Türk sinemasının ünlü aktörlerinden Hakan Balamir dün akşam saat 20.00'da KOAH hastalığı sonucu yaşama veda etti. Hakan Balamir'in 72 yaşında ölümüne sebep olan KOAH sigaranın sebep olduğu hastalıklardan biri. Hakan Balamir'in ölüm haberini de oğlu Tufan Balamir duyurdu. Hakan Balamir'in ilk eşinden olan oğlu Tufan Balamir'in verdiği bilgiye göre ünlü aktör perşembe günü toprağa verilecek. Peki kimdir Hakan Balamir, karısı, filmleri, çocukları ve gerçek adı nedir? Balamir'e en ünlü olduğu dönemde içkiyi ve gece hayatını bıraktıran olay neydi? İşte Hakan Balamir hakkında hiç bilinmeyenler. Boşanmış bir subay ailesinin çocuğu olan Hakan Balamir'in hayatını kendi anlatımından okuyalım: 1945 İstanbul doğumluyum. Hakan Balamir sinemada alınan ismimdir. Asıl adım Balamir Tavacıoğlu. Babam subaydı nasıl ki memur çocukları bir sene orada bir sene burada dolaşırsa bizde öyle dolaştık. Babam Giresun tarafında inzibat subayıymış çocukluğum Giresun da geçmiş. Babam çok tayin olurdu, örneğin ilkokula Sivas Ziya Gökalp ilkokulunda başladım. İkinci sınıfı İstanbul da okudum. Ortaokulun bir bölümünde Ankara ya gittik. Lise ikinci sınıfa kadar Ankara da kaldım, lise son sınıfta tekrar İstanbul'a geldik burada okudum. Babaya bağımlı yaşadığımı için rüzgar nereye savurduysa ailemle oraya gittim. Anne baba ayrıydı ben babamın yanında kalıyordum. Babam subaydı ama annemin durumu daha iyiydi. Annemle birlikte kalan bir kız kardeşim vardı, bakıyorum yaşantısına kolejde okuyor, eve piyano hocaları geliyor, diğer ders hocaları geliyor. Ben babamın yanında o kadar rahat koşullarda değildim. Ne de olsa bir subay, emekli olmuş üstelik. Mağdur da değildik orta halli bir yaşam içindeydik. Lüks bir yaşamım olmadı babamın yanındayken. Annem de "gel bende kal" diye ısrar ediyordu. Geldim, hayatın şekli biraz farklı geldi bana. Babam da "gidersen dönme" diye asker emrini verdi, babadan kopup anneme geldim. Buradaki yaşama da ayak uyduramadım açıkçası. Örneğin ben üniversiteyi kendi imkanlarımla kendim çalışarak okudum. Beyoğlu'nda bir pansiyon tuttum çalıştım okudum. "Ezik mi büyüdün" tam ezik büyümedim. Hatta daha sonraları şımartılmış bir yere geldim ama oraya intibak edemedim, o yaşama uyum sağlayamadım. Lise bittikten sonra gazetecilik okudum. Okudum ama gazetecilik yapmadım. İlk para kazandığım iş; Ankara'dayım gazinolarda sahne alan sanatçıların afişleri basılacak. Fotoğrafçı Erol Atar'ın babası ile konuştuk dedi ki "bu afişler İstanbul da basılıyor. Neşe Karaböcek, Yeşim Salkım'ın babası vardı Dursun Salkım. Bunların ilk ofset baskı afişlerini ben yaptırdım. İlk para kazanışım böyle oldu. Okuldayken arkadaşlarım hep söylerlerdi "artist ol yakışıklı adamsın" diye. Hatta ben lisede okurken ünlü film artisti olan bir öğrenci vardı Özden Çelik. Hocalar bakıyor tabi ben ondan daha yakışıklıyım hocalarım "sen de bu işlerle ilgilen" derlerdi. NASIL ÜNLÜ OLDU : "Ses" dergisi yarışma düzenliyordu, her yıl bir erkek, bir bayan finalist oluyor bunlar da hep kalıcı oluyorlardı. Bizden önce Filiz Akın vardı Ankara da aynı mahallede oturuyorduk. Filiz Akın da bu derginin birincisi olmuştu. Bir deneyim bakalım diye fotoğraf gönderdim, elemeler, seçmeler derken birinci ikinci değildim ama sona kalan 7 kişinin içinde olduğum için böyle bir yol açıldı. İÇKİYİ GECE HAYATINI BIRAKTIRAN OLAY : Bir gün " Yunus Emre" diye bir proje geldi. Bu filmi de Özdemir Birsel çekiyordu. O zamanlar 10 günde film bitiyordu. Hemen hemen her ili dolaştık tam 6,5 ay sürdü çekimler. Bitirdik filmi, film müthiş bir patlama yaptı. Ben o zamanlar 25-26 yaşlarındayım. Film müthiş iş yaptı, ondan sonra da kim tutar Hakan Balamir'i? YUNUS EMRE'DEN SONRA BİR DAHA EĞLENCE HAYATIM OLMADI : Yunus Emre'yi 1973 de çektik festivale katıldı, 10 da 10 tartışmasız tek aday oldu, ben de en iyi erkek oyuncu ödülü aldım. Deniz Baykal ödülümü verdi. Bu tabi birden bire benim yaşam çizgimi de değiştirdi. Eve kapandım artık ne gezme, ne tozma farklı bir yaşam yaşamaya başladım, kendimi eve kapattım, hala da öyle 1973 den bu tarihe kadar. O zamanlar alkol de alıyordum 1973 de Yunus Emre'yi çektik alkolü de bıraktım. Eğlence hayatı ile ilgili 1973'den beri bir hayatım olmadı. FATMA GİRİK'İN SEVGİLİSİNİN KISKANÇLIĞI : Fatma Hanım'la daha önce "kuma" filmini çekmiştik bu film çok güzel film oldu, çok da izlendi. Halen de zevkle izlenilen bir filmdir. Fatma Hanım'ın kız kardeşi Gani Turanlı ile evleniyordu beni de davet etti. Bir fotoğraf çektiler, gelin damat ortada bir başta Fatma Hanım, Bir başta da ben varım. Aramızda birçok insan var. Ortada bulunan gelin ile damat'a bakarken Ağah Özgüç bir fotoğraf çekmiş. O baştan bu başa tire, tire, tire benim gözüme, benim gözümden Fatma Hanım'ın gözünden karşılıklı bakışılıyor iması verilmiş. Altına da "kuma filminde başlayan aşk devam ediyor" diye yazmış. Şimdi Fatma Hanım Menduh Ün'ün hayat arkadaşı. O arada bana ağrı dağı efsanesi filmi için Memduh Ün'den teklif gelmişti. Ağrı dağı efsanesi Yaşar Kemal'in dünya çapında bir eseri. Memduh Hoca filme başlamadan önce beni çağırdı "dergide çıkan haber çok çirkin, bu haberin aslı var mı?" diye sordu. Bende bunun doğru olmadığını, basının asparagas bir haberi olduğunu söyledim. Filme başladık ama Memduh Bey benimle konuşmuyor hiçbir lafını direk bana söylemiyor, birilerini aracı olarak kullanıyor. Bir buçuk ay geçti benimle konuşmuyor. Sürekli benimle atışıyor o zamanlar 55-56 yaşında ben 26-27 taşlarındaydım. Kendi kendime Hakan koskoca adam sen uyma diyorum. Böyle de bir tatsızlık oldu. Final sahnesini çektik, film bitti. Ama Memduh Ün hiç susmadı çok büyük laflar etti. "Bir Allahın kulu buna film yaparsa Taksim meydanında heykelin üstüne çıkıp bar bar bağıracağım ben şuyum ben buyum" diye laflar etti. Ondan sonra çok film yaptım, çok da ödüller aldım. Aradan onca zaman geçmesine rağmen bana kızgınlığı halen sürüyor ve kitabının kapağını değiştiriyorsa söyleyecek sözüm yok.