Suriye; ABD’nin Irak, Libya ve Afganistan gibi bahar getirdiği
ülkelerdendi...
İran da, Amerika’dan ilhamla Yemen’e bahar getirdi ve iç
çatışmalarla ülke üçe bölündü.
Artık, Ortadoğu coğrafyasında 2011’den sonra sadece baharları
değil her mevsim kan çiçekleri açıyor.
Türkiye’nin uzun süreli çabalarının sonucu olarak 2019 yılında,
Rusya ile Soçi Mutabakatı imzalandı. Mutabakat neticesinde bir
çatışmasızlık ortamı oluştu.
Türkiye, Astana ve Soçi süreçlerine bağlı kalırken Rusya ve ABD
taahhütlerine sadık kalmadılar, Ypg/Pyd’den temizlenmesi gereken
yerler terör üretmeye devam etti. Rejim, Rusya ve İran fırsattan
istifade ederek muhalifleri bombalamayı sürdürdüler.
Suriye’nin içinde bulunduğu durum; Türkiye hariç, Esad dahil
herkesin işine geldi. Saha; Rusya’nın sıcak denizlere inmesi,
ABD’nin BOP’u gerçekleştirmesi, İran’ın Şii hilalini tamamlaması ve
İsrail’in Davut Koridoru’nu açması için uygun şartları
sağladığından herkes Beşşar Esad’ın iktidarda kalmasına zımnen
destek verdi. Esad, Saddam ve Kaddafi gibi değildi, diktatör bir
babanın oğluydu, yani şerbetliydi. Diktatörün mukavemetinin altında
biraz da bu yatıyordu.
Türkiye’nin de Esad iktidarı ile bir sorunu yoktu. Diğer
devletlerin aksine, Suriye’nin toprak bütünlüğünü isteyen ve
durumdan yararlanmayan tek ülkeyiz. Sayın Cumhurbaşkanı, Esad ile
görüşmek için uzun süredir çağrılarda bulunuyordu, ama talep
karşılık bulmadı.
Uzun zamandır stabil olan Suriye sahası yeniden hareketlendi.
HTŞ öncülüğündeki muhalif koalisyon güçleri, Suriye’nin Şam’dan
sonraki en önemli şehri Halep, Hama ve Humus’u aldı; en son Şam'ı
da ele geçirdiler. Suriye devlet televizyonundan rejim devrildiğini
açıkladılar. Muhalifler, bu gidişle bizden önce Şam Emevi Camii’nde
Cuma namazı kılacak.
Bölgedeki bütün bu gelişmeleri; Trump’ın müstakbel
başkanlığından, Ukrayna-Rusya Savaşı ve İsrail’in Gazze’deki
soykırımından bağımsız değerlendirmemek gerekiyor.
HTŞ’nin DEAŞ’ı aratmayan hızla şehirleri ele geçirmesinde,
Rusya’nın dostlar alışverişte görsün minvalindeki müdahalesi,
İran’ın kendi derdine düşmüş olması, Hizbullah üyelerinin Lübnan’a
dönmesi ve rejim ordusunun yıpranmışlığının etkisi büyük. Ayrıca,
kahramanlığı kendinden menkul, Halep Kasabı Kasım Süleymani de
hayatta değil. Rusya muhaliflere, içinde bulunduğu savaştan dolayı
mı sınırlı müdahalede bulundu yoksa bir pazarlığın sonucu mu,
bilemiyoruz.
Türkiye, Suriye’deki gelişmeleri dikkatle takip ettiğini ve
müdahil olunmadığını açıkladı. Cumhurbaşkanı’nın 30 Ekim tarihli
“Güney sınırlarımızla ilgili müjdelerimiz olacak” açıklamasının
karşılığını bugün daha iyi anlıyoruz. SMO, Tel Rıfat’ı Ypg
teröründen temizledi ve istikameti Münbiç olarak belirledi.
Maalesef, Beşşar Esad Türkiye’nin dostluk ve barış elini havada
bıraktı. Bugün bu hatasının bedelini iktidarını kaybederek ödüyor.
Bölgedeki diğer aktörlerin de rejimi gözden çıkardığı
görülüyor.
Türkiye olarak rejim sonrasına odaklanmamız gerekiyor. Rusya’nın
ağırlığını Ukrayna’ya vereceği anlaşılıyor. İran, bölgede
istenmiyor. Geriye bölgede Türkiye, ABD, muhalifler ve Ypg/Pyd
terör örgütü kalıyor. HTŞ homojen bir örgüt değil ve her zaman
kendi içinde bir çatışma ihtimali barındırıyor. Ypg; rejim, ABD,
Rusya ve İran ile iş birliği yapan ve girdiği her kabın şeklini
alan bir örgüt. Suriye coğrafyası, terör örgütlerine ve
istismarcı devletlere fırsatlar sunmaya devam edecek gibi
görünüyor. İsrail ve ABD, bölgede terör devleti sevdasından
vazgeçmeyecektir. Türkiye, Suriye’de oluşacak yeni düzene
ağırlığını koymalıdır ve koyacaktır.
Ortadoğu’da Türkiye’nin içinde olmadığı hiçbir denklemin
başarıya ulaşması mümkün değil. Katar’da, Libya’da ve Kuzey Irak’ta
yapılmak istenen referandumda örneklerini yaşadık.
Halep oradaysa, arşın Türkiye’de... Türkiye olmadan Suriye
toprakları arşınlanamaz.