Hakkari düşman diyarı mı?
Abone olSabah Gazetesi Yazarı Erdal Şafak'ın köşesinde kaleme aldığı 'Kanım üşüdü' başlıklı yazısı Hakkari'de yaşananları gözler önüne seriyor
Sabah Gazetesi yazarı Erdal Şafak bugünkü köşesinde,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın doğu ve Güney Doğu gezisi
sırasında Hakkari'de karşılaştığı manzara ve edindiği bilgiler
gerçekten insanın kanını donduracak cinsten.
Yazısında, aradan üç gün geçmesine rağmen hala etkisinde kurtulamadığına dikkat çeken Ertal Şafak, duygularını "Hala gördüklerim gözümün önüne geldikçe hem sinirlerim, hem de moralim bozuluyor" şeklinde dile getiriyor.
"TAM BİR HAYALET ŞEHİR"
Şafak, geçen cuma ve cumartesi günleri Başbakan Erdoğan ile
birlikte Doğu ve Güneydoğu gezisinin üçüncü durağında, Van'dan
Hakkâri'ye geçlerini ve sonrasında görtüklerini şu şekilde
anlatıyor: "Erdoğan, ekibi ve biz 6 gazeteci 3 polis
helikopteriyle Van'dan Hakkâri'ye geçtik. Sarp dağları aşarak,
derin vadilerden süzülerek. Emniyet yetkilileri, Van-Hakkâri
karayoluna paralel olan güzergâhımızın bölgedeki 'Tek güvenli
koridor' olduğunu fısıldadılar.
Helikopterler Hakkâri'ye indi. Bir kamu kurumunun
bahçesine. Güvenlik görevlileri eşliğinde otobüslere bindik.
Erdoğan önce valiliği ziyaret edecek, oradan da miting alanına
geçecek. Helikopterlerin indiği bahçe ile
valiliğin arası bir kilometre ya var ya yok.
Yol boyunca çevreyi seyrettim. Bomboş
caddeler, sokaklar. Evlerin sıkı sıkıya örtülü
perdeleri. Perdelerin arkasında ne bir insan, ne
bir gölge. Benzin istasyonundan fırınına,
bakkalından kasabına kadar hepsi ama hepsi kapalı dükkânlar. Ya da
kapatılmış kepenkler. Erdoğan'ın vurgusuyla 'Kapattırılmış'
kepenkler.
Yine yollarda, sokaklarda ne bir otomobil, ne bir otobüs,
ne bir kamyon. Kapatılmış kontaklar. Yine Erdoğan'ın düzeltmesiyle
'Kapattırılmış' kontaklar.
Tam bir hayalet şehir..."
"DÜŞMAN DİYARINA GİRDİNİZ"
Erdal Şafak gördükleri karşısında yanında yaşadıklarını, yanındaki güvenlik görevlisine sorduğu 'Nerede bu insanlar?' sorusuna aldığı cevabı ise şu şekilde anlatıyor:
"Cevaplarını duyunca kanımın üşüdüğünü hissettim: 'Gece
zorla evlerinden çıkarılıp götürüldüler.' PKK'lılar ve onların
siyasi uzantıları koca kenti boşaltmışlardı.
İlçelerden, köylerden, mezralardan mitinge katılmak için
Hakkâri'ye gelmeye kalkanları da döve döve geri göndermişlerdi.
Bize 'Bir düşman diyarına girdiniz' mesajını vermek istiyorlardı.
Bizi halka 'İşgalci' olarak göstermeye çalışıyorlardı. Düşündüm:
Sadece iradesi değil hayatı da gaspedilmiş bu insanların seçim
sandığında özgürce tercihte bulunmaları mümkün mü? Özgür olmayan
iradelerin oylarıyla seçilenlerin milletvekillikleri meşru kabul
edilebilir mi?"
TARIM BAKANI'NDAN İLGİNÇ AÇIKLAMA
Şafak'ın, miting sonrası Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker ile yaptıkları sohbeti ve Eker'in açıklamaları ise oldukça ilginç.
Erdal Şafak, bakan Eker ile yaptığı söyleşiyi ise şu şekilde kaleme almış: "Bakan Eker, 'Sadece dirilerin değil, ölülelerin bile iradelerini gaspettiler.' 'Nasıl' diye sordum. Anlattı: 'Seçimde diyelim ki bir sandıkta 200 seçmen kayıtlı. Bunların 100'ü oyunu kullanıyor. Akşama doğru sandık kurulu başkanı odayı kapatıyor, oyunu kullanmayanların yerine pusulaları mühürleyip sandığa dolduruyor. Geçen yerel seçimlerde Diyarbakır'ın bir ilçesinde 57 oy farkla başkanlığı kaybettik. Tutanakları getirttim, incelettim. Hastanedekilerin, yatalakların, kötürümlerin yerine oy kullanılmış. Dahası mezardakilere de oy kullandırılmış. En az 55 ölünün sandığa gittiğini tespit ettim! Sonuçlara itiraz ettim. İşleme bile koymadılar!"
"10 BİN KÖY KORUCUSU NEREDE?"
Şafak yazısının sonunda aklına takılan ilginç bir ayrıntıyı ise şöyle anlatıyor: "Hakkâri'de 10 bini aşkın geçici köy korucusu devletten maaş alıyor. O gün Hakkâri'de kaçı vardı dersiniz? Sadece biri. Çünkü onlar da iradeleri gaspedilerek PKK ve siyasi uzantılarının safına geçmişlerdi. En azından onların talimatlarının, tehditlerinin, şantajlarının dışına çıkamıyorlardı. Geçici köy koruculuğu sistemini masaya yatırma zamanı geldi galiba. Hakkâri'den yine helikopterlerle, yine aynı güvenli koridordan geçerek Van'a dönerken kanım hâlâ üşüyordu. Bugün de üşüyor."