Haydar Baş iktidarı uyardı
Abone olAB üyeliği yolunda izlenen, yanlış politikalardan dolayı Türkiye’nin sınırlarının da tartışma konusu haline geldiğini savunan BTP lideri Haydar Baş, iktidarı uyardı.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bu haftaki “Haftanın Sohbeti”nin ikinci bölümünde, AB’nin, tam üyelik için “komşularınızla sınır probleminizi halledin” ısrarının sebepleri hakkında bilgi verdi. Daha yılın ilk beş ayında 11 milyar dolara tırmanan cari açığın ne anlama geldiğini ifade etti. Döviz kurlarının yükselmemesinin bir başarı değil bir oyundan ibaret olduğunu belirten Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye’de verilen sağlık hizmetinin hizmet değil hezimet özelliği taşıdığına dikkat çekerek Dinlerarası Diyalog faaliyetlerinin camilerin kapatılıp kilise üstüne kilise ev açılması şeklinde meyve vermesinin bu faaliyetlerin mahiyetini ortaya koyduğuna işaret etti.
-Hocam, Türkiye 3 Ekim’de AB ile müzakerelere başlayacak. Ama AB’den Türkiye’ye “komşularınızla sınır meselelerinizi halledin” şeklinde ısrarlı talepler var. AB neden sınır konusunu da son dönemde sürekli önümüze koymaya başladı? Sınır bir ülke için ne anlama gelir? AB Türkiye Cumhuriyetinin sınırlarında ne gibi değişiklikler istiyor?
Prof. Dr. Haydar Baş– Devlet demek zaten sınır demektir. Eğer sınırınız varsa devletsiniz, yoksa değilsiniz. Yani demek istiyor ki, biz sizi henüz daha devlet olarak kabul etmedik. Halbuki aynı devletler Lozan’da bizim sınırlarımızı kabul edip, deklere ettiğimiz sınır haritasına evet demişlerdi. Yani Türkiye’nin şu anda sınır diye bir problemi yok. Ama o günün şartlarında Türk milletinin bilhassa merhum Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu siyasete hayır diyemeyenler gizliden gizliye bizim Güneydoğu sınırlarımızı, Ege denizindeki kıta sahanlığı konusunu, Güneydoğu’da kurulmakta olan Kürt devleti meselesini, İstanbul’daki suriçi hadiselerini hep planlarında, programlarında canlı tutmuşlardır. Doğu Anadolu’da Büyük Ermenistan hayalleri hep varolagelmiştir. Ama bunlar sınır meselesi olarak değil yer altı faaliyetleri olarak devam edegelmiştir. Şimdi de tabii şu andaki iktidarın bu konuda baştan itibaren takip ettiği siyaset o kadar laçka konumunda olmuştur ki tavizleri münasebetiyle elbette bu laçkalık bir sınır problemi olarak yansıyacaktır; bunu yapmışlardır. Ama işin odak noktasında meselede Türkiye’nin hiç bir sınır problemi yoktur. Doğu Anadolu’da, Ege’de hiç bir problemi yoktur. Akdeniz’de, İstanbul’da, Güneydoğu’da hiç bir problemi yoktur. Türk siyasetinin gevşekliği ve de zaafiyeti münasebetiyle, hele de AB’ye can ü gönülden katılmak isteyen bir iktidar olursa bu, problem olarak önümüze çıkacaktır ve çıkıyor da. Adam ne diyecektir? Ağrı Dağı, Doğu Anadolu kimindir, diye bulmaca sormaya başlayacaktır. Elbette bu bulmacanın sonunda kârlı çıkacak olan Türk milleti, devleti değildir. “Bölgede bizim hakkımız vardır” diyen, Büyük Ermenistan peşinde koşan Ermenilerdir. Bir Ermeni sınırı meselesi olması bana göre bu AB süreci içerisinde 3 Ekim’den sonra kaçınılmaz olacaktır. Ege’de kıta sahanlığı konusu kaçınılmaz olacaktır. Güneydoğu ve bizi ilgilendiren bölgede bir federasyon kaçınılmaz olacaktır. İstanbul suriçi kaçınılmaz olacaktır. Tabii bu da siyasi iktidarın Avrupa’yı kabul etmekle reddetmek açısından neticeleneceği için bu iktidarın tavır göstereceği kanaatinde değilim. Yine bizim temennimiz, bu arkadaşlar ayıksınlar. Böyle bir hülyanın peşine gidip de ne kendileri yorulsun ne millet yorulsun ve ne sınırlarımız rahatsız olsun.
Cari açık çöktüğümüzü gösteriyor
-Hocam, cari açık bir ülkede ekonominin durumunu gösteren göstergelerden bir tanesi. Yıllık hedef 2005 yılında 11 milyar dolar civarında. Ama ilk beş aylık sonuçlara bakıyoruz ki 11 milyarı geçmiş durumda. Yıllık hedef ilk beş ayda aşılmış oldu. Turizm gelirleri ile bunun aşağı çekilme ihtimali var mı? Sizin yıl sonu tahmininiz nedir? Neden cari açık bu kadar çok çıkıyor? Cari açığın bu kadar yüksek olmasının ekonomide anlamı nedir? Bildiğimiz kadarıyla cari açığı sıcak para ile kapatıyorlar. Bu ne kadar daha böyle devam eder?
Prof. Dr. Haydar Baş– Olay şudur: Siz şimdi bir aylıkla çalışıyorsunuz. Bugünkü para ile bin lira aylığınız var. Bin lira kazanıyorsunuz. 1500–1600 lira harcıyorsunuz. İkinci ay bin lira kazanıyorsun, 1600 lira harcıyorsun. İki ayda açığın 1200 lira etti. Bir yılda bu 7 200 lira eder. Bu vatandaş bu açığı ne kadar devam ettirebilir, buradan işe başlayalım. Bin lira maaş alan arkadaşımız sene sonunda 7 misli borçlanıyorsa hayatını ne kadar devam ettirebilir? Bunun maaşına haciz gelir, evine haciz gelir, buzdolabına haciz gelir, tarlasına haciz gelir, varsa tavuğuna haciz gelir. Nasıl bu arkadaşın yaşaması mümkün değilse cari açığı olan devletin de ilanihaye hiç böyle gitmesi mümkün değildir. “Biz bunu turizmle kapatırız” diyorlar. Madem kapatıyorsun, bu açık ne. Yani şu ana kadar ülkede turizm yok mu? Sen Temmuz’un ortasına geldin. Bundan sonra zaten turizmin inişe geçtiği dönemlere giriyorsun. Hiç bundan döviz transferi yapman mümkün değil. Biz kalkıyoruz dışarıdan bin liralık mal alıyoruz, dışarıya bin liralık mal satıyoruz. Bin liralık mal alıyoruz, 500 liralık satıyoruz. 500 liralık mal satıyoruz, bin liralık mal alıyoruz. Yani bizim döviz girdimiz 500 lira, döviz çıktımız bin lira. Şimdi bana söyleyin; ne kadar gideriz? Gidemeyiz. Peki biz bu açıkları nasıl kapatıyoruz? Döviz cinsinden borç alıyorsun, açıkları böyle kapatıyorsun. Onun için biz aslında biz çöktük. Bize istediklerini yaptırabilmek için şu anda bizi bir anda kafa üstü yere çakmıyorlar. “Şunu yap, bunu yap. Yapmasan kafanı kırarım” diyorlar. PKK olayı gibi. Hem mali bakımdan, hem sosyal bakımdan, her taraftan Türkiye kuşatma altına alınmıştır. Ve bu arkadaşların hiç bir şey yapması mümkün değildir. Çok samimi konuşuyorum; ne işçi bir şey beklesin, ne çiftçi bir şey beklesin, ne orman kesimi, ne sanayi kesim bir şey beklesin. Ama bazı arkadaşlar böyle demiyor. Müsaade et de belediyeden maaş alan bazıları da böyle konuşsun. Olayın iç yüzü budur. Kısaca cari açığı turizmle filan kapatmaları mümkün değildir. Şu anda 11 milyar dolar olduğunu söylüyorsun. Yıl sonu itibariyle 20 milyar doları rahatlıkla aşmış olacaklar. 20 milyar dolar cari açık.
-Geçen sene 15 milyar dolardı.
Prof. Dr. Haydar Baş– O halde bu yıl dış borç itibariyle en az 20 milyar dolar daha fazla borca girmeleri gerekecek. Döviz cinsinden para almaları gerekecek ki bu açık biraz dursun. Ondan evvelki de borç, ondan daha evvelki de borç. Borç gittikçe katlanıyor. Biz ise bunların faizlerini ödeyemeyecek duruma geldik. Türkiye bu noktaya geldi. Şu anda bizim gelirimiz faizleri ödeyecek durumda değil. Bunları da ödemek için gene borçlanıyoruz. Türkiye’nin kaderi şu anda budur.
Ekonomi iflas noktasında
-Hocam, son dönemde hükümet, “Biz dövizi yükseltmedik” diyor. Euro 1.600, Dolar 1.340 seviyesinde.
Prof. Dr. Haydar Baş– Yükseltmemek onların elinde değil. Adam, dolar cinsinden bankaya yatırsa % 4 faiz alıyor veya % 5. Eğer Türk lirası cinsinden yatırıyorsa alıyor % 25 faiz. Onun için adam doları aynı seviyede tutuyor. Batıda da dövize verilen faiz miktarı bir yılda % 1–1,5’dir. 25 kat fazlasını Türkiye’den alabilmek için onu baskı altında tutuyorlar. Yani Türk milletinin menfaatine değil. Bu yüzden de Türk ekonomisi öyle bir darbe yedi ki vatandaş ihracat yapamıyor. Yapsa da sattığı maldan harcamalarını çıkartamıyor. Yani imalat fiyatına satmış oluyor. hiçbir kârı olmuyor. Artı ihracatçı bu sefer ithal yapıyor. Dışarıda mal ucuz. Dövizin fiyatı da düştü. Getiriyor burada yabancı devletlerin mallarını satıyor. Böylece Türkiye iki türlü darbe yemiş oluyor. Bir, Türkiye bankalarında mevduatı olanlar faizden para kazanıyor. Sene sonunda yurt dışına milyar dolarlar aktarıyorlar. İki, ihracatımız tamamen kısıtlı olduğu için ithalat büyük bir şeyle artıyor. Döviz rezervlerimiz ciddi bir zarar görüyor. Bütün bu ekonomik göstergeler Türkiye’nin iktisadi konuda her gün biraz daha geriye gittiğinin ve iflasa doğru sürüklendiğinin alamet ve işaretlerini taşıyor. Bu gidişle Türk ekonomisi hayırlı bir nefes alamaz. Şu anda piyasada 40 milyar dolar sıcak para var. Ama kimin parası? Yabancı güçlerin parası. Çektiği zaman maliye dibe vurur, bitti. Hepsini değil, 10 milyar dolar, onu bırak 5 milyar dolar çekti, Türkiye’nin işi bitti. Ekonomi bu mudur? Bunun adına dense dense iflas politikası denir. Bunun adına dense dense kuşatma politikası ekonomisi denir. Başka bir şey denmez.
-Hocam, böylece de Türk parası yabancı para karşısında değer kazanıyor görüntüsü veriliyor. Bu da tabii şöyle bir sonuç çıkartıyor: Sanki Türk ekonomisi diğer yabancı ekonomilere göre daha bir iyi gibi bir sonuç çıkartıyor. Böyle bir şey var mı?
Prof. Dr. Haydar Baş– Senin neyin kıymetli ki Türk Liran kıymetli oldu. Neyin var? Almanın Mercedes’i mi elinde? Amerika’nın Boeing’i mi elinde? Hiç birşeyin yok. Bunların hepsi tiyatro. Hiç kimse kendini kandırmasın. Böyle bir şey yok. Kendimizi kandırmayalım. Ben bunları her zaman anlatıyorum. İnşaallah milletimiz bu konuda ayıktı.
Tarım kesiminin sorunlarını ancak biz çözeriz.
-Tarım kesimi oldukça müşteki. Halinden hiç memnun değil. Bu kesimin sorunları nasıl çözülecek?
Prof. Dr. Haydar Baş– Tarım kesiminin bu iktidar döneminde halinden memnun olması hiç mümkün değil. Amma ben bunu 3 Kasım’dan evvel aziz milletime söylemiştim. Çok ama çok söylemiştim. Dilimde tüy bitmişti. Diyeceğim ki sakalım yok, sakalım da vardı. Beni dinlemediler. İnşaallah bundan sonra dinlerler. Bu sıkıntılardan kurtulurlar. Endişe etmesinler. Ele ele verelim. Gayret edelim. Çalışalım. Bir elin nesi var iki elin sesi var. Bu hallere hayır diyorsak ki dememeleri mümkün değil, el ele vereceğiz, gönül gönüle, omuz omuza bu işe son vereceğiz. Bu konuda bizim düşüncelerimiz herkes tarafından bilinmektedir.
Camiler kapatılıyor, kilise evler açılıyor
-Hocam, Dinlerarası Diyalog meselesinden sonra camiler, kadroları alınmak suretiyle kapatılmaya başlandı. Bunu nasıl değerlendireceksiniz?
Prof. Dr. Haydar Baş– Ben bunu da söylemiştim. Bunlar iktidar oldukları zaman 70 bin kadroyu 40 bine indireceklerini söylediler. Yani “30 bin camiyi kapatacağız, aynı seviyede başka dinlere hak tanıyacağız” dediler. Onun için dikkat ederseniz 36 bin kilise evi açılmıştır. Yani nerede ise cami ile kiliseler başbaşa gelmiştir. Yüzlerce cami kadrosu sadece Trabzon’da kapatıldı. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de maalesef binlerce cami kadrosu kaldırılmıştır. Bunun Türkçe manası camiler kapatılmıştır. Yani Dinlerarası Diyalog manası Müslümanın dinini başkasına anlatması değil, Müslümanın susması, Türk milletinin de maalesef farklı farklı dinlere girdirilmesi olayıdır. Olay budur. Hiç kimse, kimseyi kandırmasın.
Hizmet değil hezimet
-Hocam, sağlık konusu bütün hükümetlerin önemle üzerinde durulması gereken bir konu. Devlet tarafından verilmesi gereken bir konu. Siz, Türkiye’de sağlık hizmetinin yeterince verildiğine inanıyor musunuz?
Prof. Dr. Haydar Baş- Türkiye’deki sağlık hizmeti bir hezimettir. Böyle hizmet olmaz. Vatandaş gidiyor, hastane kapılarında akşama kadar bekliyor. Bir film çektirecek, bir kan tahlili yaptıracak, bir muayene yaptıracak; anası, dini ağlıyor. Hastalığı bir misli daha artıyor. Bunun yolu şudur: Devlet, aile doktorluğu kurumunu kuracak. Türkiye’de bana göre en fazla bir eğitimciye, bir de sağlık hekimine ihtiyaç vardır. Aile hekimliği kurulacak. Mahallenin büyüklüğüne göre her mahallede biriki aile hekimleri olacak. Bu hekimler telefonla ailelere bizzat gidecekler. Onları ilk anda muayene edecekler. Teşhisini koyabiliyorsa koyacak, tedavisini yapabiliyorsa yerinde yapacak. Nereye gitmesi gerekiyor ise ilgili kuruma havale edecek. Randevusunu alacak. Filan saatte gelecek, diyecek ve o saatte hasta gidecek. Bu kadar başıbozukluk olur mu? Bu dediğim şekilde olaylar organize edilirse hem herkesin hayatı kontrol altına alınır, hem de sağlık hizmetleri görecek insan hiç yorulmadan, vaktinde tedavisini yaptırır.