Haydar Baş'ın sözleri de Balyoz'da
Abone olÇetin Doğan, avukatı Celal Ülgen aracılığıyla basına mektup gönderdi. Mektupta Haydar Baş'ın sözlerinden de alıntı yaptı.
4 No’lu Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu B Blok 9 Al Koğuşu’nda
kalan emekli Orgeneral Çetin Doğan, avukatı Celal Ülgen
aracılığıyla basına mektup gönderdi. Doğan, darbe planı hazırladığı
yönündeki iddiaları yalanladığı mektubunda, kendisine karşı derin
bir komplo kurulduğunu ve belli bir merkezden üretilmiş belgelerle
tutuklandığını iddia etti. Hakkındaki belge ve iddiaları 16 sayfada
çürütmeye çalışan Doğan, tutuklanma sürecinde yargıya ’siyasi
baskı’ uygulandığını da öne sürdü:
Four Seasons ’daki yemek
“Balyoz davasında siyasi kişilerin müdahalesi veya siyasetin
gölgesi var mıdır? Bu konuda ben sadece yaşadıklarımı ve şahit
olduğum hususları anlatmakla yetineceğim. Şimdilik eldeki verilerle
bu konudaki kararın kamuoyunca verilmesini istiyorum:
* Savcılıkta sorgum 10:30’da başladı, 15:30’da bitti.
* Sayın Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı ’nın Beşiktaş Adliyesi’nden
ayrılması ise saat 16:00 sularında gerçekleşti. Nereye gittiği ve
kiminle yemek yediği kendi beyanları ile sabittir.
* Sayın Hakim Ali Efendi Peksak tarafından sorgumun yapılmasına
21:50’de başlandı.
* Sorgulamayı yapan Savcı Sayın Bilal Bayraktar’ın bir vesileyle
yaptığı özel bir beyanın görülmekte olan davada siyasilerin bir
gölgesi olup olmadığı konusunda bir fikir verebileceğini sanmam
nedeniyle, savcının sarf ettiği sözlerini mealen aşağıya
aktarıyorum: ”Evet, üst düzey yöneticilerden bana bu davaya ilişkin
telefon edildi. ’Sen gençsin, bunları tanımazsın ha!’, yolunda
telkinlerde bulunmaya çalışıldı. Ben de kendilerine üç çocuğumun
bulunduğunu ve maaşımdan başka bir gelirim bulunmadığını, ancak
doğru bildiğimi yapacağımı ifade ettim.
* Savcılık sorgusu ile nöbetçi hakimce sorgunun başlaması arasında
tam 5 saat 20 dakika geçmiştir. Nöbetçi Hakim Sayın Ali Efendi
Peksak’ı uzunca bir süre bekledik. Nerede olduğunu
soruşturduğumuzda, katipler tarafından ’yemekte’ olduğu yolunda
bilgilendirildik! Bu demektir ki Sayın Çolakkadı yemekte iken Sayın
Peksak da yemekte imişler! Bu konuda gerekli soruşturma yapılması
için avukatlarım tarafından HSYK nezdinde girişimde
bulunulmuştur.
* Hakim ve savcılarımızın Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile görüşerek
karar vermiş olabileceği yolunda bir kuşku duyulması dahi adil
yargılamaya gölge düşürmez mi?
‘Her gün üzerimi arıyor kızımla
görüştürmüyorlar’
Çetin Doğan, 16 sayfalık mektubunda cezaevi koşullarından da
şikayet etti: “4 No’lu Silivri Kapalı Ceza infaz Kurumu’nda hayat,
kurumda görevli personelin gösterdiği ’iyi niyete rağmen’ bir ceza
niteliği taşımaktadır. Şayet burada iseniz, sizin ’şüpheli’,
’sanık’ veya ’hükümlü’ olmanız fark etmiyor. İlgili Tüzük gereğince
cezaevi içerisinde tutuklu ve hükümlülerin tabii olduğu bütün
kısıtlamalar aynı. Daha başka bir deyişle yargısız infaz ediliyor,
hükümlü gibi ceza çekiyorsunuz.
Her gün üzeriniz aranıyor, ayakkabınız çıkartılıyor, haftada ancak
bir gün olan (15 dk) telefonla görüşme hakkımı, ABD’deki kızımla
konuşmak istediğim de kullanamıyorum kızımın telefon faturası
isteniyor.”
Hukuk size de lazım olabilir...
“Sonuç itibariyle sizin tutukluluk halinizle uzlaşsa da uzlaşmasa
da hükümlüler gibi ceza görmeye devam ediyorsunuz. İntikam ve
rövanş peşinde olanların bu durumdan memnuniyetlerini tahmin etmek
zor değil. Hedef ben miyim, yoksa henüz tam teslim alamadıkları bir
kurumu daha fazla ezmek ve baskı altına almak mıdır, kararı sizler
verin! Saygıdeğer hakimlerimize, savcılarımıza, politikacılarımıza,
dışarıda olanlara, işlenen hukuk cinayetlerini bir seyirci gibi
izleyenlere duyurulur. Hukuk belki bir gün size de lazım
olabilir... ”
‘Haydar Baş’ın konuşmasını kopyalayıp
yapıştırmışlar’
Doğan, ’Balyoz Hareket Planı’nın bilgisayarda ’Kopyalama ve
Yapıştırma’ metodu ile imal edildiğini’ öne sürdü, buna örnek
olarak da Haydar Baş’tan yaptığı bir alıntıyı gösterdi:
“Bu durum, belli amaçla uyduruk ve iğrenç senaryo üretim merkezinde
görevli personellerin, biraz kıt zekalı, biraz da tembel oluşlarını
kanıtlamaktadır. Zira 2003-2007 döneminde ülkemizdeki gelişmeler ve
bazı değerlendirmeler 2002 tarihli plana ilham kaynağı olmakla
kalmamış, bazen aynen (birebir) kopyalanıvermiştir. 2 Aralık 2002
tarihli olduğu iddia edilen Balyoz Hareket Planı’ndan bir alıntıyı
aynen aşağıya çıkarıyorum.”
“Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kalkınmada uygulanan ulusal model
ile çeşitli sahalarda büyük başarılar elde edilmiştir. Bu dönemde
uygulanan model ile ülkemiz Belçika’ya uçak ihraç edecek seviyeye
ulaşmıştır. Ancak 1945 yılından sonra ülkemiz tekrar siyasi,
kültürel, ekonomik yönlerden kuşatma altına alınmış; Batılı
Devletler Atatürk döneminde hayata geçiremedikleri SEVR projesini
AB, IMF ve Dünya Bankası yoluyla uygulamaya başlamışlardır.”
Bu konuşma 2005’te yapıldı
Şimdi ise Sayın Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Kongresi’nde yaptığı 27
Kasım 2005 tarihli kapanış konuşmasından bir alıntıyı aşağıya
alıyorum: Devletimizin kurucusu Atatürk’ün döneminde yani 1938’e
kadar çeşitli sahalarda kalkınma plan ve projeleri uygulanmış ve
çok büyük başarılar elde edilmiştir. Bu dönemde kalkınmada
uygulanan Milli Model ile ülkemiz Belçika’ya uçak ihraç edecek
seviyeye ulaşmıştır. Fakat Atatürk’ten sonra ülke tekrar siyasi,
kültürel, ekonomik vs. topyekun bir kuşatma altına alınmış, Batılı
devletler, Mustafa Kemal döneminde hayata geçiremedikleri SEVR
Projesini AB, IMF ve Dünya Bankası yoluyla gerçekleştirmeye
başlamışlardır.
‘TÜBİTAK ne hallere düştü’
Belgenİn gerçek olduğu yönünde bilirkişi raporu hazırlayan TÜBİTAK
da Doğan tarafından sert bir dille eleştiriliyor: Savcılık Balyoz
Planı’nın düzmece olmadığı yolundaki iddialarını, büyük ölçüde bir
“Bilirkişi Raporuna” dayandırmış bulunmaktadır. Anılan Bilirkişi
Raporunun TÜBİTAK tarafından hazırlandığı, savcı tarafından ifade
edilmiştir. Bugün teknolojinin ulaştığı boyut dikkate alınarak,
sadece bir CD’nin analiz edilmesi ve dosya takip usulü ile
menşeinin kanıtlanması mümkün müdür? Yeni bir veya birkaç
bilgisayar almak suretiyle, bilgisayarı hedef aldığınız kişinin adı
ile kaydeder, bu bilgisayarda açtığınız klasör veya dosyaları bir
CD’ye yükleyerek, bunların hedef aldığınız kişinin bilgisayarından
çıktığı sanısını uyandırabilirsiniz. Doğrusu, TÜBİTAK’ın “Bilirkişi
Raporu” Sayın Savcılarımızı ikna edecek bir kesin ifade taşıyorsa,
bir zamanların çok övündüğümüz bu ulusal kurumumuzun da ne hallere
düştüğünü varın siz karar verin.
Bu mektubu yazıyorum çünkü...
DOĞAN, bu mektubu neden kaleme aldığına duygusal satırlarla
açıklık getirdi:
DİK DURUŞUMU BOZMAYACAĞIM: “...delillerin henüz
tamamen toplanamamış olması, suçun mahiyeti...” gibi gerekçelerle
üç haftayı aşkın bir süredir tutukluyum. Yakalama, gözaltı ve
tutuklanma sürecinde onur kırıcı, hazmedilmesi zor “adli
prosedürlerin” yaptığı tahribatın hesabını kimlerden sormam
gerektiğinin bilincindeyim. Eski bir asker olarak yaşadıklarımı,
verdiğimiz savaşın götürüsü olarak görüyorum. Bu nedenle “dik
duruşumu” asla bozmayacağım.
TARİHE NOT DÜŞMEK: Bu mektubu yazış nedenim,
tarihe bir not düşmek, toplumumuzun götürülmek istenen istikameti
konusunda kamuoyuna uyarıda bulunmak içindir.
ÖNCE İÇERİ ALALIM, GERİSİ ALLAH KERİM: Geçmişi,
söylemleri ve duruşu tepki uyandırmış, ihbar mektuplarına dayalı
dedikodular üretilmiş, hedef alınan kişiyi, gerçek anlamda delil
olup olmadığına bakılmaksızın, ‘Önce içeri alalım, gerisi Allah
kerim’ anlayışıyla başlatılan bir yargı süreci var. E. Org. Çetin
Doğan’dan istenen adeta kendini aklamasıdır