Hakkı Devrim'in tüyosu ev işleri
Abone olHakkı Devrim'in medyada köşe yazarlığı yapan butün yazarlara ilginç bir tüyo veriyor. Hakkı Devrim, ev işleri yapmaya başladığını söylüyor ve işine çok yaradığını düşünüyor
Radikalin önemli yazarlarından Hakkı Devrim ev işleri yapmaya
başladı. Devrim ev işleri zorluğundan şikayet etmenin tersine
bundan gayet memnun. Çünkü bunun sayesinde bir yazarın gözlemlerini
rahat bir şekilde yapabilceğini yazısında söylüyor. Peki Devrim'in
bu ilginç gelebilecek tüyosu nasıl uygulanır? Bu konuda Devrim
şunları yazıyor:
Çarşamba günü Piyale Madra'nın Havvalar'ı erkekleri
konuşuyorlardı.
Hatırlayacaksınız:
– İnanılmaz bir şey, diyor içlerinden biri. Erkek milletinin ev
işlerine yardım etmesi hâlâ yadırganıyor.
Öbürü sivil toplumcu:
– Çünkü hâlâ erkek ideolojisi hüküm sürüyor.
Üçüncü eski kafalı:
– Valla, diyor; bana önünde önlük bulaşık yıkayan bir koca çok
itici geliyor.
Ve devam ediyor. (Demek bekâr kızlar arası bir sohbet bu.)
– Evlenince kocamı mutfağa filan sokmam. O köşesinde oturur, ben
her işi yaparım. (Ya istesen de yapamayacak durumdaysan? Bir
ameliyat ertesi, ki mesela sağ kolunu kesinlikle kullanmayacaksın
demişlerse sana? Uzanıp raftan bir fincan alman, ekmek kesmen
yasaklanmışsa? Otur kalk, gez dolaş, ama zinhar sağ kolunu kullanma
demişlerse? Gündüzleri evde bir yardımcın oluyor, diyelim. Kahvaltı
ne olacak? Akşam yemeğini nasıl geçiştireceksin? Ya yemek ertesi
işler?)
Havvalar'ın ilki, hani konuyu açan, işin alayında. Sivil
toplumcunun kulağına eğilip:
– Abimle tanıştırayım, abimi mutlu eder, diye «aklı başında» kız
arkadaşını mahitaba alıyor.
*
Her sabah birkaç dakikalığına olsun içimi aydınlatan Piyale Hanım
arkadaşım, çarşamba günü biraz düşündürdü beni.
Evde kullanacak dört kolumuz var. En önemlisi Gülseren Hanım'ın sağ
koluymuş. Ev işlerinden uzak kaldığı için de canı sıkkındır
herhalde, ama tercüme çalışmalarından uzak kaldığı için dertlendiği
kesin.
İlk günler kızı, gelini, görümcesi nöbete girdiler. Yarım asırdır
kimselere muhtaç olmadan yaşamış «mutlu çift» sıfatımıza halel
gelmeye başlıyordu ki...
– Hepinizin işi gücü var. Allah razı olsun, zor günlerde
yanımızdaydınız. Bundan ötesinin biz altından kalkarız, dedik.
Fazla ısrar etmemiz gerekmedi. Ve ben hayatımda ilk defa ev işleri
yükünün altına girdim.
Sızlanacağımı sanmayın! Hemen söyleyeyim ki bir haftanın sonunda
şimdi daha mutlu, üstelik mağrur bir «ev erkeği»yim.
Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği sofralarını ben kuruyorum. Ben
kaldırıyorum. Tabakların, çatal kaşığın, fincan ve kadehlerin,
bardakların, çayın, şekerin, tuzun, biberin, zeytinin, peynirin,
reçellerin... her şeyin yerini öğrendim. Ekmeği ben keserdim, şimdi
kızartıyorum.
Kahvaltı işi kolay. Akşam yemeği ertesi tencerelerin, tabakların ve
diğer sofra levazımının temizlendikten sonra bulaşık makinesine
yerleştirilmesi başlı başına bir uzmanlık konusu. Geçer not
aldığımı sanıyorum.
Cumartesi pazar sabahları yatağımı kendim yaparım. Sofra örtüsü
silkelemek, gardıroptaki düzeni korumak, bornozu, havluları yerli
yerine asmak, ceketimi, paltomu kendi kendime giymek... gibi
yenilikler.
*
Oğlum (hadi o yabancı ellerde okudu) ve büyük torunum (o nasıl
öğrendiyse) evde yalnız kaldıklarında karınlarını doyuracak bir
şeyler yapmayı becerirler. Benim mutfak konusunda kendime hiç
güvenim yok.
Buna karşılık ütüyü denemek istedim. (Söylemeyi unuttum, ben hiç
yatılı okumadım. Elimden bir işler geldi diye sevindirik olmamın
bir sebebi de bu.) Ütü diyordum, bakın bunu meslektaşlarıma tavsiye
ederim. Brigitte'in verdiği akla uyarak, ütüyü ve televizyon
seyrini, bu ikisini bir arada yaptım ben de...
Bir akşam ATV'de ana haberleri dinledim. Ali Kırca haber diye Hülya
Avşar'ı ağırladı. Misafiri, Başbakan Erdoğan'ın verdiği sözlerin
arkasında duruşunu beğeniyormuş. Ve piyango bileti almak gibi bir
alışkanlığı yokmuş. (Arada emekli ikramiyelerine dair bir haber.)
Avşar, emekliliği düşünmüyormuş. Hazır gelmişken, gösterime girmek
üzere olan filmine dair üç beş sual de soruldu... Haberler 19.00'da
başlamış ve elli dakika sürmüştü. Bizim City'ye geçtik.
Hiç zor değilmiş haber seyretmek. Ütüyle iyi oluyor. Bir de film
seyrettim Kanal D'de: Gönderilmemiş Mektuplar. Türkân Şoray ile
Kadir İnanır'ı yıllar sonra yeniden bir araya getiren bir film.
Yusuf Kurçenli'nin. Aytaç Arman ile Melike Demirağ da var. Kızları
Ceren'i başarıyla oynayan genç oyuncunun adını öğrenemedim diye
kızdım kendime. Filmin yıldızları yakın dostlarım gibi geliyor
bana. İki güzel insan. Türkân'ı tanıyarak, Kadir'i uzaktan uzağa
seviyorum. Filme gelince, senaryosu o kadar hikâyeyle, hadiseyle
dolu ki, kişiler adeta ihmal edilmiş. Ceren kız dışında perdede
etiyle kemiğiyle var olan tek kişi yoktu, diyebilirim.
*
Gördünüz mü? Haber eleştirisi, film yorumu... Neyle yapılıyor bütün
bunlar? Bir yandan kotarılan ütü sayesinde. Köşekadısı beylere
özellikle ütüyü tavsiye ederim. Eli işte gözü oynaşta lafına
bakmayın. Ütü yaparken televizyon seyredebildiğiniz gibi, rahat
rahat düşünmek, yazacağınızı zihninizde bütünüyle şekillendirmek de
mümkün.
Erkek okurlarımdan ve meslektaşlardan bana özenenler olursa, onları
biraz daha bilgilendirmeliyim:
– İşi ciddîye alıp da, «Şu yardımcına söylesene Allah aşkına!» adı
altında, kirli tabak ve bardakların bulaşık makinesinde nasıl
dizileceğine, çeşitli fincan tabaklarının benzerler bir arada olmak
üzere istiflenmesi gereğine, buzdolabı ve havlu dolaplarının
düzenine, küçülen el sabunlarının hangi boya gelince
değiştirileceğine... dair sakın akıl satmaya kalkmayın!
– Niye, demeyin bana! Durup dururken başınıza iş açmayın, diye
söylüyorum. Ameliyat ertesi insanların biraz sinirli olabileceğini
de unutmayın!
YAZI: RADİKAL