Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Hakkari’nin Çukurca ilçesinde şehit olan uzman çavuşun cesedinin
üç gündür tüm aramalara rağmen bulunamaması sonucu acıları katlanan
şehit ailesi belirsizlik içinde bekleyişini sürdürürken, şehit
annesinin, oğlunun şehit olduğu yere gitmek istediğini
söyleyip’’Ben onu kokusundan tanır bulurum’’
demesi yürekleri dağlamış. Nasıl dağlamasın?
Günbegün şehit haberlerini takip edemez duruma gelmişken, bu
acılara hangi perspektiften bakalım sayın siyaset uzmanları, sayın
terör uzmanları, sayın komplo uzmanları, sayın iktidar yanlıları,
sayın muhalefet yanlıları?…
Şehit olan, yarına dair umutlar taşıyan, yaşanacak, yaşatacak bir
ömrün hayallerini kuran bir gencin yaralı annesinin acıyan/yanan
kalbinin derinliklerinden mi bakalım? Yapabilir miyiz bunu
gerçekten? Var mıdır böyle bir empati?
Bunu anlamak için ilk önce anne olmak gerekir. Anne ile oğul
arasında çok farklı bir bağ vardır. Öyle ki, anne için oğlu hiç
büyümez hep çocuk kalır. Sakal/bıyık çıkar ama o hep çocuktur
annelerin gözünde. Anne, oğlu nereye giderse gitsin, ne kadar uzağa
giderse gitsin, kalbi ve aklıyla hep onun yanındadır. Akşam sokağa
çıksa, anne uyumadan endişeyle, huzursuzca dua ederek oğlunu
bekler, onu tekrar gördüğünde rahatlar, nefes alır.
Durum böyle iken bu analara, gencecik aslan gibi oğulları askerde
şehit olmuş haberi geliyor. Gözünden sakındığı, o yaşa getirmek
için binbir cefa çektiği, okusun adam olsun diye kendi hayatından
ödün verdiği oğlu Allah’ın belası terör kurşununa hedef oluyor!
Bu annelerin acılarını paylaşabilir miyiz gerçekten? Şehit olmuş
cesedine dahi ulaşılamamış, şehit olmuş, cesedi parçalanmış olan
şehitlerin annelerinin acılarına kim ortak olabilir?
Ölen çocuklarının ardından onlar için hayat asla eskisi gibi
olmuyor, eksik ve yaralı bu hayatı öldürmeye çalışıyorlar ve ateş
düştüğü yeri yakıyor.
Tüm bunlara rağmen ’’vatan sağolsun’’ diyebilen bu
acılı anaların/babaların/kardeşlerin, yanan yüreklerinin
oluşturduğu ve gitgide büyüyen bu acı çemberi ülkemizin üstünde bir
karabasan olmayacak mıdır? Birilerinin yürekleri dağlanırken,
diğerleri nasıl iç rahatlığıyla nefes alacaktır?...
Daha önce birkaç yazımda en korktuğum şeyin
’’insanın/toplumların acıya alışmasıdır’’
demiştim. Buyrun! Acıya alıştık bile !
Ya da bu bir alışma süreci midir yoksa peş peşe gelen şehit
haberleri, gündemin an be an değişmesinin şokunu mu yaşıyor Türk
halkı, bilmiyorum ama en ufak bir olayda sosyal medyada cengaver
kesilen, klavye ile vatanı kurtaran güruh şu son dönem çok sessiz,
fazla sessiz…
Ülkemizin başındaki ciddi sorunları pirinç ayıklar gibi detay detay
dillendirmenin gereksiz olduğu bir dönemdeyiz. Dizilerle, yapay
gündemlerle,medya maymunlarıyla sosyal medyada geyik yapılırken çok
şey kaçırıldığını görmeliyiz.
Ülkemizin çok ciddi bazı yazarlarının dahi, şu kritik gündemde
şovenist söylemlerle ve kelime oyunlarıyla gündemi izah etmesini
ayırt etmeli, durumun ciddiyetini kanıksamalıyız. ’’Ateş
düştüğü yeri yakıyor’’ ama o ateşin büyüme ve hepimizi
içine alma ihtimalini de es geçmemeliyiz.
Başbakan ’’üç çocuk, üç çocuk’’ diye yırtınırken,
ülkemizde insana ve cana verilen değerin sıfır olduğunu
unutmamalıyız. Her gün ülkenin dört bir yanında yüzlerce kişi
trafik kazalarında , trafikte kalan ambulansların içinde can
vermekte, terör denilen illete şehit canları verilmekte ama
ülkemizde memleketin baş konusu, kadının saçı/başı/k…çı ! Nikah
akdi olmayan beraberliklerin fuhuş kapsamına alınması vesaire
vesaire
Milletçe kadının başıydı, saçıydı derken çok güzel uyutulduk ve
uyutuluyoruz.
Taktığı baş örtüsünün ne anlama geldiğini bilmeyen, değişik bağlama
şekillerinde kendini aşağılanmış hisseden,kendi görüntüsüyle tipik
bir ’’satanist türbanlı’’ imajı oluşturan bir
gazetecinin(!) her hafta Cuma günleri Habertürk kanalında engin
bilgilerini/görüşlerini (!) milyonların izlediği bir toplumun,
başörtüsü kavramını hala çözememiş olması hiç tesadüf değil.
Bir zamanlar ’’ aman işte bunlar komplo teorileri
’’ diye küçümsediğimiz, konuşmayı sevip ciddiye
almadığımız her bir hikaye ve endişe yerini buluyor, kısaca puzzle
tamamlanıyor.
Her gün haberlere bakarken şehit haberleri görme fobimiz oluştu.
Artık korkuyoruz, görmek istemiyoruz şehit haberleri ve ağlayan
sızlayan analar…
Sesler duyuyorum…İsyanlar, başkaldırışlar, artık yeterler,
lanetlemeler…Artık ayaklanma zamanı, birlik/beraberlik zamanı
vs.
Atın kendinizi sokaklara, isyan edin, kırın/dökün…Ülkeyi
ayaklandırın !
Ne işe yarayacak? Kocaman bir HİÇ ! İstenilen tam da bu!
En iyisi durun ama öyle bir durun ki, eylemsizlik ve sessizlik
isyanınız olsun. Bu korkutucu sessizlik kulakları tırmalasın.