'Hayır'cıların Özal'ı engelleme planı
Abone olSüleyman Soylu, referanduma sunulan Anayasa paketine Türkiye'nin ihtiyacı olduğunu söyledi.
Eski DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, referandumda
oyunun “evet” olacağını açıklarken, bu değişikliklere AK Parti’nin
değil, Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu söyledi.
“Demokrasi iştir, aştır, ekmektir” diyen Soylu,
hürriyetten yoksun vatandaşların ekmeğe de ulaşamayacağını, sadece
kendisine verilen kadarla yetinmek zorunda kalacağına işaret etti.
Soylu, Anayasa Mahkemesi’nin yapısının doğrudan milletin geçim
kaynağı ile ilgili olduğuna dikkat çekerken, mahkemenin Telekom’un
satışını engelleyen kararını hatırlattı ve o kararla Türkiye’nin iç
borçlarını sıfırlamasını engellediğini ifade etti.
Soylu, Bugün'e yaptığı
değerlendirmede, dünyada ve Türkiye’de demokrasi ile ekonomi
arasında doğrudan bir bağ bulunduğunu ifade ederek, özgürlüklerle,
haklı rekabetin, büyümenin, zenginleşmenin doğru orantılı olduğunu
belirtti.
Soylu, “1960’tan sonra Türkiye için yazılan kurallar 1971’de,
1980’de, 28 Şubat’ta ve 27 Nisan’da dayatılan kurallar, Türkiye’de
demokrasiyi sorunlu hale getirdiği kadar, Türkiye’nin ekonomosini
de sorunlu hale getirmiştir. 1960 darbesi olmasaydı, Türkiye
nükleer santraline 60’ın ikinci yarısında kavuşmuş olacaktı.
Birinci Boğaz Köprüsü 5-6 yıl önce yapılacaktı. Vesayeti
kurumsallaştıran sistem Seyhan Barajı yapılırken ‘köstebekler
barajı delerler ve bu baraj su tutmaz’ diye Seyhan Barajı’na
‘hayır’ dediler. Çukurova’da çimento fabrikaları yapılırken, ‘bu
fabrikalarda saman tutacaklar’ deyip karşı
çıktılar. İstanbul’da Vatan Caddesi yapılırken,
‘Vatan Caddesi’ne uçak mı indireceksiniz’ dediler.
Keban Barajı yapılırken, ‘Bu kadar enerjiyi toprağa mı vereceksiniz’ dediler. Türkiye’nin yüzde 5 büyümesinin temelinde 1950 – 1960 ve 1965 – 1970 arası yapılan barajların katkısı vardır. Bu iş demektir, üretim demektir, aş demektir, rekabet edebilme kabileyeti demektir, zenginlik demektir. Bu “hayır”cıların, istemüzkçülerin istemedikleri Türkiye’nin özgürleşmesi, büyümesi, zenginleşmesi. Bunlar kendilerinden başka kimsenin ekmeği olsun istemiyorlar, ‘ahali bizim verdiğimiz kadar ekmek yesin’ anlayışına sahipler” diye konuştu.
ÖZAL’A DA “SATTIRMAM” DEDİLER
“Hayır”cı cephenin ne zaman vatandaş
için bir adım atılsa aynı refleksi gösterdiğine işaret eden Soylu,
“1. Boğaziçi Köprüsü’nün temeli atılırken istemezükçüler,
hayırcılar Türkiye’de büyük propaganda yaptılar, aynı vesayetçi
sistem bir taraftan da Boğaziçi Köprüsü’nden yararlandı.
Rahmetli Özal, Necdet Celp’e karşı Boğaz Köprüsü’nü ‘satacağım’
dediğinde, yine aynı zihniyet ‘sattırmam’ dedi. Boğaz Köprüsü
satıldı, kaynak elde edildi, milletin malı olarak da orada duruyor.
Özal’ın önerisiyle 141, 142, 163 kaldırılmaya çalışıldığında yine
aynı zihniyet harekete geçti. Bunların kaldırılması sadece
özgürlükleri, fikir hürriyetini artırmadı, uluslararası alana
açılan Türkiye’ye dünya nezdinde ekonomik itibar da sağladı”
değerlendirmesini yaptı.
ANAYASA MAHKEMESİ DOĞMAMIŞ ÇOCUĞUN BORCUNUN MÜSEBBİBİ
Soylu, Anayasa Mahkemesi’nin sadece bir Telekom satışı ile aldığı kararın Türkiye’ye olan maliyetini de hatırlatarak, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararıyla bile vatandaşın cebine giren paranın büyümesine engel olduğunu ifade etti. Soylu şunları söyledi:
“1995’de Türk Telekom o günkü iktidar tarafından satışa çıkarıldı. İngiltere’den sonra ikinci olarak pazara sunulan ikinci telekom şirketiydi, bir abone hattı kişi başına 1500 doların üzerindeydi, sadece abone bedeli olarak Telekom’un bedeli 30 milyar dolardı, diğer katkıları ile beraber 40-45 milyar dolardı bedeli. Türkiye’nin toplam iç borç miktarı da 20 – 21 milyar dolardı. Yani, Türk Telekom’un yüzde 50’si satılacaktı, altın hisse yine devlete kalacaktı, ama Türkiye bütün iç borçlarından kurtulacaktı. Anayasa Mahkemesi, Mümtaz Soysal’ın başvurusu üzerine bu satışı iptal etti. Sonra pazarda telefon şirketleri çoğalınca doğal olarak Türk Telekom’un fiyatı da düştü. Anayasa Mahkemesi tarihi bir sorumluluk almış ve yıllar yılı Türkiye’yi borç ödemek için çırpınan bir ülke konumuna sokmuştur. Doğmamış bebeklerin hakkını, Türkiye’nin geleceğini gaspetmiştir. Eğer Türkiye o gün bu fırsatı kendi lehine çevirseydi, Anayasa Mahkemesi satışı iptal etmeseydi, kişi başına gelir seviyesi bugün 20 bin dolar olurdu. Hukuk kullanılarak vatandaşın cebine girecek paraya el konulmuştur.”
SADECE İKTİDAR PARTİSİNİN DEĞİL, TÜRKİYE’NİN MESELESİDİR
Soylu, 1999’da o günkü DYP’nin ortaya koyduğu 2. Demokrasi Programı’nda yargı reformunun dile getirildiğini ve bu programı savunduğunu belirterek, “Bu sadece bugünkü iktidar partisinin değil, bütün siyasi partilerin hatta Türkiye’nin meselesidir. Eğer bu anayasa değişikliği geçmezse Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişmedikçe, Türkiye’nin yeni bir anayasa yapma kabiliyeti yoktur. Yine bilinmelidir ki 21. yüzyılda darbe tehlikesini hukuk kuralları ile açık bir şekilde engellenmeyen hiçbir ülke yatırımcı giçin cazip değildir, Türkiye riskli ülke olarak kalmaya mahkûm olur.” dedi.
Soylu, getirilen bu anayasa değişikliğinin hakimiyetin milli iradeye terkedilmesinin ilk adımı olduğunu da vurgulayarak, “Anahtarın sahibi millettir. Cumhuriyet’in bize bıraktığı tek teminat ve en önemli teminat ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ teminatıdır. Sahip çıkmamız gereken de budur. Türkiye’yi devletin hukukundan hukuk devletine taşıyacak düzenlemelerin ilk adımını desteklemek, bizim rahmetli Başvekilimiz, demokrasi şehidimiz Adnan Menderes’e ve Türk Milleti’ne karşı boynumuzun borcudur” diye konuştu.
HÜRRİYETİ OLMAYAN İNSAN DÜŞÜNEMEZ, EKMEK ALAMAZ
Soylu, genel başkan olduğu dönemde yaşadığı bir olayı da anlatarak, “Genel başkanken Aksaray’da katıldığım bir programın ardından sokakta dolaşırken, bir vatandaşa ‘senin için hürriyet mi ekmek mi önemli’ diye sordum. O da ‘ekmek’ dedi. ‘Peki ekmeğini karşılaşam ve seni cezaevine kapatsam nasıl olur?” dedim, o zaman ‘hürriyet’ dedi. Hürriyeti olmayan insan düşünemez, üretim yapamaz ve ekmek alamaz. Kendine verilenle yetinmek zorunda kalır” şeklinde konuştu.