Hasan Cemal'den Öcalan bombaları!
Abone olHasan Cemal, Kürt sorunu, çözüm süreci, Abdullah Öcalan konularında merak edilenleri anlatırken "Öcalan’ın serbest kaldığını görebileceğimi sanıyorum" dedi...
Hasan Cemal gazetecilikte 45’inci yılını geride
bırakırken Kürt meselesi üzerine dördüncü kitabını yazdı. 1993’te
‘Kürtler’ kitabıyla çıktığı yolculuk aslında, Türk devletinin Kürt
meselesine bakışındaki evrimin canlı tanıklığı. Tam “Hah sonunda”
dediği aşamada, yani devlet çözüm sürecini başlattığında
gazetesindeki köşesini kaybetti. T24 yazarı olarak
yoluna devam etti. 1993’te çıktığı o yolculuğun son duraklarında
biriktirdiklerinden ‘Çözüm Sürecinde Kürdistan
Günlükleri’ çıktı.
Hürriyet gazetesinden Cansu ÇAMLIBEL'e konuşan Hasan Cemal, Kürt sorunu, çözüm süreci, Abdullah Öcalan konularında merak edilenleri anlattı.
İşte Cemal'in röportajından çarpıcı bölümler:
Bunca yıldır Türk siyasetini Kürt sorununun çözümüne
cesaretlendirmek adına yazıp çizen Hasan Cemal için çözüm süreci ne
anlama geliyor?
İlginç olan şu: Çözüm sürecinin başlangıcı, yazılı basındaki sonumu
getirdi. Ama bundan dolayı hiçbir şekilde komplekslenmedim.
Erdoğan’ın tetikçileri hakkımda linç kampanyası başlattılar ve
“Hasan Cemal çözüm sürecine karşı” dediler. Kendimi savunma gereği
hissetmedim çünkü 1990’lı yıllardan beri barışın peşinde koşan bir
gazeteciyim.
Çözüm süreci ve Abdullah Öcalan, ‘Yeni Türkiye’nin
neresinde duruyor?
Deniyor ki; “Kürt siyasal hareketi kendi istediklerini Erdoğan’dan
alacak. Türkiye’de demokrasiymiş, hukukun üstünlüğüymüş umurlarında
olmayacak.” Yani demokrasi konusunda Kürtler, Türkleri satacak.
Bunu doğrudan Murat Karayılan’a da Cemil Bayık’a da sordum. İmkânım
olsa Abdullah Öcalan’a da sorardım. Yanıtları şuydu: “Kürt
meselesinin çözülmesiyle Türkiye’nin demokratikleşmesi etle tırnak
gibidir, birbirinden ayrılmaz.” Ben de böyle düşünüyorum. Bunları
birbirinden ayırmak bana da mümkün değil gibi geliyor. Çözüm süreci
son derece önemli, bir buçuk yıldır dağdan ölüm haberleri gelmiyor,
kan ve gözyaşı akmıyor. Ama aynı zamanda barış sürecinin altını
henüz doldurmuş değil Tayyip Erdoğan iktidarı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürt hareketi güçlü bir
aday çıkardı ve yüzde 10’a yakın oy aldı. Ama yaygın kanaat şu: “İş
ikinci tura kalsaydı Kürtler kesin Erdoğan’a oy
verecekti.”
Kürt siyasal hareketinin önemli isimlerine sorduğun vakit AKP’nin
alternatifi CHP-MHP koalisyonudur. “Böyle bir koalisyonun çözüm
süreci açısından daha iyi olacağına kimse bizi inandıramaz. Biz
silahlı mücadeleyle devleti masaya oturttuk. Karşımıza kim oturursa
otursun o müzakere devam eder, başka çare yoktur. Bu siyasi iradeyi
AKP ve Erdoğan gösterdi. Doğru olan bunu devam ettirmektir”
diyorlar.
‘ÖCALAN KARİZMASI' ÇİZİLİRSE PKK SARSILABİLİR
Öcalan’ın meseleyi yürütme şekliyle ya da Hakan
Fidan’la kurmuş olduğu ilişkiyle ilgili soru işaretleri var mı
kafanızda?
Öcalan 1999’dan beri hapiste, devletin kontrolünde. Öcalan’ın bu
dönemde önce askerle, sonra MİT aracılığıyla siyasi iktidarla nasıl
bir al-ver içinde olduğunu bilmediğim için bu konuda kesin bir şey
söyleyemem. Kafamda soru işaretleri elbette var. İmkânım olsa gidip
Öcalan’a sormak isterim. Devlet çok uzun yıllar Öcalan’ı kullanarak
PKK’yı bölmek istedi. Bütün hedefi buydu. Ama Öcalan buna imkân
vermedi. PKK’nın bütünlüğü 1999 sonrasında da devam etti.
PKK’nın bütünlüğünü ne etkiler?
Öcalan, hareketin önderi olarak karizmasına bir çizik yerse....
Nasıl yiyebilir o çiziği?
Kürt siyasi hareketinin beklenti çıtasını çok aşağı düşürecek bir
tavır alırsa, günlük deyişle kendi karizmasına bir çizik attırmış
olur. Bu da PKK’yı ciddi olarak sarsabilir. Öcalan bugüne kadar
karizmasına böyle bir çizik attırmadı. Bu kitapta yer alan çekilme
sürecinde ilk 15 kişilik gerilla grubuyla ve ondan sonra çekilen 30
kişiyle buluştum, konuştum. Hepsinin söylediği şu: “Biz sınır
dışına çekildiğimiz için mutlu değiliz ama önderimize güvendiğimiz
için çekiliyoruz.” Neden böyle bir burukluk hissediyorlar? Bunun
yanıtı 2009 yılında Kandil’de Murat Karayılan’ın bana söylediği
sözde yatıyor: “Hasan Cemal, biz dağa 30 yıl önce piknik yapmak
için çıkmadık.” Bu hâlâ geçerli. Karayılan şöyle devam etmişti:
“Bazı önkoşullarımız yerine getirilmezse biz dağdan insek bile bu
insanlar inmez.” Bence Öcalan da bu gerçeği biliyor, neyin yapılıp
yapılamayacağını görüyor. Öte yandan, acaba devletin kafasının
arkasında hâlâ “Öcalan’ın karizmasına bir çizik atıp PKK’yı
bölebilir miyiz” diye bir senaryo var mı, bunu bilmiyorum.
Kitapta ‘Apo’dan bir Atakürt yaratılması’nın barış ve
demokrasi açısından getirebileceği tehlikelere dikkat çekiyorsunuz.
Şu anda bu boyutu konuşan pek kimse yok değil mi?
Apo’yu Atakürtleştirme akımı Kürt hareketi içinde epeyce güçlü. Ben
mesela onlara “Atakürt mü?” diye sorduğumda kimse gülmüyor. Sorunun
ne anlama geldiğini biliyor, “Hayır” da diyemiyorlar. Ama
ağızlarından da şu soru çıkmıyor: “Apo’yu tabulaştırmak ya da
Atatürk gibi sorgulamamaktan mı bahsediyorsunuz? Öyleyse bu da
sakıncalı...” Kuşkusuz Öcalan’ın da yeri geldiğinde eleştirilecek
yanlışları vardır. PKK’nın geçmişiyle ilgili yanlışları 2013 Mayıs
ayında Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Sabri Ok’la yaptığım
görüşmede gündeme getirmiştim. Onlar da “Elbette PKK’nın da
yanlışları var ve biz bunlarla yüzleşmeye hazırız. Ama devletle
birlikte! Hakikat komisyonu Güney Afrika örneğinde olduğu gibi
kurulsun, oturup konuşalım” diyorlar. Şunu söyleyeyim: Açık Apo
eleştirisi şu an için Kürt siyasi hareketinde dokunulmaz bir konu
gibi gözüküyor.
‘Atakürt’ ifadesini ilk Ahmet Altan kullanmıştı değil
mi?
O yüzden de Milliyet’teki köşesi kapanmıştı.
Sizin başka sebepten dolayı köşeniz kapatılmış olsa da
en azından bu tür ifadeleri artık rahatlıkla
kullanabiliyorsunuz.
Her şeyi bir kenara bırak, adı Kürdistan olan bir kitap çıkmazdı.
Erdoğan’la Öcalan’ın kararlılığı olmasaydı bu süreç başlamazdı.
Bunu kabul etmek gerekir. GenelkurmayBaşkanı’nın son yaptığı
“Bizim yol haritasından haberimiz yok” açıklaması Kürt meselesinde
askeri vesayetin sona erdiğini gösteren bir şey. Ama kalıcı bir
barış kapısının açılması için demokrasi ve özgürlükler konusunda
AKP iktidarının atması gereken adımlar var.
ÖCALAN ÖZGÜR KALIRSA AYNI ERDOĞAN GİBİ BİN YERDEN ELEŞTİRİRİM
Öcalan’ın serbest kaldığını göreceğinizi düşünüyor
musunuz?
Görebileceğimi sanıyorum. Devlet olarak barışı Öcalan’la
konuşuyorsun. İkinci odak da Kandil. O zaman bunu neden
legalleştirmeyeceksin? Bu arada, Öcalan’ın da eleştirilecek yanları
var ve eleştirilmelidir. Kimse tabulaştırılmamalı. Nasıl Erdoğan’ı
bin tarafından eleştiriyorsam, Öcalan’ı da özgür kalırsa öyle
eleştirebilirim. O yüzden de özgür kalmasını istiyorum. 4 milyonluk
Filistin’in devlet kurma hakkı var da 40 milyonluk Kürtlerin yok
mu?
Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmelere bakarak 2014
Kürtlerin ‘Kürdistan’ hayali açısından kritik bir yıl oldu
diyebiliriz değil mi?
Bir defa Kürtlerin kafasının arkasında artık dört parçaya bölünmüş
olarak yaşamak yok, “Biz neden son tahlilde birleşik bir Kürt
devletine sahip olmayalım?” var. Bunun tersini hiçbir zaman
düşünme. Ben 90’lı yılların başında bunu Talabani ve Barzani’ye
sorduğumda “Evet bir ideal olarak bu kafamızda var ama bunun
gerçekleşmesi ayrı konu” dediler. 2003 savaşından beri de bu fiilen
gerçekleşmiş durumda ve Irak’ı yeniden eski haline döndürmek mümkün
değil. Aynı şey Suriye’de de var. Avrupa da Amerika da bunu
istemez.
Batı, birleşik bir Kürdistan ister mi?
İster. Orada landlock (denize çıkışı olmayan) bir Kürdistan olursa
kendilerine bağlı tutarlar. İsrail de İran da ister çünkü bu
ileride güneyde Şii devletinin kesinleşmesine yol açar.
Bir tek Türkiye mi istemez o halde?
Türkiye de isteyebilir çünkü bu bir yerde Türkiye’nin nüfuz alanını
genişletebilir. Çünkü en çok Kürt, Türkiye Kürdistanı’nda
yaşıyor.
Nasıl bir zaman perspektifini konuşuyoruz?
Ayrılıkçı bir Kürt hareketi şu anda görünmüyor. Kürt siyasi
hareketi “Güney’le, Rojava’yla birleşelim” demiyor. İdari özerklik,
mümkünse bir federasyon ya da federasyona açılan yeni bir yapıdan
yana gözüküyorlar. Bu gerçekleştiği vakit bir başka adıma sıra
gelebilir, gayet doğal. İskoçya’da bugün bir referandum var ama
büyük ihtimalle ayrılma çıkmayacak. Ayrılmanın da bir maliyeti var.
Bu, Kürtler için de aynı. Denize açılmayan ‘landlock’ bir Kürdistan
kolay değil. Ama onlar da bir taraftan Rojava üzerinden Akdeniz’e
açılma hedefindeler. Bana bunu ‘hayal değil hedef’ diye anlattılar.
Yani bağımsız Kürt devleti kafalarında vardır. Federasyon vardır.
Bu hedefler hiçbir zaman Kürt siyasetini yapanların kafasından
eksik olmayacak.
Türkiye bu dinamiklere rağmen nasıl bütünlüğünü
koruyabilir?
Bunu ancak demokrasi çatısı altında muhafaza edebiliriz.
Demokrasinin ipine tutunarak insanlar şiddete başvurmadan
ayrılıkçılığı da talep edebilirler, tıpkı İskoçlar gibi. Tıpkı
Basklar, Katalanlar gibi. 3-4 milyonluk Filistinliler devlet kurma
hakkına sahip de 40 milyonluk Kürtler Ortadoğu’da devlet kurma
hakkına sahip olmayacaklar mı?