Yaşamdan ne çok şey
öğrenilebileceğini,
Ya da hiçbir şey
öğrenilmediğini,
(Farkındaysanız) hayatın
kafa karıştırdığını,
tecrübenin asla ve asla
yanlış yapmaya engel olmadığını,
bu hayatın gerçek ve zor
bir sınav olduğunu,
sınavda sorulan soruların
“kazık” olduğunu,
gerçek sınav sonrası mülakatta “torpil” olmadığını,
sınav notunu asla
öğrenemeyeceğimi,
öğrensem de bir şey
değişmeyeceğini,
insanların vicdanlarını
dinlemediklerini,
merhametin, kötülük
tarafından teslim alındığını,
iyiliğin
bu konuda kolunu kıpırdatmadığını,
çekip gitmenin kolay
olduğunu,
çekip gidenin, geride
bıraktığını hiç düşünmediğini,
insanların çoğunun ruhunun
bencil olduğunu,
maneviyatın
bu bencillik içinde eridiğini,
küçük şeylerle mutlu
olmayı beceremeyen insanların çok olduğunu,
hayal kurmayan
insanların bolca bulunduğunu,
mayası hırs olanların,
intikam peşinde koştuğunu
ve bu insanların
çevrelerine umutsuzluk saçtığını,
ummadığın taşın baş
yardığını,
en insan gözükeninin en
hayvanca duygular beslediğini,
hak arayanların dayak yediğini,
doğruyu gösterenlerin
fişlendiğini,
yanlışa balıklama
atlayanların adam sayıldığını,
ülkeyi satıp savanların
iktidar olabildiğini,
güneş gibi doğarız diyenlerin bir mum alevi kadar etkili
olamadıklarını,
bağırıp çağırmanın sanat
olduğunu,
adalet diye bağırıp
çağıranların hak yediğini,
bazılarının demokrasi
anlayışına bakınca, demokrasinin pek de demokratik bir şey
olmadığını,
neredeyse devletin bütün
kurumlarında kadrolaşmanın hat safhada olduğunu,
paranın
her şeyi satın alabileceğini düşünenlerin, para
için ruhlarını sattığını,
işini iyi yapmak istemenin
anlamsızlık olduğunu,
bu durumda, anlamsızlığın
bazen iyi bir şey olduğunu,
çamur at izi kalsın
mantığının egemen olduğunu,
polemik
yaratmanın revaçta olduğunu,
bazılarının, çıkarları
için bütün değerlerini vermeye razı olduklarını,
doğru söyleyenin onuncu
köye taşlanarak gönderildiğini,
tüm bunlara rağmen ayakta
kalmanın güç olduğunu ama istersem kalabileceğimi
öğrendim…
İstedim…
Ya siz, siz neler
öğrendiniz?