Kudüs…
Hayal şehir…
Daha doğrusu hayallerdeki şehir…
Arzulanan, istenen, kavuşulmak istenen, sahip olunmak
istenen…
Dün böyleydi, bugün de böyle…
Kudüs daha ilk kurulduğu andan itibaren
günümüze gelinceye kadar bir cazibe merkezi olma özelliğini her
daim muhafaza etmiş bir şehir…
Görünen o ki daha uzun bir süre de öyle kalacak…
Ancak bugün elim hadiselerin yaşandığı bu kadim şehir hiç de
hayallerimizdeki şehre benzemiyor.
Zulmün kol gezdiği bugünkü Kudüs maalesef
hayallerimizdeki şehirden çok uzakta.
Peki, hayallerdeki -daha doğrusu hayalimdeki-
Kudüs nasıl bir şehir?
Benim hayalimdeki Kudüs’te her üç dinin mensupları
barış ve huzur içinde ibadetlerini yerine getiriyorlar.
Benim hayalimdeki Kudüs’te ne makinalı tüfek ne sapan
ne de taş var.
İnsanlar birbirine nefretle değil sevgiyle bakıyorlar ve
birbirlerine esenlikler diliyorlar.
“Keşke burada yaşayabilseydim” diyeceğimiz bir şehir
benim hayalimdeki Kudüs.
Sokaklarında yaşamanın yasak olmadığı, ibadet etmenin
engellenmediği özgür bir şehir benim hayalimdeki
Kudüs.
Zira bu şehir özgür olmadığı sürece dünya kaoslar yurdu olarak
yaşayacaktır.
Benim hayalimdeki Kudüs’e sadece bir kez gelinir bunun
haricindeki bütün gelişler dönüştür.
Siz Kudüs’e geldiğinizde Kudüs artık sizin
içinize yer etmiştir. Eğer yer etmediğini hissediyorsanız bilin ki
bu şehre gelişiniz dönüşten ibaret kalacaktır.
Benim hayalimdeki Kudüs, insanlığın ve inançların
eşitlendiği bir şehir.
Benim hayalimdeki Kudüs, hiç kimsenin üzerinde
egemenlik iddia edemediği ama bütün insanlığa ait bir şehir…
Vatikan’a gittiğinizde Hristiyanlara aittir,
Mekke ve Medine’ye gittiğinizde sadece
Müslümanlara aittir. Ama bu şehir bütününün gelip
kesiştiği noktadır.
Hayalimdeki Kudüs, sadece ve sadece
Müslümanların Kadim şehrin yönetimini sağladıkları dönemde
gerçekleşmiştir.
Çünkü Müslümanlar hem Hristiyanların hem de
Yahudilerin varlığını kabul ederek ve onların dinlerini
yaşayabilecek imkânları onlara sunmuşlardır.
Eğer bugün yeryüzünde Hristiyanlık ve Yahudilik varsa
Müslümanların sayesinde vardır.
Eğer Müslümanlar olmasaydı muhtemelen Hristiyanlar ya da
Yahudiler kalmamış olacaktı.
Zira yapmış oldukları zulme ve işgale aynıyla karşılık verilmiş
olması durumunda yok olacaklardı.
Müslümanların müşfik tavırları inançları gereği zulüm
edemeyecekleri için Hristiyanlar ve Yahudiler var
oldular. Aslında bir nevi bunu belki de fırsata döndürerek
işgal ve zulümlerini inşa ettiler.
İslam’la rekabet ettikleri için varlıklarını
korudular. İslam onları himaye ettiği için varlıklarını
korumuş oldular.
Amin Maalouf “Ölümcül Kimlikler” kitabında
Hristiyanların ve Yahudilerin kimliklerini,
sicillerini kıyas eder. “Müslümanlar ile Hristiyanların
sicillerine bakın” der. “Şüphesiz Müslümanların sicili
Hristiyanlarınkinden daha düzgündür” der. Örnek olarak
İspanya’yı verir. “Hristiyanlar İspanya’yı ele
geçirdiklerinde bir tane dahi Yahudi ya da Müslüman bırakmadılar.
Ya öldürdüler ya da sürgün ettiler. Oysa ben Katolik Ermeni bir
Hristiyan olarak bugün varlığımı sürdürüyorsam Müslümanların hâkim
olduğu bir coğrafya da doğmuş olmamdandır” der.
Bu kutsal şehirde Müslümanlar, Hristiyanlar ve
Museviler birlikte barış içinde yaşadıkları dönemler oldu. Bu
süreç sadece Müslümanların egemenliği altında gerçekleşti.
Gerçekleşti ama o zaman Ömerler, Selahaddinler ve
niceleri vardı.
Eğer bugün hayalimdeki Kudüs yoksa bu içimizde Ömerlerin
Selahaddinlerin olmayışındandır…
Müslümanların “birlik” içerisinde olamayışlarındandır!
Benim hayalimdeki Kudüs şehrinin gülü Mescid-i Aksa’da
huzur ve sükûnet içerisinde bayram namazları eda
edilir…
Hayalimdeki şehrin bayramı ile mübarek Ramazan Bayramınızı
tebrik ediyorum.