Hasan Cemal'in söyleyemedikleri!
Abone olParis'te düzenlenen bir panelde ROj Tv yönetecileri ile tartışan Milliyet yazarı Hasan Cemal, tartışmanın çıkma nedenini ve orada söyleyemediklerini köşesine taşıdı
Hasan Cemal "Roj tv" başlıklı yazısında panelde mikrofonunun
sesinin kısılarak kendisinin engellendiğini iddia etti.
Yazı : Hasan CEMAL
www.milliyet.com.tr
Konu, Türkiye'deki Kürtler değildi. Roj TV de değildi. İran, Irak,
Suriye ve daha çok Avrupa'daki Kürtlerin kültürel durumlarıydı
konu. Bu açıdan Türkiye'yle ilgili çalışmalar daha önce yapılmış,
şimdi sıra ötekilere gelmişti.
Dar katılımlı bir toplantıydı.
Paris'te Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Kültür, Bilim ve
Eğitim Komitesi tarafından düzenlenmişti. Konuşmalar yapıldıktan
sonra aralarında üç Türk parlamenterin de bulunduğu
milletvekilleriyle sorulu-yanıtlı tartışma bölümüne
geçilecekti.
Komitenin resmi davetini kabul ederek toplantıya gelmiştim. Irak ve
Irak Kürtlerinin kültürel durumuyla ilgili bir şeyler
söyleyebileceğimi sanıyordum.
Ama bir sürprizle karşılaştım.
İsmim, oturumun Kürt edebiyatı ve medya başlıklı bölümündeydi. Üç
kişiydik. Kürt romancı Mehmet Uzun gelemediği için Roj TV'nin
direktörü ile ben baş başa kalıyorduk. Komitenin sekreterine Kürt
edebiyatı konusunda hiç bir şey bilmediğimi söyleyince, idare
ediver gibisinden bir yanıt aldım.
Oturum açıldı.
İran, Irak, Suriye ve Avrupa'daki Kürtlerin kültürel durumu ve
sorunlarıyla ilgili çok şey öğrendim.
Irak'ta durum tahmin edilebileceği gibi iyiydi. Üniversiteleriyle,
okullarıyla, radyo ve televizyonlarıyla, Kürt kültürü ve folklarına
ilişkin çalışmaları ve bölgenin dışa açılmasıyla ve yazılı
Kürtçeyle, Kürtçe kelime sayısını geliştirmeye dönük sistemli
çabalarla Kuzey Irak'ta durumun memnuniyet verici olduğu
belirtildi.
İlginç bir gelişme daha vardı. Irak Kürtleri, Arapça yerine 'Latin
alfabesi'ni kabul etmek için bir çalışma başlatmışlar. İlk aşamada
bu konu okullara ders olarak konulacakmış. Türkiye'nin örnek olarak
seçildiği ve bu hazırlık yapılırken belki de öncelikle Türkiye
Kürtleri düşünülmüştü...
Kültürel açıdan en kötüsü Suriye'ydi. Bu ülkede anlatılanlara kulak
verilince, Suriye'de Kürtlerin dili ve kimliğinin fena halde inkâr
edildiği ortaya çıkıyordu. Suriye ile Irak arasında bir yerde duran
İran'da da kültürel bakımdan Kürtlerin vaziyeti hiç parlak
gözükmüyordu.
Arada bir oturumun sınırı aşılıp siyasete kayılınca ya da söz
Türkiye Kürtlerine gelince, Türk parlamenterlerin uyarısıyla,
Komite Başkanı konuşmacıları yeniden gündeme çekiyordu.
Söz sırası Roj TV'deydi.
Direktör, önündeki yazılı metni İngilizce okumaya başladı. Kürt
edebiyatı falan yoktu konuşmasında. Hedef Türkiye'ydi. Uyarılara
rağmen konuşmasını öyle sürdürdü. 1990'ların Türkiye'sini
anlatıyordu, suçluyordu. Roj TV'yi kapatmayan Danimarka
Başbakanı'na teşekkür ediyordu. Türkiye'deki insan hakları
ihlallerini nasıl haber yaptıklarını söylüyordu.
Gündem dışıydı her şey.
'Kürt edebiyatı'nın adı bile yoktu Roj TV direktörünün
konuşmasında. Bunun üzerine müdahaleler, bağırış çağırışlar olunca,
oturumun başkanı düğmeye bastı, konuşmayı durdurdu.
Sıra bana geldi.
"Herhalde şimdi benden Kürt edebiyatı konusunda konuşmamı
beklemiyorsunuz?" diye girdim konuya. Bir yanlış anlama olduğunu,
bundan benim sorumlu olmadığımı belirttim. Komite çalışmasının
raportörü Lord Russel-Johnston'la aramızda kısa bir tartışma
geçti.
Irak Kürtleri konusunda konuşabileceğimi söyledim. Arkasından Roj
TV-PKK ilişkileri üzerine konuşabileceğimi belirttim ve konuşmaya
başladım. Baktım, Roj TV Direktörü'ne gösterilen hoşgörü nedense
benden esirgeniyor, gündem hatırlatılarak sözüm kesiliyor.
Aldırmadım, devam ettim:
"Roj TV'nin PKK'ya ait bir yayın organı, hatta borazanı olduğu
herkesin bildiği bir sır. PKK, Avrupa Birliği'nin terör örgütleri
listesinde değil mi? Öyleyse, bu örgütün yayın organı demokrasinin
ifade özgürlüğünden nasıl yararlanabilir? Türkiye'deki insan
hakları ihlallerini haber yaptıklarını söyledi Direktör. Acaba
bugüne kadar PKK'nın Türkiye'deki şiddet ve terör eylemlerini de
haber olarak verdi mi Roj TV?.."
Roj TV Direktörü:
"Böyle diyemezsiniz" diye bağırdı.
Başkan sözümü kesmeye çalıştı.
Sonunda, mikrofonumun ışığı söndü, sesim duyulmaz oldu.
Eğer konuşmaya devam etseydim, Türkiye'de Kürtlerin kültürel
durumuyla ilgili olarak bardağın boş ve dolu taraflarını da
anlatacaktım. Bu arada Roj TV konusuna da değinecektim.
Geçmişte, yine PKK'ya ait Medya TV'nin, Med TV'nin Türkiye'nin
girişimleriyle kapatıldığını, bunların yerine Roj TV'nin aldığını,
bunun kapatılması da sağlansa, sırada iki tane yeni başvurunun el
altında hazır tutulduğunu söyleyecektim.
Mücadelenin anlaşılabilir yanları bulunduğunu, ancak yasakçılığın
pratikte çok fazla işlemediğine işaret edecektim.
Aynı zamanda Roj TV'nin Türkiye Kürtleri tarafından ek bir çanak
antenle yaygın olarak izlendiğini, bir boşluğu doldurduğunu,
Türkiye'nin esas bu nokta üzerinde durması gerektiğini, Kürtçe özel
radyo ve televizyon kanallarının tatmin edici biçimde devreye
girmelerinin önem taşıdığını, bu konuda resmi karar alındığına göre
daha fazla gecikilmemesini de belirtecektim.
Yapamadım.
Mikrofon sustu!
Oturum basına kapalıydı. Yazılmaması kaydıyla yapılan bir
toplantıydı. Ama baktım, sızıyor, haber konusu oluyorum, bunun
üzerine yazmak zorunda kaldım bu yazıyı...