Hakan, hem övdü, hem yerdi
Abone olAhmet Hakan, Fatih Karaca'nın Türk Bayrağı' için yaptıklarını takdir etti. Fakat Hakan, Karaca'yı eleştirmeyi de ihmal etmedi.
Ahmet HAKAN, "Yiğidim, aslanım Fatih Karaca
Bey" başlıklı yazısında RTÜK Başkanı Karaca'yı Türk
Bayrağı için yaptıklarından dolayı takdir etti. Ama bir başka
konudan dolayı yermeyi ihmal etmedi.
MİLLİ galeyan halinden en anlamlı şekilde vazife çıkararak, ‘Gün
bütün televizyonlarımızın bayrak asma günüdür, arş yiğit
televizyonlarım, vatan imdadına’ diye ferman buyuran RTÜK Başkanı
Fatih Karaca, yaptığı bu eylemle ‘milli çıkar’ konusunda ne kadar
duyarlı olduğunu kanıtlamış ve ulusça hepimizin göğsünü
kabartmıştır.
Sağ olsun, var olsun...
Kendileri bütün televizyonlara bayrak astırarak, o iki velede ve 18
yaşındaki -yani yeteri kadar büyük- tahrikçiye en güzel yanıtın
verilmesine katkıda bulunmuşlardır.
Medyunu şükranız.
Gerçi ‘al sancağımız’, tam iki gün boyunca, ‘prensini arayan örnek
Türk kızı’ndan en babasından ‘gelin kaynana zırıltısı’na,
‘erkeğinin ayaklarını yıkayan güzide Türk gelin adayı’ndan ‘üçüncü
sınıf pavyon ortamı’na, bilumum rezillikler ve kepazelikler
üzerinde dalgalanmak talihsizliğini yaşamıştır ama olsun.
Sonuç olarak o bayrak dalgalanmıştır ve bu da Fatih Bey sayesinde
gerçekleşmiştir.
Minnettarız.
* * *
Ancak...
Kahraman milletimizin yiğit evladı Fatih Bey, kısa bir süre
öncesine kadar kendisini bekleyen bir başka ‘milli görev’
konusunda, şu ‘bayrak asma’ olayı kadar atak davranmamış ve bu
durum bizlerde derin hayal kırıklığına yol açmıştır.
Bir Genelkurmay bildirisine mi ihtiyaç duydu, yoksa hükümetle arayı
bozmak mı istemedi, bilemiyorum, ‘Günahı boynuna’ deyip
geçiyorum.
Fatih Bey’in diklenmesine ve bir yiğitlik yapmasına ihtiyaç olan
olay şuydu:
TMSF’nin elindeki medya organlarının yabancıya satışı...
Hani Nevzat Yalçıntaş Hoca, yanına 4 AKP’li milletvekili alarak,
Meclis’te aslanlar gibi çarpışmış, ancak CHP’lilerin Meclis’e
gelmemesi nedeniyle yeterli desteği bulamamış ve vuruşarak çekilmek
zorunda kalmıştı.
Hah, işte o yasa...
Mersin’deki olay karşısında en derin hisler içine giren Fatih
Bey’in bu yasaya karşı kendini kaybetmesi beklenirdi.
Fakat heyhat!
Bırakın kendini kaybetmesini, ‘tık’ bile demedi.
* * *
Peki neden kendini kaybetmeliydi ‘yiğit’ ve ‘aslan’ Fatih Bey?
Çünkü bu olay, hem Fatih Bey’in görev ve yetki sınırlarının tam
odağındaydı, hem de kendisine acayip ve şahane bir milli şahlanış
imkánı sunuyordu.
Efendim, olay şuydu:
TMSF’nin elindeki altı ulusal kanalın yüzde yüzü yabancıya
satılırsa, ülkemize yayın yapan tamamı yabancıların kontrolünde
televizyon kanalları olacak.
Ve AKP’li bir milletvekilinin esaslı iddiasına göre, yüzde yüzü
yabancıların kontrolünde olan bu televizyon kanallarının denetimi
konusunda ihtilaf çıkacak.
Çünkü ‘Tahkim Yasası’ nedeniyle ülkemizde faaliyet gösteren
‘yabancı şirketler’le ‘Devlet kuruluşları’ arasında herhangi bir
ihtilaf meydana geldiğinde uluslararası tahkim kurulları devreye
giriyor.
Bu nedenle RTÜK’ün yabancıya giden televizyonları denetlemesi öyle
kolay olmayacak.
Bu televizyonlara verilecek cezaların uluslararası mahkemelere
taşınması söz konusu olabilecek.
En azından böyle bir iddia ve dahi böyle bir tehlike mevcut.
* * *
Bunun anlamı şudur:
Fatih Karaca Bey, eğer yabancıya satışlar gerçekleşirse, ülkemizde
yayın yapan bazı televizyon kanallarına, bırakın öyle ‘Arş yiğitler
vatan imdadına’ filan diyerek bayrak astırmayı, ‘Ulusal
çıkarlarımıza aykırı yayın yaptın, sana ceza veriyorum’ bile
diyemeyecek.
O halde Mersin’deki iki veledin ve 18 yaşındaki tahrikçinin yaptığı
karşısında galeyana gelen Fatih Karaca Bey’in, böyle bir tehlike
karşısında neden sessiz kaldığını sormak hakkımız değil midir?
* * *
Son merak notu daha:
Memleketimizin provokasyona açık olduğu göz önünde bulundurulursa,
Mersin’dekine benzer bir provokasyon vuku bulduğunda, Fatih Karaca
Bey, ‘yüzde yüzü yabancıların kontrolü’ndeki televizyonlara nasıl
seslenecek?
Onlara da ‘Arş yiğitlerim’ mi diyecek?
Diyelim ki dedi. Diyelim ki onlar da ‘As kurtul’ anlayışıyla şanlı
bayrağımızı ekranlarının bir köşesine yerleştirdiler.
Peki ortaya çıkan kelimenin tam anlamıyla bir ‘garabet’ olmayacak
mı?
‘Yiğit’ ve de ‘aslan’ Fatih Bey ne buyururlar?
YAZI:Ahmet Hakan ÇOŞKUN
HÜRRİYET