Hakan Fidan: İsrail ile İran arasında savaşı yüksek bir ihtimal olarak değerlendirmemiz lazım
Abone olDışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail-Hamas savaşına dair uyarılarda bulunarak, Gazze'nin soykırıma uğradığını ve uluslararası hukukun sessiz kaldığını belirtti. Ayrıca İsrail'in Hizbullah'a saldırmasının sürpriz olmadığını ve İsrail-İran savaşının olası bir senaryo olduğunu söyledi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bir televizyon
programında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Bakan Fidan, İsrail'in şehit edildiğini iddia ettiği Hamas lideri Yahya Sinvar'a ilişkin, "Henüz Hamas'tan doğrulama olmadığı sürece (Sinvar'ın öldüğü haberi) kabul etmemiz doğru değil." ifadelerini kullandı.
Bakan Fidan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Savaş başladığı andan itibaren biz tarihi uyarılarımızı yapmıştık. bu savaşın burada kalmayacağını daha da ileri gideceğini ve fay hatlarında kırılmalara neden olacağını söylüyorduk. bunun an an artarak devam ettiğini görüyoruz. Henüz Hamas'tan doğrulama olmadığı sürece (Sinvar'ın öldüğü haberi) kabul etmemiz doğru değil.
Gazze maalesef on binlerce insanın soykırıma uğradığı bir açık
hava mezarlığına dönüştürüldü. İnsanlar için yaşanılamaz hale
geldi. 2 milyon insan daracık bir yere sıkıştırıldı, açlıkla,
susuzlukla pençeleşiyor ve hepsi maalesef bütün bir insanlığın gözü
önünde oluyor. Uluslararası sistem ve hukuk tamamen kör, sessiz ve
sağır olmuş durumda. Netanyahu hükümetinin hiçbir şekilde ateşkesi
kabul etmemesi daha fazla kayıpları beraberinde getirdi.
Netnayahu'nun kendisi için ne kadar askeri hedef varsa onların
hepsini hedef alacağını zaten tahmin etmiştik.
Her derinlikli hassas görüşmede iki husus var, bir düşündükleriniz bir söyledikleriniz. (Nasrallah ile görüşme) konuşmamızda benim nihai değerlendirmem Hizbullah'ın kapsamlı bir saldırıya girişmeyeceği sadece Gazze'de askeri harekatını devam ettireceği ve ikinci bir cephenin açılmayacağına dair gözlemim vardı.
"Lübnan'a saldırması bizim için sürpriz olmadı"
Şunu da biliyorduk, İsrail'in planlaması başta Hamas olmak üzere daha sonra kendisi için tehdit oluşturan Hizbullah ve sonra Husiler'i ortadan kaldırmaya yönelik planları olduğunu değerlendiriyorduk. Lübnan'a saldırması bizim için sürpriz olmadı. 7 Ekim'den sonra ilk 3 hafta en büyük endişe savaşın yaygınlaşmamasıydı. Hem cephe açılmasını istemiyoruz hem de önce Gazze'ye yoğunlaşıp sonra başka bir yere döneriz fikrinin olmamasını istiyorduk ama İsrail ne hedeflediyse onu yapıyor görünüyor.
"İsrail ile İran savaşı olası"
Şu anda iç içe geçmiş olaylarla baş başayız. bir yerde Filistin Gazze soykırımı bir yerde Lübnan var, bir yerde İran'la olası savaş ihtimali var. Hepsinin ayrı dinamiği var. Hepsinin farkındayız. Birincisi bölgede bu savaştan önce de İran ve unsurlarıyla bölgedeki birçok devletin aslında problemi vardı. Bu meselenin Filistin meselesi ile iç içe geçmesi büyük talihsizlik. Lübnan'a geldiği zaman sıra o hassasiyeti göstermediler. Analizlerimizin paylaşılması önemli ama daha da önemlisi devletlerin birçoğunun tavır koyamayacak durumda olması. Türkiye çok ciddi uyarılar yapıyor, mesaj veriyor, deklare edilmesi uygun olmayan hususları da paylaşıyor.
(İsrail ile İran arasında savaş ihtimali) Bunu yüksek bir ihtimal olarak değerlendirmemiz lazım. Buna ülke ve bölge olarak hazır olmamız gerekiyor. Bölgede savaşın yaygınlaşması arzuladığımız bir şey değil. Var gücümüzle son 20 yıldır işgale, yıkıma maruz kalmış Orta Doğu coğrafyamızda savaşa son verme konusunda önemli bir yoğunlaşmamız var. Bölge halklarının istikrar ve güvenliği için savaşın olmaması gerekiyor. Eğer İran kendi meşru müdaafasını yaparsa bu da onun hakkıdır.
Devleti ve milleti herhangi bir sürprizle baş başa bırakmamak temel esas konu bu. İkincisi geldiği zaman cevap verebiliyor durumda olmamız. Kapasite artırımımız, güvenlik ve istihbarattaki ileri hamlelerimiz dünyadaki gelişmeleri tahmin etme konusunda Türkiye'nin üst düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Sürprizler karşı karşıya kalmadığınız zaman bir krizde mümkünse bunu önlemek yapamıyorsanız ülkenizi bundan ya hiç etkilendirmemek ya da minimuma indirmek. Büyük strateji içerisinde bunu belirli bir yere oturtmak ve kamuoyuna da olağanüstülük hissi vermeden yönetebilmek önemli. İster siyasi ve teknolojik tüm gelişmeler daha fazla bölünmeyi, kamplaşmayı ifade ediyor. Makul görüşleri de ifade eden taraflar var. Biz Cumhurbaşkanımız öncülüğünde kendi milletimizin duruşunu hem bölgeye hem de iç politikaya yansıtarak hem istikrarı hem de milletlerin karşı çıkarına hem de barışı sağlayacak bir odaklanma içindeyiz. Türkiye 20 yıldır bir ateş çemberi ortasında ve içinden sağ salim geçmeyi başardı ve bir anıt gibi yükseliyor. Bölgede bizim sınırımızdaki ve biraz ötesindeki aktör de daha nitelikli iş birliği arayışı içerisinde.
Terörizmle mücadele ediyoruz kimsenin toprağında gözümüz yok bunu görüyorlar. Bu yolda yürümeye devam edeceğiz ama dünyada ve bölgede yalnız değiliz. Çok farklı görüşlere odaklanmak isteyen aktörler var. Bütün bunları yakından gözlemleyip yolumuza devam etmek istiyoruz.
Uluslararası ilişkilerdeki en büyük sorun öngörülemezlik problemi ve daha çok artıyor. Olağanüstü güç matriksi düşünelim. Ulus devletler, yeni gelişen teknolojiler, aktörler bunun içinde ve gücünü daha da ilerletip ortaya çıkıyor, 20 yıl önce hayata geçen devletler daha olgun. Her güç merkezi biraz daha büyüme ve kendine alan açma peşinde. hepsine baktığımızda yapay zeka bunun içine teknoloji alanında girdi, bunun bize söylediği şu, uluslararası sitem, özellikle ulus devletler regülasyonlarını artırma ihtiyacı hissediyorlar. Daha fazla bir kamu güvenliği alanı oluşturma peşindeler.
ABD - Çin çatışması yakın mı?
Uluslararası sistemi kimin domine edileceği düşünülünce burada Çin ABD ayrımının neye yöneleceği gerçekten önemli. Kendi kampında ne türden bir ilişki platformu sunacağı önemli. Çeşitli değerlendirmelerimiz var. ABD, ittifakları yönetmede çok iyi bir ülke. Çin'in ise bu konuda şu anda örnek teşkil edebilecek bir ilişki türü yok. Bundan sonra siyasal alanda nasıl bir tavır ortaya koyacak askeri alana girecek mi? Güç kullanacak mı? Bunu göreceğiz. Siyasi konulara girdiğini görüyoruz özellikle de Orta Doğu'da.
Brezilya ile Çin bir araya gelip Ukrayna'da barış oluşturma girişimi de var. Çin ABD rekabeti bir çatışmaya dönüşecek mi? Her iki taraf da bu konuda geri adım atmayacaklarını gösterecekleri bir süreç yaşayacağız. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcını hatırlayın. burada da Çin geri adım atmayacak. Tayvan ciddi bir test konusu olacak. Her iki taraf da bir uzlaşma ya da donma noktasına gelecekler. Dünyanın bu noktaya yoğunlaşacağını düşünüyorum. Her iki tarafta kendisini daha çok korumacılık altına alıyor. Ortaya koyulacak hasar ne kadar olacak buna ilişkin de değerlendirmelerimiz var. Bu uluslararası çatışmadan minimum düzeyde etkilenmek amacımız.
Genel dış politika gereği olarak sonucu olmayan konuları çok fazla paylaşma taraftarı değilim ama bizim ortaya koyduğumuz eylemler hesaba katıldığında ABD şunu anlamalı, her zaman verdiğimiz mesaj teröre desteğe son verin, bu kimsenin hayrına değil. Bizim bu konuları artık ABD ile konuşuyoruz. Onlar Türkiye'nin bu yöndeki hassasiyetlerini konuşma noktasında açıklar ama eyleme ne zaman geçerler değerlendirmelerimiz temaslarımız var. Temennimiz o ki hem ABD hem Avrupa hem de İngiltere örgütü destekleme formundan vazgeçmeli. Türkiye şöyle bir ülke değil burada ABD var ya ben buna dokunmayayım demez. Suriye'de olduğu gibi. Oradaki ABD varlığından bağımsız biz PKK'ya yönelik operasyonlarımızı devam ediyoruz.
Eğer kabiliyetiniz yoksa savaşta yenilirsiniz barış ve iş birliğinde de sömürülürsünüz. Kendi hakkınızı sonuna kadar tanımlayıp peşinden gitmek zorundasınız. Biz bu noktada yıllardır, Cumhurbaşkanımızın hayatının en değerli yıllarını ortaya koyarak bu alandaki çabasını anlamak gerekiyor ve Türkiye'yi daha aktif bir aktör haline getirdiğini görmek gerekiyor. İnsanlar burada erdemle hareket etmiyor, ulus devletler realizmle hareket ediyor, Masaya ne kadar güç getirirseniz ait olduğunuz ortaklık daha çok değer kazanıyor. Savunma sanayideki gücümüzü geliştirdikçe bu bizim milli gücümüzü de artırıyor. sizin ağırlığınız bulunduğunuz platformdaki ağırlığınızla bire bir orantılı.
Türkiye - Yunanistan ilişkileri
Yunanistan ile liderler düzeyinde başlatılan bir normalleşme arayışı var. Cumhurbaşkanımızın yönettiği bütün hükümetlerde karşısında uygun bir aktör bulduğunda bu sorunu nasıl çözebiliriz konusunda hep bir yeşil ışık yakmıştık. Dış politikada vizyonun bir parçası olmuştur. Yunanistan'da da seçim oldu, Miçotakis de halk desteği aldı. İki lider oturup bu sorunu nasıl çözebiliriz diye baktı.
Yunanlı meslektaşımla bu sorunu nasıl barışçıl çözebiliriz bunun arayışı içerisindeyiz. Zaman zaman provokasyonlar oluyor ancak ana Yunan politikası şu anda Miçotakis hükümetinin gerginliği yükseltmeme tutumu içinde olduğunu görüyoruz. Önümüzde bir sorunlar yığını var.
Şu an için yunan tarafında da aynı yaklaşımın olduğunu görüyoruz. Çabalarımız somut sonuçlar üretir inşallah niyetimiz o, hem Türk azınlık hem de Ege'deki Akdeniz'deki sorunlar için. Kendi gözlerimi çok net bir şekilde anlatıyorum. Resmi duruşumuz ayrı bir konu ama insan olarak da gözlemlerimiz anlatıyorum. Biz kendi siyasetimizi Yunanistan üzerinden tanımlayan bir ülke değiliz bizim ötekimiz o değil. Türk siyaseti çok büyümüş çok çeşitlenmiş ve çok daha önemli konulara bakan bir durumda. Daha küresel daha geniş açıdan düşünen bir noktadayız. Karadeniz'de, Afrika'da, Asya Pasifik'te konularımız var hepsini eş zamanlı yönetmeye çalışıyoruz. Bizimle onların durumu siyasetlerini oluşturmuş durumda. Yunanistan'ın dış politikası esas itibarıyla konu her zaman için Türkiye olmuştur. Bunu daha barışçıl yöntemlerle nasıl ilerletebiliriz. Karadeniz'de savaş var şu anda ve Ege'deki sakinlik çok kıymetli şu anda.