, Şenol'u, Mahmud'u susturamazsanız diye kampanya
açarlardı. Ya da Karen Fogg'un desteklediği gazetecilerden olsaydık
"özgür basın var, susturamazsanız " diye kıyameti koparırlardı.
Dünüm de bugünüm de ortada. Geçmişte ne söylemişsem, bugün de
aynısını söylüyorum. 18 yaşında başlayan gazetecilik serüvenim
Kıbrıs'ta Birlik Gazetesi'nde yayınlanan yazılarla start almış.
Gözlem, Sabah, Habertürk ve Star'daki yazılarımla devam etmiş.
Yazdığım yazılar ortada. Arşivler yalan söylemez. Çizgi aynı çizgi.
Kim aksini iddia ediyorsa bunu kanıtlamakla mükelleftir. Benim de
veremeyecek bir hesabım yok. TMSF neden böyle bir tasarrufta
bulunduğunu açıklamadı. Ben yayınlanmayan yazılarımda da o çizgiyi
ortaya koymuştum. TMSF'nin benim kalbime, beynime zincir
vuramayacağını anlatmıştım. TMSF benim gazetemin, televizyonumun
yayın akışını değiştiremez. Bunu yapacaksa bunu izleyici ve okurla
paylaşmak zorundadır. Yaptıkları son derece yanlış bir
operasyondur. Tarihte ancak askeri darbeler sırasında yaşanmış
operasyonların bir benzeri müdahaledir. A… K… P… bu vebalin altında
kalacaktır. 28 Şubat sürecinde nasıl bazı kurumlar mağdur edilmiş,
bazı gazetecilerin köşeleri kapatılmışsa, "Dinci 28 Şubat sürecinde
de benzer icraatlar yapılmaktadır. Adeta bir rövanş yaşanmakta,
yaşatılmaktadır. İşinden, ailesinden, canından korktukları için
buna seyirci kalanlar olmuştur. Açık seçik söylüyorum, benim
Allah'a bir can borcum var. Onun dışında kimseye borcum yok.
Ellerinden ne geliyorsa yapmaya devam etsinler. Satın alamadılar,
sindiremediler, susturamadılar. Bilsinler ki, ne yapsalar da
susturamayacaklar!
- Yazılarınız yayınlanmadı ancak siz yazmaya devam ettiniz.
Ardından Ankara Temsilciliği görevinize son verildi. İdareci
olduğunuz için mi işinize son verildi?
• Benim AKP içinden aldığım bilgiye göre, bizlerin susturulma
nedeni tamamen seçime giderken muhalefet istememelerinden
kaynaklanıyor. Bir de Kıbrıs müzakereleri ile ilgilidir. Biz
başından beri Kıbrıs'ı verdirmeyeceğiz, bu ülkeyi böldürmeyeceğiz
diyoruz. Birçok okuyucu arayıp Kıbrıs müzakerelerin sürdüğü dönemde
neden yazmadığımızı soruyorlar. Aynı tavrımız devam ediyor. Fakat
sütunlarımız kapalı! Geçen hafta başında da bana iletilen
tebligatla işime son verildi. O yüzden yazılarım yayınlanmıyor. İki
ay süreyle yazı yazmamız engellenmek istendi. Kovulmamız tamamen
yazılarımızda savunduğumuz çizgi ile ilgilidir. Vatansever kalem
istemiyorlar!
- Ya Cevher Kantarcı? Onun durumu biraz farklı. Onun siyasi yönü de
var?
• Cevher Kantarcı ile ilgili iddialara ise gülüyorum. Cevher
Kantarcı'nın Genç Parti üyesi olduğu için yazarlık yapamayacağı
söyleniyor. O zaman sormak istiyorum; Başbakan Erdoğan'ın "kıçının
dibinde" dolaşan Ömer Çelik, Sabah Gazetesi'nde neden yazı yazıyor?
Cevher'inki yanlışsa Çelik'in mi doğru. İlla bir şeyin doğru olması
için AKP orjinli mi olması gerekiyor! Mümtaz Soysal Dışişleri
Bakanıyken Hürriyet'te yazıları yayınlandı. Acayip ki ne acayip!
Eğer yanlışsa bu Ömer Çelik için de yanlış Kantarcı için de yanlış.
Kantarcı'nın bu nedenle yazı yazması yasaksa, Yaşar Nuri Öztürk,
Zülfü Livaneli neden yazıyor? Bunların ne ilkeleri ilke, ne de
ilkesizlikleri ilkesizlik. Omurgaları yok. Eğer Tayyip Erdoğan,
"Şiir okuduğum için beni mağdur ettiler, iktidara geldim istediğim
gibi davranırım, devlet benim" diyorsa, bilmeli ki Allah'ın dediği
olur. Hukuk kitaplarının yazdığı olur. Yaptığı yanlıştır.
Anti-demokratik uygulamadır. Tayyip Erdoğan, Menderes'in son
döneminde siyasi kibire kapıldığı gibi kendini büyük görme
hastalığına kapılmıştır. Üç yazarın yazısından korkmuştur. Onca
medya, onların dedikleri, istedikleri gibi yayın yaparken, Star
medyasının muhalefetinden rahatsız olduğu için Erdoğan üç
gazetecinin susturulması talimatını vermiştir. Siyaset yaptığı
sürece bu vebal hep boynunda olacaktır. Ben de bunun hesabını her
platformda sormaya devam edeceğim.
- Başbakan Erdoğan, yeni yönetime "Kraldan daha kralcı olmayın"
şeklinde uyardı. Ancak, gazetenin yayın politikası net bir şekilde
değişti... Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
• Başbakan yanlış bilgilendiriliyor, yanlış yapıyor. TMSF Başkanı
yanlış bilgilendiriliyor, yanlış yapıyor. Batı'da bunun bir örneği
yoktur. Askeri müdahale döneminde bu tür olaylar olmuştur. Tayyip
Erdoğan gibi siyasi kibre kapılan başbakanlar döneminde olmuştur.
Bazı yazarlara sansür uygulanmış, işlerine son verilmesi
istenmiştir. Rica değil talimat olarak. Mesut Yılmaz da Tansu
Çiller de bazı yazarların kovulması için gazete patronlarından
istekte bulunmuşlardır. Bu isteği yerine getiren olmuştur, kulak
arkası yapan olmuştur. Bunun ondan farkı yok. Emin Şirin'in dediği
gibi bunlar "konjoktürel demokrat"!.. Eğer değillerse, adam gibi
ortaya çıkıp tavır koymaları gerekirdi. 28 Şubat'a tavır koyanlar
bu hadisenin üstünü örtmek istiyorlar. Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas,
Cengiz Çandar'ın demokrasiden anladıkları kendilerinin konuşma
özgürlükleri. Kendileri konuştukları sürece demokrasi var, eğer
konuşamıyorlarsa yok. Onların demokratlıkları bu kadar!
- Star'a Can Ataklı ile birlikte başladınız. Star'a yönelik
operasyon sürecinde Ataklı'ya ilişkin bazı iddialar ortaya atıldı.
İkiniz arasındaki arkadaşlık bitti mi?
• Can Ataklı, benim için özel bir insan. İnsanın öz abisi neyse,
benim için de o! Benim için öyle olmaya da devam edecek. Kuran-ı
Kerim'de yazar. Allah der ki; "En büyük şaşırtan benim. En büyük
affeden benim, rızkı veren, kesen de benim!" Can Ataklı'nın
şaşırdığını zannediyorum. Eğer TMSF'nin gruba el koyduğu süreçte
aynı doğrultuda yürümeye devam etseydi, TMSF'nin yayın politikasını
değiştirmesine müsade etmeseydi, biz bugünkü sıkıntıları
yaşamazdık. Bu konuda başka bir şey söylemek istemiyorum. Şu anda
görüşmediğimiz, konuşmadığımız doğru. O kendince bir yol tutturmuş
gidiyor. Tuttuğu yol da yanlış bir yol. Orada yollarımız ayrıldı.
Kendisini hala çok seviyorum ama bu defa desteklemiyorum. O da
yaptığı yanlışı günü gelince görür. Anlarsa anlar. Yanlış
arkadaşlıklar insanı yanlış yollara sürüklüyor. Kötülüğünü istemem.
Allah yardımcısı olsun. Çünkü buna çok ihtiyacı olacak. Zaman en
iyi ilaçtır.
- TMSF yönetimi aldığında, yazılarınıza sansür talebinin Can
Ataklı'dan geldiği iddiası var...
• Bunu Adem Gürses kendisi dile getirdi. Açıklamak da ona ve
Ataklı'ya düşer. 50 milyar maaş aldıklarına göre her şeyi bilen
adam onlar! TMSF Üyeleri açıklamalı. Burası bir medya. Ve insanı
ilgilendiren her şey haberdir. Bu defa da biz haber olduk. Onlara
da konuşmak düşer. Ama anladığım kadarıyla devlet memuru oldukları
için izin almadan konuşamıyorlar. Erdoğan izin versin de bir
açıklama yapsınlar, kamuoyu da bilgilensin.
- Bir ilk yaşandı. Patronunuz değil TMSF sizi görevden aldı.
Mahkemeye gidecek misiniz?
• AKP'ye yalakalık yapmayı reddettiğimiz için köşelerimiz
kapatıldı, görevden alındık. Bu telkin şahsıma yapılamadı. Cesaret
edemediler. Can Ataklı ile bir konuşmamız oldu; "Seni sevmiyorlar,
seni kovacaklar" dedi. Ben de, "Hangi yetkiyle, neye binaen
kovacaklar" dedim. Sevmesinler, sevmeyen de kızına almasın!
Mahkemeye gidiyoruz. Yüzde 99 göreve iade olacak. 4 Mart itibariyle
davayı açıyoruz. Hukuki olarak, soruşturma, ikaz, uyarı hiçbir şey
yapılmadı. Tazminatsız ve sadakatsizlikle suçlayarak işimize son
verildi. Benim TMSF ile aramda sadakat anlaşması yok. Ya da
işyerini sabote edecek, hasar verecek geçmişe yönelik de bir
vukuatım da yok. Benim patronum Hakan Uzan'dır. Kasıtlı olarak
kaçak durumuna düşürülmüştür. Suçlamalar medyada gırla gidiyor.
Sadece onunla ilgili bilgisayar şirketinde hissesi bulunduğu için
bir dava var, ona rağmen kaçak durumuna düşürülmüştür. Kasten
yapıldı. Uzan Grubu başsız bırakılmak istendiği için yapıldı. Benim
işime son verebilecek biri varsa o da patronumdur. Kendisi bana işi
bırak demediği sürece bu iş benim için bitmemiştir. O kişi de Hakan
Uzan'dır. Cem Uzan ise benim için bir siyasi parti genel
başkanıdır. Onun siyaseten önünü kesmek için işi arapsaçına
çevirdiler. Her şey birbirine karıştı.
- Sizinle birlikte Taşkın Şenol ve Cevher Kantarcı'nın da işine son
verildi. Basın Konseyi gibi çeşitli örgütlerden sansüre eleştiri
geldi. Ancak bir hafta sonra hepsi sus pus oldu. Bu sıkıntılı
süreçte sessiz kalan medyaya kızgın mısınız?
• Bence takke düştü kel göründü. Kızgın değilim. Bu noktaya onların
ne bileyim şu ya da bu derneğin gizli kuruluşun desteği ile
gelmediğim için onlardan öyle bir beklentim de yok. Kurda sormuşlar
neden boynun kalın diye, kendi işimi kendim görürüm de ondan demiş.
Allah'a şükür kendi işimizi görecek kadar dirayetliyiz. Allah'ın
izniyle bu sınavdan da yüzümüzün akı ile çıkarız. Medyanın hali
ortada. Oysa Türkiye, ekonomik yıkılışını yaşıyor. Enflasyon tek
haneli rakamlara düştü ama İkinci Dünya Savaşı'ndan daha kötü bir
fotoğraf var ortada. Üretim durmuş, işsizlik oranı tavan yapmış.
Medya halkı kandırmaya devam ediyor. Bu ne zaman yapıldı? 1994
krizinde yapıldı. 1999, 2001'de yapıldı. Birçok kelli felli
ekonomist yalan söylüyor. Doların şu anki gerçek fiyatı 1 milyon
700 bin ile 850 bin arasında. Bastırılmış bir dolar fiyatı var.
Seçim öncesi ya da sonrasında ekonominin ne olduğu görülecek. O
zaman kızıyorum. Üç kuruşluk menfaat için vatandaşın doğru bilgi
alması engelleniyor. Basın Konseyi, cemiyetler var. Konsey Başkanı
sansürle ilgili açıklama yapıyor, köşesinde başka bir şey yazıyor.
Bu da kendi samimiyetini gösteriyor. Bunların hepsiyle hangi
platformda olursa yüz yüze gelir ve söylerim. Kendi eteğindeki
çamuru görmeden, işaret parmağıyla benim medyamı gösteriyorsa, "Dur
önce kendi eteğine bak" derim. Türkiye gırtlağa kadar balçığa
batmış. Türkiye'yi kasıtlı olarak bu hale getirdiler. Medyayı anlı
şanlı yönetici ve yazar takımını da bu süreçte maşa olarak
kullandılar. Kiraladılar. Adamların yaptıkları gazete sayfaları ve
yazdıkları yazılar arşivde duruyor. Bunların ar damarları çatlamış.
Bu adamlarla bu ülke ancak bu noktaya gelir. Arınmak şart oldu.
- Bir internet sitesinde "Hayrullah Mahmud'u kim durduracak?" diye
bir yazı çıktı. Sizi şimdi durdurabildiler mi?
• Bu soruyu o yazıyı yazan arkadaşa sormak lazım. Sanal medya da
gerçeğinden farksız. Kimini Aydın Doğan finanse ediyor. Kimini de
A… K… P… Hayrullah Mahmud'u kimse kalemi ve beyniyle durduramadı. O
zaman Başbakan'ın talimatı ile işten kovarak durdurma yoluna
gittiler. Durdurabildiler mi, onu önümüzdeki günlerde göreceksiniz.
Beni asıl üzen bunlar değil, Hıncal Uluç, Emin Çölaşan gibi
isimlerin suskun kalması. Sürece seyirci kalması. Anlayın
Türkiye'de ifade özgürlüğü hangi noktada!
- Yazılarınızın sansürlenmesine gerekçe bulunamayınca, aldığınız
maaş gündeme getirildi. 28 milyar lira aldığınız ortaya
atıldı...
• Yalan olduğu ortaya çıktı. Aldığım her kuruş resmi muhasebe
kayıtlarında var. Buraya gelmeden önce ayda ortalama 5 bin dolar
düzeyinde bir gelirim vardı. Değişik işler yapıyordum. Bazı
işadamlarına konuşma, hitabet kursları, danışmanlık, yazarlık vs.
Can Ataklı genel yayın müdürü olunca çok ısrar etti. Yardıma
ihtiyacı olduğunu söyledi. Gazeteciliği bırakmıştım. "Ankara'ya
gidiyorsun" deyince peki deyip star Tv'de işbaşı yaptım. Fatih
Çekirge'nin görevden ayrılmasının ardından hem televizyonun hem de
gazetenin temsilcilik görevine getirildim. Diğer temsilcinin maaşı
da eklendi. 8 artı 6, 14 milyar lira oldu maaşım. Bu Ankara'daki
temsilcilerin aldığı maaştan fazla değil. Aynı zamanda gazetenin
başyazarıydım. Bu konuda mütevazı olmayacağım. Sırf içi boş yazılar
yazıp, bu paraları alan yazarlar var. Hatta bizim gazetede bile
böyle isimler vardı. Ben şu anda hem yöneticilik yaparak, hem de
yazı yazarak hayatımı kazanıyorum. 30 bin, 50 bin dolar maaş
alanlar oldu. Bu haber Hürriyet'in yayını üzerine ortaya çıktı.
Ben düzeltmemi yaptım. Ama Hürriyet açıklamamı koymadı. Bu onların
gazetecilikten ne anladıklarını ortaya koyuyor. Demek ki, bu rakam
onlar için çok büyük. Özkök asgari ücretle Hürriyet'te çalışan
akademisyen kökenli biri demek ki! Ben maaşımı açıkça söylüyorum.
Benimle ilgili bu haberi yaptıran Ertuğrul Özkök'ün yüreği
yetiyorsa o da maaşını açıklasın. Belediye Başkan adaylarına
malvarlığınızı açıklayın diyor, o da açıklasın. Açıklayamıyorsa
böyle kepazelikler yapmasın. Üzüldüğüm bir şey var. Onu da
söylemeden geçemeyeceğim.
- Ne gibi?
• Habertürk, bizler için bir başka medya. Ya da medyaydı.
Hürriyet'in maaş haberini alıp aynen yayınladılar. Düzeltme yapınca
da internet sitesinde yanlışı düzelttiler ama Habertürk Tv'deki
yayınlarında yalanı aynen devam ettirdiler. Demek ki dedim, bu
rakam Ufuk Güldemir için de büyük bir rakam. Güldemir de Uzan
Grubu'nda çalışırken asgari ücretle çalışıyormuş. Vah vah!..
Güldemir'in aldığı maaş benimkinin kat be kat üstündeydi. Benim
çalışma süremden fazla Uzan Grubu'nda o çalıştı. Benim maaşım haber
konusu olabiliyorsa, eski yönetici olarak da ona yakışan kendi
aldığı maaşı açıklamaktır. Çünkü medyadaki linç kampanyası sadece
benim Uzan Grubu'nda çalıştığım dönemi değil, onların çalıştıkları
dönemi de kapsıyor. Atılan iftira varsa, onların yöneticilik
yaptıkları dönemi de kapsıyor. Ufuk Güldemir'in eski bir Habertürk
yazarı olarak ve aynı zamanda gazetesinin genel yayın müdürlüğünü
teklif ettiği bir meslektaşı olarak bana bir özür borcu var! Kendi
adına düşkün olanlar, başkalarının adıyla ilgili ortaya atılan
dedikodular sırasında da aynı hassasiyeti göstermeleri gerekmez
mi?
- İnternette yayınlanan bir yazınızda kurumda bazı köstebeklerin
olduğunu söylemiştiniz. Bu köstebek ya da köstebekler kim?
• Onların ismini şimdi vermeyeyim. Önümüzdeki günlerde işlerine son
verildiğinde bunların kim olduğu ortaya çıkacak. Çünkü AKP'liler
bugün arkadaşlarını satanlar, yarın da bizi satar diye onlara işten
el çektirmeyi düşünüyor. O yüzden ilk olarak, o cevval
kardeşlerimiz temizlenecek. Çap bu tür dönemlerde ortaya çıkar.
Onlara yakıştıramadım. Çok büyük bir yanlışa düştüler.
- İş mahkemeleri en fazla 3 ay sürüyor. İade kararı çıkarsa ne
yapacaksınız?
• Şu anda vizyona konulan filmin adı "Dinci 28 Şubat" sürecidir. Bu
filmin de senaryo yazarları var, yönetmeni var, başrol oyuncusu
var, figüranları var. Onların kimler olduğunu star Gazetesi'ndeki
köşemde daha önce açıklamıştım. Burada bir ismin altını çizmek
istiyorum. Hanefi Avcı'yı "Dinci 28 Şubat" sürecinde yaptığı
katkılardan dolayı kutlamak istiyorum. Onun heykelini eğer Erdoğan
Ankara'ya dikmezse ben dikeceğim. Başarılı olmak için gecesini
gündüzüne katarak çalıştı. Hala da çalışıyor. Telefonlarımı
dinleyip, Başbakan'ın önüne servis yapıyor. İzlemeleri yapıp, bilgi
veriyor. Böyle canla başla çalışan bir adamın heykeli dikilmezse
kimin heykeli dikilecek. Onlar beni izliyorsa bilmeliler ki ben de
onları izliyorum. Kim ne halt ediyor hepsini takip ediyorum. Ankara
küçük yerdir. Kim kimden hangi sorunu çözmek için ne kadar rüşvet
istemiş ya da almış, yazılmasa da bilinir. Kim iş takibi yapar kim
vatanı satar kaydı vardır. Beni izleyenlerin ne buldukları ortada.
Ama şimdi sıra bende. Bakalım ben, beni izleyenler hakkında neler
bulmuşum. Cevabı için biraz daha beklemeniz gerekecek. Şimdi
heykelini dikeceğim adamın, heykeli için gerekli malzemelerini
temin ediyorum. Melih Gökçek yer göstersin, heykel hazır! Ya da
yeri Avcı seçsin! Heykeli dikilecek zat o zaman öğrenecek ki
bürokrat devletin bürokratıdır, hükümetin değil. Bürokratın görevi
bir siyasi partinin “linç” duygularına hizmet etmek değildir.
-Gazetenin şimdiki yayın politikası konusunda ne
söyleyeceksiniz?
• Star kurulduğu günden bu yana öfkeli, hırçın. Televizyon da öyle.
At sahibine göre kişnermiş. Sivri dilli adamım. Öfke ve
sevinçlerimi saklamadan söylerim. Cem Uzan da öyle. Türkiye'de
bunca rezalete şahit olup öyle olmamak mümkün mü? Şimdi bu heyecan
kayboldu. Star diyet ekmeğine dönüştü. Ağzı var dili yok. Tadı da
yok tuzu da yok. Editör arkadaşların hazırladığı haberlere
bakıyorum, sanki başka bir ülkede yaşıyorlar. Kendi sorunlarına,
Türkiye'nin gerçeklerine aykırı bir habercilik yapıyorlar. Kraldan
fazla kralcı tutum içinde olanlar var. Korkarak gazetecilik
yapanlar kendilerine yeni bir meslek bulsunlar. Bu meslek, onlar
gibi davrananlar yüzünden bu hale geldi. Bu yüzden mesleği bırakma
kararı almıştım. Can Ataklı "Biz onlar gibi olmayacağız" dediği
için de devam kararı vermiştim. Ankara Büro'da bir avuç insanız.
Birkaç "çürük elma" hariç çok başarılı bir sınav verdi
arkadaşlarım. Üzerlerine düşen görevi yaptılar. Daha önceden
yayınlarda yapılan aşırılıkları savunmuyorum. Muhalefet çizgimizi
aynen sürdürelim dedim, TMSF yönetime el koyduktan sonra yaptığımız
ilk toplantıda. Ama bir baktık ki, en önce İstanbul düşmüş. O
yüzden Ankara'nın hazırladığı haberlerin sayfaya girmesi mümkün
olmadı. Adem Gürses için de büyük şok olmuştur. Göreve geldiğinde
kapısının önünde bağlılık sunmak için sıra oluşturan bazı omurgalı
arkadaşlar. Adamlar nasıl hakim olacağız diye panikteler,
bizimkiler "Siz canınızı sıkmayın, biz size yardımcı oluruz, yayını
da AKP'ye yatırırız" diye destek veriyorlar. Böyle bir satış, basın
tarihine geçer… Dünyanın en zor soruları en basit olanlarıdır. Star
Medyası da o en basit olan soruların sorulabildiği yegane büyük
medyaydı. Önüne geleni hırsız, hortumcu diyen Başbakan'a "Niçin
dokunulmazlık zırhının arkasına sığınıp dokunulmazlık dosyalarını
dönem sonuna atıyorsunuz? Önce kendiniz aklanın. Partinizin "Ak"
olması için siz ve sizin gibi aklanmayan arkadaşlarınızın
yargılanması lazım. Böyle olmadığı sürece siz benim için A… K…
P…'lisiniz." diyebilen tek büyük medyaydı. Şimdi medyadaki son
büyük kale de düştü!
-Bu süreçte bir iş teklifi aldınız mı?
• Benim teklif alıp almamam önemli değil. Neticede ben bir kişiyim.
Önemli olan bu medyanın özünü koruyarak yoluna devam etmesi. Burada
çalışan arkadaşlarım bir maaş uğruna o tavrı koymadılar. Onlar
Cumhuriyet'e sahip çıktılar. Biz bir takımız. Arkadaşlarımı satmam.
Sonuna dek yanlarındayım. Yazı yazmam için ciddi iki teklif var.
İki büyük yayından. Aynı maaşımı da vermeye hazırlar. İki ay
müsaade istedim. Bir kavgaya girdik. Hayatım boyunca da hiçbir
kavgayı ya da işi yarım bırakıp gitmedim. Burası benim iş yerim.
Buradakiler de çalışma arkadaşlarım. Girdiğim hukuk mücadelesine
onlar adına giriyorum. Burada on yıldır çalışanlar var. Biz
"Hayrullah Mahmud'a bunları yapıyoruz" diye, onlara gözdağı vermeye
çalışanlara karşı hukuki mücadele veriyorum. Sorun çözülecek, bu
medya yara alsa da yaralarını sararak yoluna devam edecek. Üzüldük,
sıkıntı çektik. Ama işyerinden, patronundan nefret eden arkadaşıma
rastlamadım. Semra Özal'ın bir lafı vardır, "Her şeyin belli bir
firesi olur" diye. Biz de öyle oldu. Davaya ihanet edenler oldu. Ne
olursa olsun şu hususun altını çizmeliyim ki, Uzan Ailesi'ne karşı
yürütülen onca linç kampanyasına rağmen, çalışanları bu aileye
karşı kışkırtamadılar. Onların bu hareketleri Uzan Grubu
çalışanlarını kenetledi. Bu sorunlar bitecek. Kasırganın ardından
sakin günler gelecek. Bu da geçer. Hiçbir şey sürekli değil.
- Mahkeme sonrası ayrılmayı düşünüyor musunuz?
• Açıkça söylüyorum. Uzanlar devam ettiği sürece sonuna dek varım.
Hiçbir yere gitmiyorum. Onlar tamam derse, bizim için de yeni bir
hayat başlar. Gazetecilik 22. mesleğim. Burası 19. iş yerim bu
meslekte. 19'dan sonra da 20 gelir. 22'den sonra da 23… Hayat devam
ediyor.