Hasan Cemal'i güldüren Kandil esprisi!
Abone olGazeteci Hasan Cemal, "Çekilme Günlüğü" yazı dizisinde, PKK'nın sınırdışına çıkışını yerinde izleyip gözlemlerini yazmaya başladı.
Türkiye'den çekilen ilk PKK'lı grup ile yürüyen Yazar Hasan
Cemal, Kandil'in medya sorumlusunun esprisini anlattı, gördüklerini
ayrıntılarıyla yazdı.
İşte Hasan Cemal'in T24'te yayınlananan o yazısı:
Irak Kürdistanı, Metina bölg esinde bir PKK kampı...
“Buradan üç saatlik gerilla yürüyüşüyle sınıra varılır; dağların
arkası Çukurca’dır” diyor Bahoz Erdal kod isimli Fehman Hüseyin.
Kendisi, Türkiye’deki PKK silahlı güçlerinin (HPG’nin) komutanı
olarak, çekilmeden de sorumlu olan kişi.
Dağların ortasında, gürül gürül su akan yemyeşil bir vadiye
gizlenmiş PKK kampı ya da bir gerilla noktası.
Dağ tepelerine sis inmiş durumda. Akşama yağış bekleniyor. Kötü
haber bu. Çünkü gün batarken dağa tırmanmaya başlayacağız, Van
bölgesinden sınır dışına çekilmekte olan ‘ilk gerilla grubu’nu
karşılamak üzere...
VEDAT MİLOR'A SÖYLEYİN GELSİN GERİLLA YEMEĞİ TADINA
BAKSIN
Kara bulutları gösteriyor Bahoz Erdal. “Bu hava Kuzey’de (Türkiye
Kürdistanı) fırtına demektir. Dağda kar, vadide yağmur demektir. Bu
da çekilmeyi zorlayan bir durumdur. Bu yıl bahar bitmek bilmedi”
diyor.
HASAN CEMAL'İ GÜLDÜREN ESPRİ! Arada şöyle bir nefeslenmek için mola veriyoruz zifiri karanlıkta. İyi geliyor. Aklıma Ahmet Deniz’in yaptığı espri takılıyor, kendi kendime gülüyorum. Geçen 23 Mart’ta, Apo’nun silahların bırakılmasına dönük 21 Mart Newroz çağrısından iki gün sonra Kandil’e, Murat Karayılan’la mülakata gitmiştim. Görüşmemiz bittikten sonra gazeteci olarak çekilmeyi izlemek istediğimi söylemiştim. Bana bunu ne kadar güç olduğunu anlatmaya çalışmışlardı. Kandil’in medya ve dış ilişkiler sorumlusu Ahmet Deniz de hepimizi güldürmüştü: “Yürüyüş başlayacak. Hasan Abi yüzünden gerilla mola üstüne mola verecek, yavaşlayacak. Heron’lar da bunu havadan tespit edip anında Ankara’ya rapor edecekler. Ve Başbakan Erdoğan demeci patlatacak: Hasan Cemal çekilme sürecini sabote ediyor!” |
Güzel bir ceviz ağacının dibinde öğle yemeğindeyiz. İncir
ağaçları, dut ağaçları, pembe pembe çiçek açmış silanlar
(kuşburnu), Kürdistan gülleri...
Masada ise yuvarlak yufkalar, nohutlu İran çilavı, taze kuzunun
haşlanmışı, kavurması ve de ayran... Keyifle yiyoruz. Bahoz
Erdal’ın medyayla ilişkilerini de düzenleyen Umut bana dönüyor:
“Vedat Milor’a söyleyin, bir kere de buralara gelip gerillanın
yemeğinin tadına baksın.”
Bulutlar iyice alçalıyor. Birazdan yağmur çiselemeye başlıyor. Ben
geceyi düşünüyorum. Dağa nasıl tırmanacağım? Belli etmiyorum, ama
heyecanlıyım.
Bahoz Erdal sanki yangına körükle gidiyor, gece dağda yürümenin
binbir türlü güçlüğünden söz ediyor. Islak ota, taşa, kayaya nasıl
basılacağını anlatıyor. Gerilla eğitiminde dağda yürüyüşün de
öğretildiğini söylüyor.
Bu yolculuk için İstanbul’da yeni satın aldığım lastik
ayakkabıları inceliyor, altına bakıyor, “İyi güzel de, bunlar ıslak
kayada, otta kayabilir. En iyisi bizim gerillanın Mekap’larıdır,
kaymazlar” diyor.
BAHOZ ERDAL'DAN HEDİYE GOPAL
Güneş iyice alçalırken kamptan ayrılıyoruz. Bahoz Erdal elime
bir baston, bir de şemsiye tutuşturuyor, “Bu yağış kötü tesadüf”
derken...
Baston, Gopal denilen bir Şırnak bastonu. Ucu sipsivri, mızrak
gibi. Bahoz, “Yılana karşı da işe yarar” deyince biraz irkiliyorum.
Gülüyor. “Bu mevsimde değil, yazın olur yılan... Ama baston dağda
üçüncü bacaktır” diye ekliyor. Gerçekten de gece vakti dağa
tırmanırken çok işime yarıyor Gopal...
Şemsiyeye gelince...
Yalnız yağmura karşı değil, bir de insansız keşif uçağı Heron’lara
karşı da etkili oluyormuş. Bahoz, “Bu 5 dolarlık şemsiyeyle 5
milyon dolarlık Heron’ları etkisiz kılabiliyoruz” diyor bizi
uğurlarken...
Ve ekliyor:
“Akşam en geç saat yedi ya da yediyi on geçe yola koyulacaksınız,
Kuzey’den gelen ilk grupla sınırda buluşmak üzere... Zor bir
yürüyüş olacak.”
ANLAŞILAN BU GECE SİZİ GERİLLA YAPACAĞIZ
Bu arada benim pamuklu safari ceketime ve ince rüzgâr geçirmeze
gözü takılıyor:
“Bunlarla donarsın. Şu su geçirmez gerilla parkasını alın lütfen.
Anlaşılan bu gece sizi biraz gerilla yapacağız.”
Kar suları kayaları delmiş, toprağın içinden yola fışkırıyor. “Çok
güzel sudur, içilir” diyor bir gerilla... Aynur’un güzel sesi,
Toyota kamyonetin içinde çınlıyor yanık yanık. Dersim’in klasik aşk
şarkısıymış:
“Şeytan beni kışkırtıyor!”
Zap’la Habur sularının arasındaki Metina bölgesinde, dağlar
arasında yol alıyoruz. Yağmur iyice bastırıyor. Yüzlerimiz asık.
Üçü Kürt medyasından dört gazeteciyiz. Nuce TV’den Erdal Er’le
Mehdi Doğan, Newroz TV’den Salih Fırat.
Dört de gerilla var, ellerinde klasik Rus yapımı makinalı tüfekleri
Keleş’leriyle:
Agır, Xwinrej, Serdem, Hasan.
Bir de, bizi dağın eteklerine götürüp bırakacak olan kamyonetimizin
şoförü Kendal.
Dışarısı zifiri karanlık.
Yağmur şakır şakır.
Sis koyulaşıyor.
Önümüzü görmekte zorlanıyoruz.
Arka pencereye tak tak vuruluyor. Ön taraftaki yerimde zıplıyorum.
“Birkaç arkadaş daha gelecek” diyor şoförümüz.
Kendal 35 yaşında. Konyalı... 19 yaşındayken dağa gitmiş bir Kürt.
“Neden” diye soruyorum. “Kimlik bunalımı, baskılar, Kürtlüğün
inkârı... Dağa en çok 1990’larda çıkılmış Konya’dan” diye
anlatıyor, “Ailede ihtiyarlar anlatırdı. Ben Konya’da, ailede
sekizinci nesilmişim Kürt olarak...”
İSTANBUL'DAN DAĞA
Bir gerilla arkadan atlıyor, iki parmağını ağzına götürüp iki
kez karanlığa doğru keskin bir düdük gibi ıslık çalıyor.
Sislerin içinden, bir elinde şemsiye, bir elinde Keleş, bir gerilla
beliriyor zifiri karanlıkta. Kamyonetin arkasına bir şey demeden
atlıyor.
Kendal yavaşlıyor, zira sis iyice koyulaşıyor. Önümüzü
göremiyoruz.
Peki, dağa nasıl tırmanacağız?
Allah akıl versin Hasan Cemal!
Kamyonetteki gerillalardan biri, 26 yaşındaki Xwinrej. Memleketi,
Şırnak’ın Uludere’si. Sekiz yıl önce İstanbul’da yaşarken gerillaya
katılmış. Ailesi 1980’li yıllarda iş güç kalmayınca İstanbul’a
göçmüş. Kendisi Bağdat’a gidip Arapça okumuş. “Vallahi siyasi
çalışma falan derken dağa çıktım” diyor.
Duruyoruz yine.
Bir gerilla arkadan atlayıp yine keskin ıslığını çalıyor. Yolun
kenarındaki çalılıkların, ağaçların içinden bir gerilla daha peydah
olup kamyonetin arkasına atlıyor. Bizim muhafızlarımız
çoğalıyor.
Yol çamur deryası.
Kamyonetimiz kaymaya başlıyor.
Frene basıyor Kendal, “Buraya kadar, atlayın” diyor, “Burası bir
sınır köyü...”
Yürüme, dağa tırmanma zamanı...
BANA YARDIMCI OLMASI İÇİN TEMBİHLİ GERİLLA
AGİR
Yağmur yağıyor. Çamur deryası. Patika delik deşik, taşlık, kayalık.
Bir elimde şemsiye, bir elimde Bahoz’un hediye ettiği Şırnak
bastonu, yürümeye çabalıyorum.
Yanımda bitiyor Agır.
23 yaşında, 2009 yılında katılmış gerillaya.
Hem dirseğimden tutuyor bana destek olsun diye, hem küçücük el
feneriyle bana yolu göstermeye çalışıyor. Anlaşılan tembihli, bana
yardımcı olması için...
Dağın eteklerinden yukarı doğru tek sıra halinde yürüyoruz sekiz
kişi, sınıra doğru. Gitttikçe dikleşen, sarplaşan bir
tırmanış. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla tırmanıyoruz ama güç bela,
arada bir tökezleyerek...
Dağların öbür yanı Çukurca...
Fena halde terliyorum.
Nefesim gayet iyi, bacaklarım da taşıyor beni. Ama geriliyorum
sürekli, nereye nasıl basacağımı bilemediğim için. Aşırı dikkat
sarf ediyorum. Her an ıslak zeminde kayma, yere kapaklanma, ayak
bileğimi burkma tedirginliği beni gererek yoruyor. Sürekli ter
boşalıyor.
GERİLLA KURALLARININ HEPSİ ÇİĞNENİYOR
Bu dağlarda hangi hayvanlar var diye soruyorum Agır’a. “Dağ keçisi
boldur, tek tük de ayı...” diyor. Ayıyı duyunca tedirgin
oluyorum.
Bir gerilla şöyle diyor:
“Bu gece gerilla kuralları çiğneniyor. Elde fenerler, patlayan
flaşlar, sesli konuşmalar...”
Uçak sesi duyuluyor.
Savaş uçağı mı?
Hayır, yolcu uçağı...
FENER VE ŞEMSİYE ALTINDA NOT ALMAK
Arada bir not almak için duruyorum.
Agır, bir elinde şemsiye, bir elinde fener, bana yardımcı oluyor.
Kaçakçı katırlarının yolu berbat etmiş olmalarından yakınıyor.
Zifiri karanlık.
Uzaktan uzağa bir baykuşun hu hu’ları...
Çok tuhaf.
Baykuşun hu hu’ları sisler içindeki kapkaranlık bir ortamda içimi
ürpertiyor.
Anlaşılan iyice tırmandık.
Yağmur sulu kara dönüyor.
Sınırın çok yakınındayız.
Mola veriyoruz.
SAAT: 02:40, TELAŞ HAVASI ESİYOR: GELDİLER!
Kalın naylondan derme çatma çadırımızda biraz kestirmeye çalışırken
telaş havası esiyor.
“Geldiler... Geldiler...”
Saate bakıyorum.
Gece yarısını çoktan geçmiş.
Saat 02:40, tarih 14 Mayıs 2013, günlerden salı.
Yukarıdan, karanlığın içinden tek sıra halinde kadınlı erkekli
gerillalar aşağı doğru iniyor.
Bahoz Erdal’ın sözü aklıma geliyor:
“Çekilmek öyle kolay değil, gerillayı ikna etmek zor oluyor. Her
gerilla en sona kalmak istiyor. 1999’da da böyle olmuştu.”
Kandil’de Murat Karayılan da aynı güçlükten geçen Mart ayında bana
söz etmişti.
Bir başka deyişle:
Dağa neden çıktık, şimdi neden iniyoruz sorusu...