Harem hayatıyla ilgili sırları İlber Ortaylı açıkladı
Abone olÜnlü Tarihçi İlber Ortaylı, Osmanlı'daki Harem hayatını bugünkü köşesine taşıdı. İlber Ortaylı, "Harem, saray’ın en çok duyulan, konuşulan, bir yandan da en çok ama en yanlış bilinen yeridir." dedi.
Prof.Dr. İlber Ortaylı, Hürriyet'teki
"Harem bir okul muydu?" başlıklı yazısında Osmanlı Devleti'ndeki
harem hayatına değindi.
"Harem’de kurulan sistemin başka hiçbir yerde, hiçbir
zaman yaşaması ya da model olması mümkün değildir. Saltanat yaşasa
bile eriyip gideceğine şüphe yoktu." diyen Ortaylı şu
şekilde devam etti:
"ARAPÇA ‘haram’ yasak kelimesinden gelir. Hiç şüphesiz eşlerin,
aile üyelerinin girebileceği bölüm sırf sarayda değil, normal bir
evde bile ‘Harem’ diye bilinir. Erkeklerin oturduğu, gelen
misafirleri karşıladığı bölüm ‘selamlık’tır. Topkapı Sarayı’nın
Harem bölümü şaşılacak bir gerçek ama 16’ncı asrın eseridir.
Saray’ın en çok duyulan, konuşulan, bir yandan da en çok ama en
yanlış bilinen yeridir. Çok kişinin sandığının aksine, Harem,
Osmanlı’ya has bir kurum değildir. Üniversaldir."
İşte İlber Ortaylı'nın bugünkü yazısındaki o
bölüm:
MİMAR SİNAN
YAPTI
Hürrem Sultan o vakte kadar bütün hanedanın kadın mensupları,
cariyelerle birlikte bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin olduğu eski
Saray’da oturduğundan bu uzaklıktan rahatsız olmuş ve Muhteşem
Süleyman’ı “Birlikte olalım, saraya taşınalım”
diye ikna etmiştir. Padişahların bütün gün oturdukları, çoğu zaman
geceyi de geçirdikleri Topkapı Sarayı’nın Harem bölümünü de Kanuni
Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan yapmıştır. Topkapı’daki
büyük mimarın tek eseri de budur. Şurası bir gerçek ki; sarayın
simetrik planını bozan ve her şeye rağmen dar bir yapıdır.
‘Valide Sultan Dairesi’, Harem’in reisi olan
padişah annesinin bölümüdür ve fazla geniş değildir. ‘İkbal’ yani
gözde ve hasekilerin oturduğu bölüm ise küçük odalardan oluşurdu.
Saraylı kızlar, ‘kırk merdiven’ denen alt bölümde yatar
kalkarlardı.
YEMEK
PİŞİRİLMEZDİ
Harem’de yemek pişirilmez, mutfaklardan gelen yemekler Harem’in
girişinde bir taş set üzerine bırakılır, dağıtılan yemek yendikten
sonra kaplar temizlenerek gönderilirdi. Saray’ın kuşhane kapısı
denen Dîvân-ı Hümâyun’un hemen arkasındaki girişte “Nice
hayırlı kapılar açan Allah’ım; bize de hayırlı kapılar aç”
mealinde bir ibare vardır. Muhteşem çinilerle kaplı bu duvarlarda,
Osmanlı hat sanatının en iyi örnekleri de yer alır. Gerçek şu:
Harem’de okuma-yazma oranı çok yüksektir. Hatta birçok cariye
hizmetinde oldukları pek kabiliyetli olmayan bazı şehzadelerden
daha iyi okuma-yazma bilirdi. Girişte ‘Haremağaları’ yer alır.
Darüssaade Ağası’nın dairesi ise daha yukarıdadır; orada bir
kitabet ve muhasebe dairesi de vardır, çünkü Darüssaade Ağası
sadece Harem’in asayişinden sorumlu hizmetleri yerine getirenlerin
reisi olmayıp, aynı zamanda Padişah ve Valide Sultan adına Haremeyn
vakıflarını (Mekke-Medine’deki vakıflar) da yönetirdi.
BAŞKA YERLERE
BENZEMEZ
OSMANLI’da ırsi aristokrasi yoktu. Olanlar çok erkenden
kazındı, bitirildi. Bu kızlar kendileri gibi devşirme olarak dört
bir yandan gelen Enderunlulara ve imparatorluk görevlilerine eş
olacaktı. Yetişmeleri bunun içindi. Herkesin padişahla beraber
olması zaten mümkün değildi.
Devletten ve hükümdardan başka birisini tanımayanların
yalnızlığı ve sadakati sistemin esas unsurudur. Bu sistemin başka
hiçbir yerde, hiçbir zaman yaşaması ya da model olması mümkün
değildir. Eğer saltanat yaşasa bile eriyip gideceğine şüphe yoktu.
Nitekim Tanzimat’tan sonra ve bilhassa II. Meşrutiyet’te harem
ağalarının rütbe ve yetkileri düşürülmüş, sayıları hayli
azalmıştır.
Şurası biliniyor; harem kadınları içinde herkes padişahın
gözdesi ve hasekisi olmadığı gibi çırak çıkarılarak yani
evlendirilerek de gitmemiştir. Bazıları istekleriyle orada
kalmıştır. Bunlar valide sultanın hazinedar ustası başta olmak
üzere, Harem’deki memur kadınlardır. Bazılarının Cumhuriyet’ten
sonra Topkapı Sarayı’nda memur olarak kaldığı bile malum ve onlar
iyi memurlardı. Harem basit insanların fantezisini süsleyecek bir
mekân değil; zaten Topkapı Sarayı muasır saraylara pek benzemeyen
güzel, kıymetli eserlerin bulunduğu, sınırlı kullanılan bir
mekândır. Katı bir hayat hem Harem’de hem de Enderun bölümünde
esastı.
AHMAKLAR
YÜKSELEMEZDİ
SARAY’da sert bir disiplin vardır. Kızların kavgacılığı, muzır
dedikoduculuğu, hele hafif tertip de olsa hırsızlıkları affedilmez,
cezalandırılırdı. Saray adabına dikkat edilmesi gerekir,
okuma-yazma, yeterince dini bilgi, dikiş-nakış, sofra hizmeti,
musiki ve raks öğretilirdi. İçlerinde hattat olanlar hatta Hürrem
Sultan gibi şaire olanlar da vardı. Zeki kız çocuklarıydı. Harem,
ahmak bir insanın yaşayabileceği ve yükseleceği yer değildi. Harem
kadınlarının ve padişah kızları olan sultanların kendine has bir
marifeti vardı. II. Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu hatıralarında
(Babam Sultan Abdülhamid) anlatır; sürgündeyken cama nakış
işleyerek para kazanmış ve çocuklarını okutmuştur. Zira hanedan
mensuplarının Avrupa bankalarında hesabı yoktu.