Prensip itibariyle RTÜK’ün işlerine ilişkin yorum yapmaktan
kaçınırım. Bir dönem Kurul’da bulundum. Dolayısıyla, olumsuz veya
olumlu eleştirmeyi şu anda görev yapan kişilere saygım gereği çok
doğru bulmam.
Ama konu uzmanlık alanıma girdiği için, yakın ve uzak çevremden,
sektörden, bilim dünyasından sıklıkla RTÜK’ün aldığı kararlara
ilişkin fikrim sorulur. Ben her seferinde “topu taca atarak” işin
içinden sıyrılmak isterim. Ama bu sefer mesele çok ciddi. Tabiri
caiz ise “ağzı olan konuşuyor!”
Halk Tv’de iki sanatçımız konuşmuş. İzlememiştim. Olay büyüyünce
izledim ve akabinde konuşma metinlerini okudum.
Düşüncelerim açıktır. Kamuoyunun önündeki isimlerin sorumluluğu
yüksektir. Ölçüp tartarak konuşmaları toplumun yararınadır.
Ağızlarından çıkanı kulakları duymalı, sözlerinin önünü sonunu
hesap etmelidirler. Bilgi, birikim ve deneyimleri ve toplumsal
sorumlulukları bunu gerektirmektedir.
Toplumun onların görüşlerini bilme hakkı vardır. Onların da
aydın mesuliyeti içinde toplumu aydınlatmak gibi bir görev ve
sorumlulukları bulunmaktadır.
Darbe insanlığa karşı suçtur. Demokrasiyi cebren alaşağı etmek,
insanların özgürlüklerini ortadan kaldırmak, toplumda kargaşa ve
kaosa neden olacak, şiddeti getirecek sistemler peşinde olmak
hiçbir aydına yakışmaz. Bunları savunmak da keza aydın kişiler için
züldür.
Televizyonların kim tarafından olursa olsun darbe çağrılarına
aracılık yapması, şiddet önermelerini ekrana taşıması, seçimle
işbaşına gelmiş insanların, yönetimlerin zorla işbaşından
uzaklaştırılmalarını dile getirmesi demokratik bir hakkın kullanımı
olarak değerlendirilemez.
Fox Tv’ye ilişkin görüşüm de aynıdır. Orada da yine insanlar
Paris’i yakan yıkan Sarı yelekliler gibi sokağa çağrılmış,
hükümetin protestosu istenmiştir.
Anayasamız ve kanunlarımız gösteri ve yürüyüş hakkını teminat
altına almıştır. Bu hakkın kullanımının nasıl olacağı da yine
düzenlenmiştir. Buna aykırı her tutum ve davranış ülkemize ve
insanlarımıza zarar verir. İçinde şiddet olan hiçbir önermenin
demokrasi ile ilgisi olamaz, demokrasi ile ilgi kurmaya çalışılarak
da izah edilemez.
Kişisel kanaatim, Türkiye’nin sorunlarının hiç birisinin
sokaklarda çözümünün mümkün olmadığıdır. Türkiye’nin sorunları
demokratik ve hukuki çerçeve içinde çözülebilir. Bunun yolu da
Parlamento ve Hükümet uygulamalarıdır.
Siyasi partilerimizin, aydınlarımızın, bilim insanlarımızın,
vatandaşlarımızın şayet siyasal iktidarların yetersizliğine dair
düşünceleri varsa yapmaları gereken sokak ile değişiklik yerine
sandıkta değişikliği temin için çalışmaktır.
Bu değişikliği şayet cebren, yani zorla, darbe yoluyla yapmak
gibi sapkın bir düşünceleri varsa, veya sokak şiddeti üzerinden
gerçekleştirmek gibi bir yolu öneriyorlarsa bu asla saygı görmez.
Demokratik bir duruş olarak da değerlendirilemez.
Yayın kuruluşlarının editoryal yönetimlerinin toplumsal
sorumlulukları vardır. Editoral yapılar kanunları ve etik kuralları
iyi bilen denyimli gazetecilerden oluşur. Bunlar ekranların,
mikrofonların, sütunların nasıl kullanılacağını iyi bilen
kimselerdir.
İşlerin bu noktaya gelmemesi için editoryal yapıların, evrensel
hukuk ve etik kuralları çerçevesinde hareket etmeleri lazımdır.
Hiçbir yayın kuruluşuna ceza verilmesini prensip itibariyle
uygun görmem. Arzu de etmem. Ama, RTÜK’e yönelik bu kıyasıya
eleştirilerin bir de bu evrensel hukuki ve etik ilkeler göz önüne
alınarak dile getirilmesini öneririm.