Hakandan türban yasakçılarına
Abone olTürban yasatçıları ile lahana turşusu ve perhiz arasındaki ilişkiyi Ahmet Hakan yazdı.
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan türban yasağı savunanlara ile cevap verdi.
Yazı: Ahmet Hakan
Kaynak:
-ŞÖYLE bir bakalım:
Türbana karşı çıkanlar ne diyorlar?
Diyorlar ki:
"Anayasa Mahkemesi türbanı yasaklamıştır."
Güzel...
Peki başka ne diyorlar?
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, türban yasağını insan haklarına aykırı bulmamıştır."
Bu da güzel...
Peki başka ne diyorlar?
"Türbanı savunmak, parti kapatma nedenidir."
Yani...
Yasalar, anayasalar, maddeler gerekçe gösterilerek şunun altı çiziliyor:
"Bu iş bitmiştir. Bu yasağı kal-dı-ra-maz-sı-nız."
Dikkat! Dikkat!
İşin "lahana turşusu" boyutu budur.
***
Ancak aynı çevreler...
Sanki yasalardan, anayasalardan, maddelerden söz edenler kendileri değilmiş gibi şöyle şeyler de söylüyorlar:
"Tayyip Erdoğan türbanı silah olarak kullanmak istiyor. Türban üzerinden siyaset yapıyor. Başı sıkıştığında türbana sarılıyor. Oysa Meclis çoğunluğu var. Hatta Erkan Mumcu ile Mehmet Ağardan da destek alır. Madem türban sorununu çözmek istiyor, getirsin konuyu Meclise, çıkarsın yasayı ve kaldırsın yasağı."
İşin "perhiz" kısmı da budur.
Yani...
Başbakan Erdoğan, sorunu çözmek için Meclis çoğunluğuna dayanarak adım atmadığı zaman, "Neden çözmüyorsun" diye yeri göğü inletiyorlar.
Erdoğan, bu tür çıkışlardan etkilenip türban sorununu çözmek için Meclisteki çoğunluğuna dayanarak adımlar atmaya kalksa...
Bu sefer de "yasalar, anayasalar, maddeler" diye ortalığı inletecekler.
***
O zaman ne yapmalı?
Bu sorunun yanıtını verebilmek için öncelikle, "toplumun kahir ekseriyeti türban yasağına karşı" şeklindeki şehir efsanesini kafamızdan silip atmamız gerekir.
Siz bakmayın yapılan anketlere filan...
Bu toplumda "türban karşıtlığı", sanılanın aksine kuvvetli bir taban tutmuş durumda.
Ve bu taban, her geçen gün daha da büyüyor.
İflah olmazlardan söz etmiyorum, liberal görüşlere sahip insanlar bile, iktidarın son zamanlarda yaptığı bazı uygulamalara bakıp derin endişelere kapılıyorlar.
Bu endişelerin ne kadar yersiz olduğuna dair çok çarpıcı ve parlak cümlelerin kurulabileceğinden eminim.
Ama unutmayalım ki, endişeye kapılanların da kurabilecekleri şahane cümleler var.
O zaman yapılması gereken şudur:
Endişeleri artıran, kuşkuyu derinleştiren işlerden vazgeçilmeli.
Yani Erdoğanın "toplumsal ve kurumlar arası mutabakat" söylemi, bugün için çok daha gereklidir.
"Lahana turşusu" ile "perhiz" ikileminden ancak "toplumsal ve kurumlar arası mutabakat" yaklaşımıyla çıkılabilir.
Kimliklerde din hanesi kalksın
ÇÜNKÜ:
Bunun bireyin dini inancıyla doğrudan ya da dolaylı hiçbir ilgisi yoktur. Kimliğimizde ne yazarsa yazsın önemli yoktur. Önemli olan vicdanımızda yazandır.
ÇÜNKÜ:
Kimlikte yazana bağlı Müslümanlık, kafa káğıdı Müslümanlığıdır. Kafa káğıdı Müslümanlığından ise kimseye fayda gelmez.
ÇÜNKÜ:
Kimliklerde "din hanesi"nin bulunması, Anayasada vurgulanan "Kimse dini inancını açıklamaya zorlanamaz" ilkesini açıkça ihlal etmektedir. İsteyenin "boş bırakma" hakkının bulunması, ihlalin önüne geçmez. Boş bırakmak da bir tür inanç açıklamadır.
ÇÜNKÜ:
Bir insanın kimliğinde "Dini: İslam" yazması, dindar insanlar açısından bir kazanım filan değildir. Bu konuda diretilmesi saçmalıktır.
ÇÜNKÜ:
Bu uygulama hiçbir dine inanmayan insanları ikiyüzlülüğe sevk etmektedir.
ÇÜNKÜ:
İsteyenin "din hanesi"ni boş bırakacak olması, toplumda ikilik yaratır. Din hanesine kapı gibi "Müslüman" yazdıranlar, kendilerini güvende hissederken, boş bırakanlar tereddüt dolu bir çekingenliğe mahkûm olur.
ÇÜNKÜ:
Halk arasında "Din hanesini boş bırakana kız bile verilmez" türünden nahoş ve tatsız şakalar gündeme gelebilir.