Hastalık hastalarına gen testi
Abone olBBC muhabiri David Willis'in izlenimleri.
Ölüyorum. Evet, evet ölüyorum. Kesin ölüyorum.
Salı günü başağrısıyla uyandım.
Doktor bir tane aspirin almamı söyledi ama ya beyin kanaması
geçiriyorsam?..
İnternette birkaç dakika geçirmem, beynimde futbol topu
büyüklüğünde bir tümör olabileceğine ikna olmam için yetti. Beyin
kanaması geçiriyorsam, demek ki görme sorunlarım buradan
kaynaklanıyor.
Çünkü gazetedeki küçük yazılar bakteri gibi görünmeye başladı. Bu
hızla giderse, emeklilik yaşıma gelmeden kör olacağım; baston ve
köpekle dolaşacağım.
Ara sıra iyi hissettiğim zamanlar olduğunu da itiraf etmeliyim.
Alis Harikalar Diyarı'ndaki Mart Tavşanı gibi zıpladığım zamanlarda
bile kendimi vücudumun bana komplo kurmadığına ve yeni bir egzotik
E.koli virüsünün kanıma girmeye çalışmadığına inandıramıyorum.
Bana sahte bir güvenlik duygusu veren bu şey, zamanla hayati
organlarımın devre dışı kalmasına ve iç organlarımın patlamasına
neden olacak. Artık sadece gözlerimi çevirerek iletişim
kurabileceğim ve borular yardımıyla besleneceğim.
Bu tür korkular mantıklı değil, biliyorum.
"Hastayım demiştim"
Dahası son birkaç yıl içinde bilgisayarlı tomografiler
çektirdim, kolonoskopiler yaptırdım. MR'lar elektrolar, röntgenler
çektirdim. Uyku testlerine girdim, bademciklerimi aldırdım. Mahalle
doktoruma o kadar sık gittim ki bir keresinde beni şakadan iş
arkadaşlarının partisine davet etti.
Nöroloğa, göz doktoruna, cilt doktoruna, romatizma uzmanına, ayak
hastalıkları uzmanına, solunum hastalıkları uzmanına,
kulak-burun-boğaz uzmanına, akapunkturcuya, masöre, hipnozcuya,
hatta Lourdes'a bile gittim.
Ama her muayenede, doktorun kapıyı kapatıp, dosyadan raporları çıkardığı o sinir bozucu an sonrası "Birşeyin yok" cevabını aldım.
Bu bir hastalık hastasının tahammül edemeyeceği bir cümle.
İyi olmaktan daha rahatsız edici bir şey varsa, o da vücut
sıvılarınızın kötü performs göstermeye başlamak yerine, idrar
renginden dışkıya her şeyin hayranlık uyandıracak derecede normal
olması ve dikkatleri üzerinde toplaması.
Bu bana huzur vereceğine, doktorların birşeyi atladığını
düşündürmeye başladı.
Nihayet bir sağlık kuruluşunun, tükürük örneğinden neredeyse 100
hastalığa yakalanma riskini ölçtüğünü duyunca biraz rahatladım.
Tükürük örneğimi ve bir çeki zarfa koyup laboratuvara gönderdim ve
heyacanla cevap beklemeye başladım.
Birkaç gün önce elektronik postayla cevap geldi.
En önemlisi Alzheimer ve Parkinson riskiydi. Heyecanla Parkinson'a
tıkladım. Sonuçları normaldi. Bu hastalığa yakalanma riskim
ortalama her insanınki gibiydi.
Diğer bölüme geçtim. Alzheimer'le en bağlantılı genin adı APOE.
APOE'nin üç türü var. Hepsinin değişik risk seviyeleri var. Ve
benimki en yüksek risk taşıyanı çıktı.
Notları inceleyince 'Daha da kötü olabilirdi' diye düşündüm. Bu
geni, hem anneden hem babadan alanların hastalığa yakalanma riski
benimkinden fazlaymış.
Bu testlerin evhamlı, yani benim gibi insanlara açık olmasını
eleştirenler var.
Ama ben testleri, verdikleri kaygıdan daha çok yatıştırıcı
buldum.
Alzheimer hastası olup olmayacağım kesin değil ama, en azından bu
hastalıkla bağlantılı olarak, tansiyon ve kolesterolüme dikkat
edeceğim.
Bu arada, kendinden emin doktorlara, bir daha karşılaşırsam
söyleyecek bir çift sözüm var. Komedyen Spike Milligan'ın mezar
taşına yazdığı gibi:
"Hastayım demiştim."