Haşim Kılıç’a destek verdi
Abone olMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın hükümete yönelik eleştirileri ile ilgili, “Bizim tuhafımıza giden...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç’ın hükümete yönelik eleştirileri ile ilgili, “Bizim
tuhafımıza giden taraf, Sayın Başkanı’nın doğru bildiklerini, hukuk
devleti üzerinde oynanan oyunları, adaleti yok sayan endişe verici
uygulamaları niçin bu kadar gecikmeyle gündemine aldığıdır”
dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin Meclis’de düzenlediği grup
toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin iç huzuru, iç barışı
ve kardeşlik ortamı sürekli olarak irtifa kaybettiğini, zarar
gördüğünü vurgulayarak, “Vatan ve millet üzerinde hesap yapan hain
çevreler meydanı boş bulmuş ve artan oranda eylemlerine hız
vermişlerdir. Sürdürülen tahrik kampanyaları milli ve üniter devlet
yapımızı hedef almıştır. ’Tabut gelmiyor, analar ağlamıyor, çatışma
olmuyor, barış kazanıyor, çözüm ilerliyor’ propagandasıyla kanlı
terör örgütü PKK’nın toparlanmasına, militan açığını takviye
etmesine göz yumulmuştur. Başbakan dağ kadrosunun güçlenmesine
açıkça çanak tutmuş, el altından destek vermiştir. Yurdumuzun bir
yöresi neredeyse teröristlerin eline, avucuna bırakılmış,
böylelikle devlet zaafa düşürülmüştür” diye konuştu.
PKK’lı militanlar tarafından yollar kesildiği, vergi adı altında
haraç toplandığını, kimlik kontrolleri yapıldığını, insan
kaçırıldığını, baskınlar düzenlendiğini, karakolların taciz ateşi
altında tutulduğunu vurgulayan Bahçeli şunları dedi:
“Gelin görün ki Başbakan Erdoğan’a göre sözde çözüm ve barış süreci
umut vaat etmektedir. PKK’lılar uzun bir süredir öylesine cüret ve
cesaret kazanmıştır ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenlik
haklarına bile kafa tutacak alçaklıkları peşpeşe sahnelemekten geri
durmamışlardır. Çoktandır, ülke güvenliği için zorunlu olan kalekol
ve karakol inşaatları kan ve karışıklık müdavimi bölücü
kalabalıklar tarafından ablukaya alınmaktadır.
Bunun en son örneği Tunceli’nin merkeze bağlı Kırmızı Dağ mevkiinde
yapımı süren kalekola karşı gerçekleştirilmiştir. Bir grup ayak
takımı şiddet ve hiddetle devletin en doğal tasarrufuna karşı
çıkmışlar, çok vahim taşkınlıklara neden olmuşlardır.
Bu kapsamdaki olaylarda birisi ağır olmak üzere üç kişi
yaralanmıştır.
Diğer yandan Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Abalı Köyü’ndeki
Jandarma Karakolu’na ek bina yapılmasını protesto etmek amacıyla
bir haftaya yakındır süren bölücü grubun provokasyonları henüz
durulmamıştır.Burada çıkan olaylarda 9 Mehmetçik atılan maytap ve
havai fişeklerden dolayı yaralanmıştır.Diyarbakır-Bingöl karayolunu
kapatan PKK’lılar iki uzman çavuşumuzu namertçe, kalleşçe
kaçırmışlardır.PKK’lı militanlar, Abalı Köyü’nde devam eden karakol
inşaatının durdurulma sözü verilmeden kaçırdıkları uzman
çavuşlarımızı serbest bırakmayacaklarını duyurmuşlardır.
Devletin düştüğü şu acınası duruma bakınız.PKK’lılar vatanımızın
bir bölümünde alan hakimiyeti kurmak için her çirkefliği
yapmaktadır; fakat buna karşı koyacak ve engelleyecek hükümet
iradesinden ortalıkta iz dahi yoktur.Başbakan Erdoğan nerededir,
niçin suspus haldedir? Ona buna laf yetiştiren, paralel ezberiyle
siyasi silahşörlüğe soyunarak Başbakan’ın gözüne girmeye çalışan
İçişleri Bakanı ve diğer hükümet üyeleri neyle meşguldür?
Başbakan Erdoğan daha birkaç gün önce Kayseri’de, “ulusal
güvenliğimizi tehdit eden kim olursa olsun, babamız dahi olsa
acımayız” demiştir.
NE TEPKİ GÖSTERMİŞTİR ?
Bu sözler tamam da, Doğu ve Güneydoğu’da milli güvenliğimiz en
acımasız şekilde, en vahşi ölçüde tehdit edilmesine karşılık
Başbakan ne yapmış, ne tepki göstermiştir? Milli güvenlik denilince
aklına dini cemaatler mi gelmektedir? Başbakan Erdoğan gerçek
paralel yapılanmayı, gerçek hainleri, gerçek bölücü odakları
gündemine ve ağzına ne zaman alacaktır?Epey zamandır bölücü
mihraklar zevkten dört köşedir. Çünkü Başbakan Erdoğan’ı ne
isterlerse alacakları, ne buyururlarsa yaptıracakları bir kıvama
getirmişlerdir. Başbakan PKK’nın gizli hayranı, gizli mensubu,
gizli militanı gibi hareket etmektedir.Şu kadarını ifade etmeliyim
ki, Türkiye’nin bir bölgesinde yaşanan bölücü kalkışmalar, terör
faaliyetleri hükümet eliyle saklanmaya uğraşılmaktadır. Başbakan
Erdoğan meydanlardaki hamasi sözleriyle terör ve bölücülük sorununu
kapatmaya, değilse bile ötelemeye çalışmaktadır.Muhtemeldir ki,
Başbakan Erdoğan’ın müzakereler sonucunda PKK’ya verilmiş bir sözü
vardır. Terörle mücadelenin tavsaması, yavaşlaması ve hatta durması
için sunduğu teminatları olsa gerektir. Başbakan’ın önceliğinde
milli güvenliğimizi sağlama almak heves ve hedefi yoktur.
Başbakan’ın gündeminde Türk devletinin hak ve hukukunu savunmak
bulunmamaktadır.Bu zihniyet için amaç PKK’nın tatmin edilip
ödüllendirilmesidir. Bu siyasi patolojik vaka için maksat İmralı
canisini yattığı hücrede sevince boğmak ve özgürlüğü için kılıf
bulmaktır.
Ve asıl gaye Türkiye’nin bölünüp parçalanarak dört parçalı
Kürdistan’ın kaşla göz arasında kurulmasıdır.Cumhurbaşkanı Sayın
Gül’ün MİT Yasasında yapılan değişikliği onaylamasıyla ihanet
pazarlıkları yasal güvenceye kavuşturulmuştur.
Şayet bu sakıncalı kanun düzenlemesi Anayasa Mahkemesi’nden
dönmezse, İmralı canisiyle yürütülen müzakereler ahlaki olmasa da
meşruiyet kazanacaktır. Bu Türkiye’nin milli güvenliğine en açık
darbedir. Bu Türk milletinin varlığına benzeri görülmemiş yasa
makyajlı operasyondur. Şimdi de sırayı başka talepler almıştır.
İmralı canisi PKK’nın Meclis uzantıları kanalıyla, “her an
derinlikli çözüm imkanları da, çatışma olasılıkları da var” diyerek
Başbakan’a yeni bir ayar vermiş, bazı yasal değişiklikler için
elini çabuk tutması mesajı göndermiştir.
Bebek katili, Başbakan’dan sözde “Yerel Yönetimler Özerklik Yasası
ile Demokratik Sivil Toplum Yasası”nın çıkarılmasını istemiştir.
Anlaşılan İmralı, Başbakan’ın müşavirlik hizmeti aldığı ve meşveret
ettiği bir adaya dönmüştür. Şu rezilliğe bakınız ki, Canibaşı,
TBMM’de neyin görüşülüp görüşülmeyeceğine akıl ve tavsiye vermeyi
kendisinde hak görecek kadar şımarmış ve şımartılmıştır. Bu
hadsizliğin, bu edepsizliğin, bu kendini bilmezliğin şeref
yoksunluğuyla malul payesi ise kesinlikle Recep Tayyip Erdoğan’ın
üzerinedir.”
BDP’NİN İSMİ İSE HAZİRAN AYINDA YAPILACAK BİR KONGREYLE DEMOKRATİK
BÖLGELER PARTİSİ OLACAK
Türkiye’nin aşama aşama parçalanmaya götürüldüğünü iddia eden
Bahçeli, şöyle devam etti:
“Türk milleti etap etap bölünmenin dipsiz kuyusuna çekilmektedir.
Başbakan görevli bir yıkım memuru gibi uğraşmakta, emrivakilere
boyun eğmektedir. AKP’nin yıkım ortağı BDP bölünme ihalesinin
üzerine kalan kısmını harfiyen yerine getirmek için her yolu
denemekte, her çirkinliği rehber olarak kullanmaktadır. Kılıktan
kılığa giren, isimden isime devamlı surette değişen, bir gün öyle
bir gün böyle görünen, İmralı ve Kandil’in boğazına geçirdiği
halatla sürüklenen ve silahların gölgesine sığınan BDP, şimdilerde
yeniden deri değiştirmiş, Meclis grubu birkaç eksik dışında olduğu
gibi HDP’ye katılmıştır. BDP’nin ismi ise Haziran ayında yapılacak
bir kongreyle Demokratik Bölgeler Partisi olacak, bu yeni bölücü
yapılanma sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde faaliyet
gösterecektir.
Açıklamalardan çıkan sonuç budur. Başbakan, İmralı canisi, Kandil,
Barzani, küresel güç merkezleri ve siyasi bölücüler tüm planlarını
bölünmüş bir Türkiye üzerine yapmaktadır. Sevr’in bu çağdaki
karanlık temsilcileri süratle Kürdistan’ın kurulmasına hizmet
etmektedir. Kanlı emperyalizm ve küresel komplo bölgemizde dört
parçalı Kürdistan’ı dayatmaktadır. Başbakan Erdoğan bu uğurda
herşeyi göze almış, milleti hazmettirmek ve ihaneti olağan
göstermek için canını dişine takmıştır.
Türk siyasi tarihinde ilk defa Kürdistan ismini kullanan bölücü ve
fitne yuvası bir parti kurulmuştur. Ne acıdır ki, Türk milleti her
tarafından kuşatılmıştır. Dikkat ediniz, Türkiye Kürdistan Demokrat
Partisi kuruluş işlemlerini tamamlanmış ve İçişleri Bakanlığı
tarafından da onay görmüştür. Barzani’nin liderliğini üstlendiği
Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin hangi amaçların peşinden
koştuğu herkesin malumudur. İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin
daha dün Kandil’deki teröristlerle temas kurup, sözde ulusal
çıkarlar ve ulusal birlik konularında görüşmeler yaptığı basına
yansımıştır. Bu ayın ilk haftasında Suriye Kürdistan Demokrat
Partisi’nin yönetimi ise yenilenmiştir. Şu manidar zamanlamaya
bakınız ki, Türkiye hem içte hem de dışta bağımsız Kürdistan amacı
güden bölücü partiler tarafından sarılmıştır. AKP hükümeti bunların
hepsine karşı son derece uysal ve dostane yaklaşmaktadır.
Hatırlarsanız, geçtiğimiz yılın Kasım ayında Başbakan Erdoğan
peşmerge reisi Barzani’yi Diyarbakır’da bağrına basmış, Kürdistan
sözünü ilk kez patavatsızca, fütursuzca sarfetmiştir. Gizli kapaklı
süren ihanet görüşmeleri, Başbakan’ın tavizkar politikaları
Türkiye’yi önce özerkliğe, sonra federasyona, ardından da çok kanlı
bir dağılma girdabına sürüklemektedir. AKP’nin, BDP-HDP veya bir
başka PKK artığı yetmezmiş gibi, Kürdistan adını kullanan Barzani
temsilciliğine onay vermesi tek kelimeyle kepazelik, tek kelimeyle
hıyanettir. Sayın Erdoğan, bu gelişmeler milli güvenliğimize tehdit
değil midir? Kürdistan’la ilgili emellerinin, bu konuda uyumlu ve
uygun adım yürümenin bedelini çok ağır şekilde ödeyeceğini hiç mi
aklına getirmiyorsun? Sen ve yandaşların üniter bir devletten başka
bir devlet çıkarma teşebbüsünün kolay olacağını mı zannediyorsunuz?
Şehitlerimizin aziz mirası olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, bin yıllık
kardeşlik hukukunun kutlu bir eseri olan Türk milletinin
sömürgeciliğin kanlı dişlerine teslim edilmesine Türk
milliyetçilerinin bir şey olmamış gibi duyarsız kalacağını mı
düşünüyorsunuz?
BİZ BU ÜLKEYİ PAZARDAN ALMADIK, SOKAKTA BULMADIK
Diyorlar ki, İtalya’nın 21, İspanya’nın 17, İngiltere’nin 4 özerk
bölgesi varmış. Diyorlar ki, Almanya’nın 16 federe bölgesi, ABD’nin
51 özerk eyaleti, Rusya’nın de 81 özel birliği varmış. Varsa var ne
yapalım, ne diyelim? Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, milli devlet
yapısını, milli kimliğini ve millet bünyesini bozmak ve imha etmek
için gerekçe üretenlerin alayı bilsin ki, biz bu ülkeyi pazardan
almadık, sokakta bulmadık. Kürdistan rüyası gören gafiller,
özerklik sofrası kurma telaşında olan sevimsizler, unutmayın,
Milliyetçi Hareket Partisi hepinizi bozguna uğratmaya ve
hesaplarınızı boşa çıkarmaya muktedirdir. Türk milletinin içinden
yeni bir millet çıkmaz. Türk devleti yeni bir devlete taşıyıcılık
yapmaz. Türk vatanından hiçbir kanlı niyete bir tek çakıl tanesi
bile verilemez. Herkes teslim olsa da biz varız.Başbakan Erdoğan
zokayı yutup zalimlerin, küresel ayak oyunlarının ve teröristlerin
havarisi kesilse de, Milliyetçi-Vatanseverler Türkiye’yi ve bin
yıllık kardeşlik hukukunu korumaya yeminlidir, can pahasına
sahiplenmeye hazırdır.”
"MISIR VE MISIR HALKI BÖYLESİ BİR ZALİMLİĞİ, BÖYLESİ BİR
ADALETSİZLİĞİ HAK ETMEMEKTEDİR"
Mısır’da hukuku katleden, adaleti hiçe sayan idam kararlarını
insanım diyen herkesi hayal kırıklığına uğrattığını vurgulayan
Bahçeli, dün, Minye Ceza Mahkemesi 529 kişiyle ilgili vermiş olduğu
idam kararını 37’ye düşürerek, geri kalan 492 kişinin cezasını da
müebbet hapse çevirdiğini hatırlatarak şunları kaydetti:
“İlave olarak 683 kişi hakkında da yeni bir idam cezası vermiştir.
Bize göre Mısır ve Mısır halkı böylesi bir zalimliği, böylesi bir
adaletsizliği hak etmemektedir. Bu idam kararlarının, hukuk ve
vicdan tanımaz bu mahkeme hükümlerinin Mısır’ın bütünlüğüne
tahminlerin ötesinde hasar vereceği bir gerçektir. Dileğim
Kahire’nin yattığı kabustan bir an önce uyanarak beşeriyetin ortak
değerlerine saygı duyması, insan hak ve hürriyetine sadakat
göstermesidir. Mısır’daki bu kahredici gelişmeler İslam aleminde
karşılıksız bırakılmamalı, uluslararası toplum suya sabuna
dokunmayan açıklamalarla konuyu geçiştirmemelidir. Eğer ki,
Başbakan Erdoğan ve hükümeti Mısır’la diyalogları askıya almamış
olsaydı, bu ülkenin içişlerine karışarak taraf olmayı tercih
etmeseydi Kahire yönetimi nezdinde girişimde bulanabilir ve sonuç
alabilirdi. Şimdi yalnızca uzaktan uzağa konuşmakla ve eleştiri
yapmakla yetinen AKP hükümeti yaptırım ve caydırıcılık vasfını
çoktan kaybettiğinden hiçbir konuya doğrudan doğruya müdahil
olamamaktadır. Bu ülkemiz ve bölgemiz adına hakikaten de bir
kayıptır. Başbakan’ın sivri dili, kontrolsüz üslubu Türkiye’yi
bölgesinde etkisizleştirmiş, yalnızlığa, ama değersiz bir
yalnızlığa geriletmiştir. Şu an hiçbir komşu ülke sözümüzü
dinlemeyecek ve nazımızı çekmeyecek durumdadır. Irak’ta seçimler
vardır, Başbakan ve hükümetinin ne yaptığı, Türkmenlere nasıl bir
yardım eli uzattığı muammadır. Irak Türkmenlerinin kaderini
etkileyecek, Türkmeneli’nin geleceğini şekillendirecek bu seçimler
hem ülkemiz hem de milletimiz adına çok mühimdir. Ne var ki
Başbakan’ın kulağı kardeşi, kader ortağı Barzani’den alacağı
müjdeli haberlere çevrilmiştir. Türkmen’miş, Kerkük’müş, Musul’muş,
Erbil’miş Türklük’müş Başbakan’ın umurunda değildir. Başbakan’ı
tanımak için bazı şifreli sözlerin söylenmesi yeterlidir ve hemen
kendisini ele verecektir: Buna göre; İmralı derseniz yüzü gülecek,
Kandil derseniz ağzı kulaklarına varacak, BOP derseniz sevinç
taklaları atacak, müzakere derseniz gözlerini fal taşı gibi açacak,
Türk düşmanları derseniz müstehzi ifadelerle sırıtacak, 36 derseniz
saymaya başlayacak, papaz derseniz cübbe nerde diyecek, çiftçi,
memur, esnaf, işçi derseniz kaşlarını çatacak, Washington derseniz
Kırmızı Oda anılarını anlatacak, 17-25 derseniz arkasına bakmadan
kaçacaktır. Bunları denemesi bedavadır. Bu şahsiyet için önemli
olan başkalarını memnun etmek, tarihimizi yargılatmak, Türk
milletini mahcup edecek ve zora sokacak ilişki ve irtibatlar içine
girmektir. On yıllardır sözde soykırım masalını seslendirenlere 23
Nisan günü altın tepsi üzerinde verdiği açık çek bunun en bariz
delilidir.”
EMPATİYİ SADECE TÜRK MİLLETİ Mİ YAPACAK, HOŞGÖRÜYÜ SADECE TÜRKİYE
Mİ GÖSTERMEK ZORUNDA OLACAKTIR?
“Tarihi yaşanmış ve bitmiş hadiseler yekûnu olarak görmek eksik ve
mahsurlu bir bakıştır” diyen Bahçeli, tarihin sonuçları itibariyle
her zaman etkisini hissettirdiğini ve geleceğe ışık tuttuğunu
kaydederek “Dünden ders almamış, sonuç çıkarmamış, dahası geçmişine
yabancı kalmış milletlerin tarih merdivenlerini tırmanmaları,
varlıklarını heyecanla sürdürmeleri, kimliklerini canlı tutmaları
olmayacak bir şeydir” diye konuştu.
Bahçeli şunları dedi:
“Tarih her önüne gelenin baştan savma, keyfi ve ideolojik meşrebine
dayalı olarak eğip bükeceği, zorlama yorumlarla yalancı şahitlik
yaptıracağı omurgası olmayan bir serüven yığını da değildir.
Objektif tarihçilik ve tarih yorumu her şeyden önce namuslu olmayı
gerektirmektedir. Adı üzerinde, bizim bir milli tarihimiz vardır ve
sahip olduğumuz tarih şuuru bizi köklerimize, aslımıza ve
ecdadımıza bağlamaktadır. Tarihe şaşı bakmak, katliam izi sürmek,
soykırım çetelesi tutmak, artniyetle arşivlerin tozlu raflarını
kurcalamak esas itibariyle hakikati değiştirmeyecektir. Çünkü
yaşananları kâğıt üzerinde, ısmarlama kürsülerde, uydurma
kalabalıklar önünde çarpıtmak mümkünse de, esasta ve tarihin
asırlara uzayan vicdanında gizleme ve örtbas etme çabası katiyen
tutmayacaktır. Tarih hükmünü vermiş, fermanını yazmış, irade-i
seniyyesini göstermiştir. İster beğenelim, ister beğenmeyelim,
ister katılalım, isterse de katılmayalım; tarihi silmek,
tarihsizliğin tuzağına düşmek normal şartlarda bir toplumun yok
oluşu demektir.
Milletler mücadelesinde, medeniyetler boğuşmasında en büyük koz, en
büyük güç kaynağı geçmişten bugüne süzülen değer ve milli
cevherleridir. Tarihsiz insan, tarihsiz toplum, tarihsiz millet
esir olmaya, zaman içinde de öğütülüp insanlık aleminden sürülmeye
mahkûmdur. Türkiye’yi 12 yıldır yöneten Başbakan ve hükümetinin en
dikkat çeken problemi tarihe karşı ön yargılı bakmaları ve tarih
cahili olmalarıdır. Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan günü 1915
olaylarına ilişkin mesajı buna dair en son misaldir.
Bildiğiniz gibi, Başbakan mesajını yayınlar yayınlamaz aynı anda
tepkimizi gösterdik ve düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaştık.
Başbakan Erdoğan baştan sona gayri milli bir bakışla yazılan
mesajında; adil ve vicdani duruştan, din ve etnik köken gözetmeden
o dönemde yaşanmış acıları anlamaktan bahsetmiştir. Sayın Başbakan,
biz kendi acılarımızın yasını hala tutarken, oluk oluk akan
Müslüman Türk kanının sorumlularına ne yüzle, ne hakla, hangi
yetkiyle karşılıksız tavizler veriyor, taziyede bulunuyorsun?
İNSAN VE İSLAMİ DEĞİLDİR
Başbakan acılar hiyerarşisi kurulmasının, acıların birbiriyle
mukayese edilmesinin ve yarıştırılmasının acının öznesi için bir
anlam ifade etmeyeceğine atıf yapmıştır. Doğrudur, acıları
yarıştırmak, acılar arasında kategorik ayrımlar yapmak bir aşamaya
kadar insani ve İslami değildir. Fakat Ermeni çetelerinin
katlettiği 518 bin 105 Müslüman Türk’ü ne yapacağız, nereye
koyacağız, oldu bir kere, ne yapalım, ölenle ölünmez diyerek
şehadetlere sırt mı çevireceğiz? Başbakan Erdoğan, Ermenilerin o
dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamanın ve
paylaşmanın bir insanlık vazifesi olduğunu ileri sürmektedir.
Haksız yere, suçsuz yere ölen her kim olursa olsun üzülmek doğal
olarak insanlık gereğidir. Ancak sözde soykırım tezlerini silah
gibi kullanan, uluslararası camiada aleyhimize yıllardır lobi
çalışması yapan hangi Ermeni’nin, hangi Ermenistan devlet
yöneticisinin Müslüman Türk milletinin yaşadığı acıları
paylaştıkları duyulmuştur? İstanbul’da hepimiz Ermeni’yiz demek
haktır da, Erivan’da hepimiz Türk’üz demek niçin imkansız ve hayal
ötesidir?
Sözde soykırım savunucusu Ermeni diasporasına gelince çağdaş,
PKK’ya gelince özgürlük sevdalısı, Kıbrıs davamıza suikast
düzenleyen Türk hasımlarına gelince anlayışlı olan Başbakan, konu
Türk milletinin tarihi hakları olunca niçin araziye uymakta, niçin
ayak parmaklarına basarak yürümektedir? Bu ne menem bir iştir?
Başbakan’a bakarsak, kırgınlıkları yeniden dostluğa dönüştürmek
mümkün olacaksa, farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle
karşılanması ve bütün taraflardan benzer bir anlayışın beklenmesi
tabidir. Tabidir tabi olmasına, fakat anlayamadığımız husus şudur:
Empatiyi sadece Türk milleti mi yapacak, hoşgörüyü sadece Türkiye
mi göstermek zorunda olacaktır?
BİLEN VARSA SÖYLESİN
Başbakan Erdoğan Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan hadiselerin
hepimizin ortak acısı, buna adil hafıza perspektifinden
bakılmasının insani ve ilmi bir sorumluluk olduğuna değinmiştir.
Allah için söyleyiniz, Anadolu’yu işgal etme hedefiyle Çanakkale
kıyılarına kadar gelip de yüzbinlerce vatan evladını şehit
edenlerin torunlarına yıllardır düzenledikleri Şafak Ayinleri
münasebetiyle ses çıkaran var mıdır? Sizin dedeleriniz ne arıyordu
topraklarımızda, pikniğe mi yoksa ölüm yağdırmaya mı gelmişlerdi
diye hiç sorgulayıcı baktık mı? Türk milleti acılara daha nasıl
ortak olsun, ne yapsın, haremine göz dikenlere nasıl müsamaha
göstersin? Bilen varsa söylesin, Başbakan ve allameleri açıklasın.
Birinci Dünya Savaşı esnasında düşmanla işbirliği yapıp da
arkamızdan hançerleyen çetelere, katillere, küçücük bebekleri
süngüleyen canavarlara, kızlarımıza, kadınlarımıza Akadamar’da
tecavüz eden yezit torunlarına 99 yıl sonra ne iyi yaptınız dememiz
bekleniyorsa Başbakan ve yandaşları daha çok bekleyecektir.
Milletimiz cepheden cepheye koşarken, Ermeni mezaliminin tarafları
23 ayrı yerde isyan ve ihanet etmişlerdir. Nitekim Millet-i Sadika
unvanının alınmasından tehcire kadar uzanan kanlı hadiseleri tek
taraflı olarak Türk milletine yüklemek en hafif deyimle kansızlık
olup yok hükmündedir.
BU SÖZLER BAŞBAKAN’A AİT
Başbakan mesajında ayrıca, zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen
konuşabilmeyi, karşıdakini dinleyerek anlamayı, uzlaşı yolları
arayışlarını değerlendirmeyi, nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü
yüceltmeyi gerektirir demektir. Şaşırmayınız, bu sözler Başbakan’a
aittir. Sayın Başbakan sen bu sözlerine inanıyor ve tatbik ediyor
musun ki bize ahkâm kesmeye kalkıyorsun? Hayrete kapılmamak elde
değildir, Recep Tayyip Erdoğan konuşmaktan, karşıdakini dinleyerek
anlamaktan, uzlaşma yolları aramaktan bahsetmektedir. Sayın
Başbakan sen git önce önüne konulan metni iyice oku ve anlamaya
çalış, hatta yetmezse yanında gezdir ve boş zamanlarında tekrar
tekrar gözden geçir. Başbakan Erdoğan, Türk milletinin üzerinden
taziye kurbanı keserek kendisini aklama ve temize çıkarma
sinsiliğine soyunmuştur. Başbakan’ın taziyesi bir nevi sözde
soykırım özrüdür. Ankara’da özür mesajı yayımlayan Başbakan,
Erivan’da Türk bayrağı yakan şerefsizler tarafından şiddetle
selamlanmıştır. Ne üzücüdür ki, AKP’nin hazır kıta bekleyen ve
paralel mıntıkada temizlik yapmakla meşgul olan hücum birliği
sözcülerinden hiçbir tepki işitilmemiştir. AKP’nin mantığı
aynısıyla şudur: Yanan nasılsa bez parçasıdır ve önemsizdir, yanan
nasılsa Türk milletinin bağımsızlık sembolüdür, üzerinde durmaya
değmeyecektir.”
TÜRK MİLLETİNİN VERECEĞİ YOKTUR, AMA ALACAĞI ÇOK FAZLADIR
Türk milletinin haklı olduğu bir konuda 99 yıldır suçlandığını
söyleyen Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü:
“1973’ten 1985’e kadar Asala terör örgütü tarafından 16 ayrı ülkede
şehit edilen 42 diplomatımızdan bahseden ve adlarını anan kimseler
kalmamıştır. PKK’ya jest yapan Başbakan şimdi de sözde soykırım
şebekesine zeytin dalı uzatmıştır. Açıkça söylüyorum, bir insanın
cahil olması anlaşılır bir şeydir, fakat hain olması asla
bağışlanacak bir konu değildir. Başbakan tarihle yüzleşeceğine
yolsuzluk ve rüşvet siciliyle yüzleşmelidir.
Başbakan ezber bozuyorum diye caka satacağına, bozduğu ve yıktığı
demokratik teamülleri ve hukuk düzenini tamir etmelidir. Başbakan,
“tarihi açıklama, sembolik kopuş, geç kalmış hamle, resmi görüşü
iptal etti, tarihi belge, insani davranış, cesur çıkış, anlamlı
mesaj, kutluyorum, alkışlıyorum, demokratikleşme refleksi,
Türkiye’nin ufku açıldı” diyerek yazılar yazdırdığı, beyanlar
verdirdiği kendi muhitinin tetikçilerine adap, izan ve terbiye
öğretmelidir.
Başbakan’ın mesajını hazırlamakla görevli heyetin başında olan
Dışişleri Bakanı ise tarihin normalleştiğini, Türkiye’nin büyük
mesafe aldığını, mesajların konjonktürel olmadığını hiç utanmadan,
hiç yüksünmeden iddia etmiştir. Tarihin normalleştiğini söyleyen bu
bakan, kesinlikle klinik ve akademik bir vaka olarak tarihin
kayıtlarına geçecektir. Başbakan’a tavsiye ediyorum; Petrosyan,
Koçaryan ve Sarkisyan üçlüsünü saygıyla yad et, arkasından şimdiki
Ermenistan Cumhurbaşkanı’nı Van’da kardeşim diyerek kucakla, sonra
da Batı Ermenistan sözleriyle herkesin huzurunda geçmişteki Taşnak,
Hınçak ve Asala militanlarına protokoldekilerle birlikte iki göz
iki çeşme ağla. Nasılsa benzerini Diyarbakır’da yapmıştın, nasılsa
böylesi bir rezalette oldukça mahir ve ustasın.
ERDOĞAN’IN 24 NİSAN MESAJI
Başbakan Erdoğan’ın mesajını, ABD Başkanı’nın büyük felaket
tanımlamasıyla yayımladığı mesajını, İmralı canisinin 30 Ocak 2014
tarihinde Ermeni halkına hitaben yazdığı mektubunu yan yana
koyunuz, inanın bana arada ufak tefek ayrıntı dışında hiçbir fark
göremeyeceksiniz. İmralı canisi, 1915 olaylarıyla yüzleşmeyi, bunun
büyük bir felaket olduğunu, Ermeni halkının acısını paylaşmayı
istemektedir, gerek Başbakan gerekse de Obama aynı eğilimdedir.
İmralı canisi, Anadolu’nun kadim halkları demekte, Başbakan Anadolu
insanları tabirini kullanmaktadır. İmralı canisi Türkiye
Cumhuriyeti meseleye olgunlukla yaklaşmalı derken, Başbakan tıpkı
teröristbaşı gibi, kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve
göreneklerine sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla
konuşabileceklerini ifade etmektedir.
İki kafadar, iki kafa dengi, iki kadim dost aynı elden çıkan mesajı
farklı farklı tarihlerde yayımlayarak ABD Başkanı’nın kahrından
kurtulmuşlar, 24 Nisan’a fitne yatırımı yapmışlardır. Şunu herkesin
bilmesi lazımdır ki; 1915’de zorunluluktan dolayı alınan tehcir
kararı bir soykırım olmayıp milletimizin nefs-i müdafaasıdır, meşru
ve haklı bir tedbirdir. Arşivler herkese açıktır, dürüst ve
tarafsız bilim insanları 1915’in içyüzünü görebileceklerdir. Kaldı
ki, bugüne kadar yapılan sayısız çalışmanın, yazılan tez ve
makalenin ispat ettiği en yalın gerçek soykırımın yalan, iftira ve
aldatmadan ibaret olduğudur. 1915’teki saygı duyulması gereken
milli duruşu soykırım diye yaftalamaya kalkanlar önce, o tarihlerde
Balkanlardan göçe zorlanan 5 milyonu aşkın Evlad-ı Fatiha’nın derin
ızdırap ve kayıpları hakkında konuşmalıdır. Yine o tarihlerde savaş
şartları içinde, dünyanın değişik yerlerinde yaşanan kitlesel kıyım
ve katliamlarla ilgili bir şey söylemelidir. Tehcir esnasında
hayatını kaybedenlerin vebalini milletimizin üzerine yıkmaya
çalışanlar, düşmanla dirsek teması kurup döktükleri nehir gibi
kanın, Talat Paşa’nın bedenine sıktıkları kurşunun, Dağlık
Karabağ’daki vahşi cinayetlerin hesabını vermelidir. Türk
milletinin vereceği yoktur, ama alacağı çok fazladır. Tehcire konu
olanların torunlarına vatandaşlık verilmesi yıllardır dillendirilen
tazminat ve toprak talebinin karşılanması demek olacaktır ki, buna
Türk milleti müsaade etmeyecek, bu oyun mutlaka bozulacaktır.
Başbakan Türk tarihini lekelemekten uzak durmalıdır. Türk milletine
hafıza nakli yapma teşebbüsünden vazgeçmelidir. Türk milletini
suçlu ve soykırımcı gösterme densizliği dikiş tutmayacak, şehit
yadigarı vatan topraklarına sözde soykırım flamalı taziye çadırı
kuran Başbakan da Cumhurbaşkanı olamayacaktır. Karabağ’dan Van’a,
Çukurova’dan dünyanın değişik yerlerine kadar Ermeni silahlı terör
örgütlerinin saldırılarında hayatlarını kaybeden milletimizin asil
evlatlarına Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Hepsi rahat uyusun,
bedenleri kurban gitse de, bu vatan, bu millet hiçbir mel’un emele
kurban verilmeyecektir.”
FENERBAHÇE’Yİ KUTLADI
Bahçeli, konuşmasının sonunda. Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu
kutlayarak “Spor Toto Süper Ligi 2013-2014 sezonunda şampiyon olan
Fenerbahçe Futbol Kulübü’nün değerli başkanını, yöneticilerini,
teknik ekibini, futbolcularını ve taraftarlarını ayrı ayrı
kutluyorum. İnanıyorum ki şampiyonluk adalete yeni bir fener
yakacak, haksızlıklarla ve hukuksuzluklarla mücadelede yeni bir
heyecan uyandıracaktır” ifadesini kullandı.
(İHA)