Hayatımızda kutlanacak o kadar çok şey vardır ki inanın saymakla
bitiremeyiz. Bitiremeyiz ama oturup da bunları sayan, saymaya
çalışan hemen hemen hiç yok gibidir.
Çünkü insanoğlu iyinin, kendisini mutlu edecek olanların değil
de genelde kötünün, kendisini iyi hissettirmeyecek olanın etrafında
dolaşır.
Herkes tersini iddia ederek, mutlu olmak için çırpındığını
söyler ama aslı bu değildir. Çünkügenelde mutlu olmayı
mutsuz olmamak sanırız.
O yüzden de bizi mutsuz edecek şeylere odaklanır, onları
hayatımızdan bertaraf etmeye çalışırız.
Oysa asıl yanlışımız işte buradadır.
Tam gözümüzün önünde, tam elimizin ucunda hatta
avucumuzdadır.
Avucumuzun sıcaklığındadır.
Mutsuzluktan kurtulmak için mutsuzluğa neden olanlara
odaklanmak; aslında bir türlü mutlu olmamanın asıl
nedenidir.
Bu bakış açısı; mutlu olmak için ne kadar çok şeyimizin
olduğunun farkında olmamaktır. Aslında bilerek bizi mutlu edecek
olanlardan uzak kalmak, yani kendi kendimizi mutsuz etmektir.
Üstelik tam tersini yapmak isterken.
O yüzden yıllar geçince elimizi hangi cebimize
atsak; farklı bir pişmanlığın hatıralarda kalmış kırıntısı
avucumuza gelir.
Ve anlarız ki yıllar öncesinde mutluluğu
hissettiğimiz avucumuzdaki sıcaklık; yerini belki de hiç
hak etmediğimiz keşkelere terk etmiştir.
Ben nerede yanlış yaptım diye sormayı unutanları boş verin, geç
de olsa bunu kendilerine soranların bile çok geç tanıştıkları
mutluluk reçetesidir.
Yılların sararttığı ve bir daha asla saf ve temiz
olmayacak mutluluk reçetesi…
Hayatı kutlamak için geç kalma yazan silik bir reçete…
Hayatı kutlamak için ne çok şeyimiz olduğunu; kutlamayı
unuttuğumuz yaşamımızın sonunda hatırlatacak olan bir reçete…
Belki de yanağımızda kalmış bir avuç sevdanın içinde kaybolmuş
mutluluğun reçetesidir bulduğumuz…
Yıllar sonra yaşlı gözlerimize gözyaşını bile
yakıştıracak bir kutlamayı hatırlatan birkaç
kelimelik; unuttuğumuz, unutarak mutluluğu teğet geçtiğimiz bir
yaşamın ardından, içimizdeki geç kalmış sessiz
kutlamadır.
Hayatı kutlamak…