Hakan iddiaları ciddiye almadı
Abone olHürriyet Gazetesi Yazarı Ahmet Hakan Coşkun, devletin televizyonu TRT'de şeriat propagandası yapıldığı iddialarını ciddiye almadığını yazdı!
Devletin televizyonunda şeriata övgü’ mü dediniz
ÜNLÜ ilahiyatçı Prof. Hayrettin Karaman, TRT’de yayınlanan ‘Düşünce
İklimi’ adlı programda, İslam’ın sadece ‘ibadet’ ve ‘iman’ alanına
sıkıştırılamayacağını, ‘ibadet’ ve ‘iman’ dışındaki alanlarda da
belirleyici olması gerektiğini söylemiş.
Karaman’ın bu saptamaları bazı gazeteler tarafından ‘Devletin
televizyonunda şeriat övgüsü’ başlıklı haberlere konu oldu.
* * *
Hadi açıkça söyleyeyim:
Ben Hayrettin Karaman Hoca gibi düşünmüyorum.
Çünkü din, ‘iman’ ve ‘ibadet’ dışındaki alanların düzenlenmesi
konusunda çeşitli kurallar koysa da, bunun nasıl uygulanacağıyla
ilgili bir çözüm yoktur.
Eğer ‘iman’ ve ‘ibadet’ dışındaki alanları, devleti elinde tutan
iktidar sahipleri düzenleyecekse ortaya şöyle bir durumun çıkması
kaçınılmaz olacaktır:
‘İman’ ve ‘ibadet’ dışındaki alanlarla ilgili düzenlemeler,
iktidarı elinde bulunduranların dinden anlayabildiklerine göre
yapılır.
Yani ilahi talep, iktidar sahiplerinin o talepten
anlayabildikleriyle şekillendirilir.
Oysa biz öyle biliyoruz ki, ‘Din’ çeşitli algı biçimlerine
açıktır.
Yani Hayrettin Karaman Hoca’nın dini yorumlama biçimiyle, başka bir
ilahiyatçının dini yorumlama biçimi farklıdır.
O halde ‘düzen’, hangi din yorumuna göre oluşturulacaktır?
Eğer bu soruya ‘Kim iktidardaysa ona göre oluşturulur’ cevabı
veriliyorsa, o zaman şu soruyu sorarız:
Dini iktidardakinden farklı yorumlayanların ya da dine
inanmayanların durumu ne olacaktır?
Ortaya çıkacak olası itirazlar nasıl bastırılacaktır?
Ya da Afganistan’daki Taliban rejimine benzer arkaik din
yorumlarının tüm topluma egemen olma ihtimali nasıl ortadan
kaldırılacaktır?
Yani din adına zulüm düzeni kuranlara nasıl engel olunacaktır?
Ben esaslı soruların bunlar olduğunu düşünüyorum ve Hayrettin
Hoca’dan asıl bu sorulara yanıt bulmasını bekliyorum.
* * *
Hayrettin Karaman’a itiraz ediyorum ve onun gibi düşünmediğimi
açıkça ifade ediyorum.
Ama onun ‘söz söyleme’ özgürlüğüne de sonuna kadar sahip
çıkıyorum.
Saklamaya, üstünü örtmeye, gizlemeye gerek yok.
Karaman düşüncelerini çekinmeden, hem de devletin televizyonunda
söylemeli.
Karaman’a itiraz edenler de görüşlerini özgürce devletin
televizyonundan ifade edebilmeli.
Yani açık ve şeffaf bir şekilde tartışabilmeliyiz.
Aksi takdirde ortaya, herkesin birbirinden kuşku duyduğu ‘takıyye
ortamı’ çıkar ki aman Allah korusun.
Fehriye Erdal’ın uğursuz sırıtışı
İŞTE yine o görüntü:
Kendinden emin uğursuz bir sırıtış ve sol kol havada zafer
işareti.
Verilen haber de yine aynı:
‘Belçika Fehriye’yi Türkiye’ye iade etmiyor!’
Peki gerekçe ne?
Gerekçe saç baş yolduracak cinsten.
Deniliyor ki:
Suikast sırasında kullanılan silah tam otomatik değil, yarı
otomatiktir.
Avrupa Konseyi’nin bilmem ne tarihli bilmem ne sözleşmesine göre
silah tam otomatik değilse, işlenen suç terör kapsamına girmez.
Fehriye Erdal işte bu gerekçeyle terörist sayılmıyormuş ve bu
yüzden Türkiye’ye iade edilmiyormuş.
Demek ki neymiş?
‘Çaycı kız’ kisvesine bürünerek, memleketin en önemli işadamı ile
çalışma arkadaşlarını taammüden ve planlayarak
öldürebilirmişsin.
Yeter ki, kullandığın silah ‘tam otomatik’ olmasın.
Nasıl?
Yeterince sinir bozucu değil mi?
Peki ‘şeytan’ sizin de gözünüzün önüne şöyle bir olayın hayalini
getiriyor mu:
Belçika’nın en ünlü işadamı, tam otomatik olmayan bir silahla bir
Belçikalı tarafından öldürülür. Katil Türkiye’ye kaçar. Belçika
iade için bastırır.
Ve Türkiye, ‘Silah tam otomatik değil’ diyerek katili iade
etmez.
Ahmet Hakan
www.hurriyet.com.tr