Haluk Levent, Posta gazetesinin sorularına içtenlikle yanıt verdi... Bu meşhur ‘Ahbap’ projesi nedir yahu? Samimi bir şekilde ötekileştirmeden, birlikte bir şeyler yapma, yardım etme fikriydi. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bir şey. Altı aydır herkese yardım ediyoruz. Siz ötekileştirildiniz mi? Adana-Mersin’den gelmiş biri olarak ben de bunları yaşadım tabii. Sadece ben değil, toplum olarak ötekileştirilmişiz. Zaten protest müzik yapan sanatçıydınız, ‘Ahbap’ da bunun bir uzantısı oldu. Her dönemin muhalifiyim. Yarın benim sevdiğim parti başa gelse ona da karşı çıkacağım şeyler vardır. Sanatçı dediğin olumlu olumsuz her şeyi söyler kardeşim. ‘Ahbap’ niye bu kadar geç bir iş oldu peki? 95’te ‘Yabancı’ diye bir dergi çıkarmıştık. Arkadaşlarımla bir dünya kurup etrafa yardım ediyorduk zaten. Ama devalüasyondan sonra ben batınca ara verdik. Ne zaman kendimi aklarsam, kendimi kendime sevdirirsem yeniden başlayacağım demiştim. Ve ‘Ahbap’ı kurduk. Başka bir zaman kursaydınız inandırıcı olmaz mıydı? Olmazdı tabii. Düşünsene icrada bir sürü dosyan var, sen kalkıp kan bağışına gidiyorsun... “Önce kendine yardım et de! Sonra...” derlerdi. Bu yüzden ekonomik ve mahkemelik sorunların hepsini çözmem gerekiyordu. Çözdünüz mü peki? Şu an icralık hiçbir mahkemem yok. Nasıl ki ülke olarak vadeli borcumuz var; ben de eski borçlarımı bir sisteme koydum. Konserlerimi yapıyorum, borçlarımı ödüyorum, diğer yandan yardımlarımı yapıyorum. “Sadece konser verme oğlum, milleti topla, bir şeyler yap” dedim. Herkes biraz yardım yapar, sonra sıkılır! Siz hiç yılmadan sosyal medyayı kullanarak devamlı birilerine yardım ediyorsunuz... Emin ol, kızım Ela ile ilgileneceğim zamandan çaldığım oluyor. Ama ileride gurur duyacağı bir babası olmasını istiyorum. “Babam başka çocuklara yardım etti” diye düşünsün. Bu bir adrenalin, kumar tutkusu gibi. Burada para ihtiyacı olana gidiyor. Başkalarına yardım etmek acayip mutluluk veriyor. Adana’da büyümüşsünüz, dokuz kardeş... Evet, ben 8 numarayım. Hali vakti yerinde bir aile değildik ama çok mutluyduk. Hâlâ hızlı yeme alışkanlığım var, yavaş yersen kalmazdı çünkü. Ben güzel bir yaşam hayal ettim. Ahbap kimlere yardım eder? Yardım ettikçe sizin hayatınız da değişti mi? Bazen hasta bir çocuğa, yaşlılara, dili olmayan hayvan ve doğaya... Yardıma ihtiyaç duyan her şeye el atıyoruz. İnançlı biriyim, bu dünyada iyi bir şey yaptığımı düşünmek beni mutlu ediyor. Allah’ın cenneti için yapmıyorum bunu, insan olduğum için yapıyorum. Yardım ettikçe hayatım daha iyiye gitti, rast gitti. Bu açık. Bu kuruluş siyasi mi peki? Asla siyasi bir duruşumuz yok. Dili, dini, ırkı, partisi ne olursa olsun yardım ediyoruz. Gerektiği yerde devletin kurumlarıyla yazışıyoruz, işbirliği yapıyoruz. Benim bir politik duruşum olabilir ama ‘Ahbap’ın olamaz. Hayıflanmak yerine, “Yap işte ulan, sen yap” diyorum kendime. ‘Ahbap’ın içinde AKP’li, CHP’li, MHP’li ve diğer partilerden herkesi görebilirsin. Ahbap herkese yardım ediyor mu? Geçenlerde bir çocuğa yardım ettik, babası Fetö’den tutuklanmış... Bizi hiç ilgilendirmiyor. Biz insanız, siyasi muhabbetleri aşmışız. İnsani olarak bakıyoruz her şeye. Gerekirse LGBT için de soyunur, konser verir misiniz? Bir gün Papa’ya bir ülkede, “Bu semtte yeni açılan genelevi de ziyaret edecek misiniz?” diye soruyorlar. Papa da, “Burada genelev mi var?” diyor. Ertesi gün manşetlerde “Papa gelir gelmez genelevi sordu” yazıyor. Şimdi ben senin soruna ne desem olay olur. En iyisi soru olarak kalsın. Cinsel tercih insanın kendisiyle ilgilidir. Sosyal medyada kendiyle alay eden, geçmişiyle barışık, fenomen bir adama dönüştünüz... Tipiniz de değişti, güzelleşti! Eskiden de espri yapardım ama zamanla daha da geliştim. Aynaya bakıp, “Allah’ım bu adam niye bu kadar çirkin, biraz daha güzel yaratsaydın” demedim dersem yalan olur! Geçmişim artık bana sempatik geliyor. Tamam çirkindim ama karizmatik, protest, sempatik bir adamdım. Nasıl değiştiniz? Aynıyım, geliştim sadece. Bilgim ne kadar arttıysa, o kadar kendimi soylu hissetmeye başladım. Kendimi sevmeye, yaptığım şeyleri sahiplenmeye başladım. Eskiden işleri ya da başkalarını suçlarken, şimdi “Bunu ben yaptım” diyebiliyorum. Kendime dürüst olunca, kendimi sevmeye başladım. Bu hal yüzüme, gözüme de yansıdı. O yüzden 90’lardaki komik bir fotonuzu paylaşıp, alay edebiliyorsunuz... E tabii, o da benim çünkü. Ne güzel! Başkaları da benimle alay edebilir. Ben, “Tipe bak çay demle” diyorum kendim için. Diğeri, “Yalnız borçlardan değil, tipten de 6 ay yermişsin abi” diyebiliyor. Asıl kırılma noktanız ne zamandı? Kızım Ela’dan uzak kaldığım o bir yıl! “Ben kendime ne yaptım” diyor insan. Almanya’dayım, ülkeye dönemiyorum, onu üç ayda bir görebiliyorum. Of! Bir de bir konser vardı: Benden bir gün evvel çok popüler bir sanatçı benim tam sekiz katıma sahne almış. 20 bin kişi toplamış. Bir gün sonra 8’de bir paraya 45 bin kişiyi topladım. Eee? Belediye başkanı bana dedi ki, “Düştüğün durumdan utan! Borcun var diye organizatörler seni ucuza vermek için yarışıyor.” O da önemli bir andı. Suya sabuna dokunmayan bir sürü sanatçı var, ne dersiniz? Kızmıyorum, belki bilmediğimiz bir yerde yardımları vardır, söylemiyorlardır. Eskiden olsa bu insanlara saldırırdım. Sinir olur, kıskanırdım. Hangi sanatçının kıskançlıkları yoktur ki? Ama benim kalmadı. Bende ‘5 K’ kalmadı: Kapris, kıskançlık, kin, kibir, kompleks. O kadar ki bir dinleyicinizin lise mezununiyetinde kavalye olmuşsunuz... Evet, en az üç tane vardır böyle. Takım elbisemi giyip kavalyesi oldum, sürpriz! Sevindirmek çok güzel bir şey. Kırılma noktalarınıza kadar hiç kendinizle yüzleşmediniz mi? Kimin 25 yaşıyla şimdiki hali aynı olur ki? Anadolu’dan gelmişsin İstanbul’a, elinde gitarın. Kızlara bakıp, “Bunlardan biri sevgilim olsa” diye düşünürken, albümün tutuyor. 3 bin kız konserde seni parçalıyor. Kim ne oldum delisi olmaz ki? Ben de oldum. Kendimi bir şey zannediyordum. Abilerim çok uyardı o dönem ama dinlemedim. “Çok değiştim” demiyorum, ben aynı Haluk’um. Geliştim sadece. Daha sabırlı, titiz, sakin ve çalışkan bir adam oldum. Hiç intiharı düşündünüz mü? Tam o borçların patladığı, alacaklıların ekrana çıkıp rezil olduğum dönemde düşündüm. Ama sonra baktım, “Ne var ki, herkesin borcu vardır!” dedim. İşler niye o kadar karıştı? Benim hatamdı. Doymak bilmeyen açlıkla ilgili. Yanlış işlere girdim, tefecilerle. Sanatçıydım, menajerim, avukatım ve muhasebecim yoktu. Amatör sanatçılığımı devam ettiriyordum. Telefonlara çıkıp konseri ben ayarlıyordum. Her şeyi ben bilirim egosu! Düşünsene, hiç profesyonel değil. Nelerden vazgeçmezsiniz? Ülkemden! Dünyanın parasını, konforunu ver, asla istemem. Korkularınız var mı? Terör korkutuyor. Ela olduğu için de hayatımda ölümün erken olmasını istemiyorum, o kadar. Yoksa sonu olan bir şeyden korkmamalısın. Kızınız Ela ile ilişkiniz nasıl? İyi bir baba olamadım geçmişte. Şimdi ve gelecekte olacağıma inanıyorum. Çocuk çok güzel bir şey! Onun gurur duyacağı bir baba olmak istiyorum. Büyüyünce onunla arkadaş, kanka olmak, rakı muhabbeti yapmak istiyorum. Ben sigara filan içmem. O da öyle olsun. Bir size bakıyorum, bir de “Sosisçiyle, çobanla oyum bir değil” diyenlere... “Namaz kılmayanların oyu sayılmasın” diyen de oldu. Her ikisi için de “Hayır” derim. Sistemi eleştirmek yerine kişiyi, sosisçiyi, çobanı konuşursan olmaz. Sıkıyorsa sistemi değiştirmek için sahaya in. Yoksa, “Evet kardeşim, senin oyun onlarla bir” derim. Çünkü değiştirmek için bir şey yapmıyorsun! Yaptıkları işle oyu bir tutarsan, olmaz. Tehdit alıyor musunuz? Yeri geliyor muhalefeti, yeri geliyor hükümeti eleştiriyorum. Sosyal medyadan bazen küfür yiyorum. Ama herkes yiyor, ne yapabilirim? Ama tehdit almadım. Siyasi partilerden teklif geliyor mu? Özellikle birkaç aydır üç partiden de geldi. CHP, MHP ve AKP mi? İsim saymayayım, doğru olmaz. Siyaset benim işim değil, hiçbir zaman da girmeyi düşünmüyorum. Ha belki bağımsız bir adaylık olabilir ama şu an partili olmanın bana yararı yok. Mevcut hiçbir siyasi partide kendi aynamı göremiyorum. Birine aklım yatsaydı, girerdim. Niye olmasın? Şu an konser verip paramı kazanıyorum, insanlara yardım ediyorum. Neden bir siyasi partiye girip sadece ona mensup olanlara sesleneyim ki? Siyaset bana ürkütücü geliyor.