Hakan Atatürk yazısı yazmadı!
Abone olHürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun, 10 kasım'da Atatürk ile ilgili yazı yazmadığı gerekçesiyle okurlarının eleştirisine tutulunca gerekçesini açıkladı
Ahmet Hakan Coşkun "Neden Atatürk yazısı yazmadım" başlıklı
yazısında savunmasını şöyle yaptı:
Ahmet Hakan COŞKUN
www.hurriyet.com.tr
EY bana ‘10 Kasım’da neden Atatürk’ü yazmadın Ahmet Hakan?’ diye
mesaj atan hanımefendiler, beyefendiler.
10 Kasım günü Atatürk üzerine yazı yazmayan nice anlı şanlı kalem
erbabı orada öylece dururken, hesap sormak için beni gözlerine
kestiren abiler, ablalar.
Gerekli gereksiz her konuda laf söyleme gayreti içinde olan benim
gibi birinin, 10 Kasım günü Atatürk’ü es geçmesini manidar bulup
kinaye dolu mesajlar gönderen baylar, bayanlar...
Aşağıdaki ‘Yazmadım, çünkü...’ başlıklı gerekçeler, sizin için
yazılmıştır.
Ama başkalarının okumasında da bir sakınca yoktur.
***
Yazmadım, çünkü: Ne kadar içten olursam olayım, Atatürk’le ilgili
yazacağım olumlu şeyler, kaçınılmaz olarak, önyargılarla örülmüş
çok kavi bir duvara toslayacaktı. Ardından da ‘Hadi ordan
takıyyeci!’ diye gürleyen öfkeli sesler çıkacaktı. Yani
içtenliğimin sorgulanmasını istemediğim için yazmadım.
Yazmadım, çünkü: ‘Koruma Kollama Kanunu’nu bir kontrol mekanizması
olarak algılayan ve o mekanizmadan kurtulmak maksadıyla ‘Atatürk
yaşasaydı bizim gibi olurdu’ tarzında cambazlıklarla işi
geçiştirmek isteyen uyanık tüccarlar gibi algılanacaktım.
Atatürk’le aramda oluşan sahici ilişkinin bu şekilde zedelenmesine
gönlüm razı olmadığı için yazmadım.
Yazmadım, çünkü: Toplumun tüm kesimlerinin üzerinde ittifak
kurmaları gereken bir ‘ulusal değer’in, bazı kifayetsiz muhterisler
tarafından nasıl da ‘bölünme’ aracı haline getirildiğinin herkes
gibi ben de farkındayım. Ne yazarsam yazayım ben de o oyunun bir
parçası haline getirilecektim. İşte bu yüzden hiçbir şey yazmamayı
tercih ettim.
Yazmadım, çünkü: Yükselmek için çabalayan memur, gecekondusunu
yıktırmak istemeyen adam, terfi bekleyen bürokrat, oy kapmak
isteyen siyasetçi... Hepsi onun adını ya da resmini kullanarak,
çekiştirerek ve göstererek bir yerlere gelmek istiyor ya... İşte
onlardan biri gibi algılanmak istemediğim için yazmadım.
Yazmadım, çünkü: Atatürk ‘İnatçı bir direnişin destansı adıdır’
desem, biliyorum ki fazlasıyla klişe kaçacak. ‘Balıkesir Zağnos
Paşa Camii’nde hutbe okumuştur’ desem, onu tam olarak anlatmış
olmayacağım. Sözde ‘İnsan Atatürk’ü anlatmak adına Latife
Hanım’dan, bahtsız Fikriye’den filan söz etsem, lüzumsuz bir işe
girişmiş olacağım. ‘Son zamanlarında çok yalnızdı’ diye yazsam,
abartılı ve yapay bir samimiyet gösterisine girişmiş gibi olacağım.
‘Başımıza gelen bütün iyilikler Gazi’den, bütün kötülükler ise
İsmet Paşa’dandır’ diye yazsam Attila İlhan kolaycılığına kaçmış
olacağım. İşte bu yüzden ‘En iyisi hiç yazmamak’ dedim ve
yazmadım.
Yazmadım, çünkü: Toplumun geniş kesimlerinin oyunu alamayan
adamların, kendilerine yönelik her haklı itirazı savuşturmak ya da
başarısızlığı unutturmak için Atatürk adını kullanmalarından
bıktım. Onların karşısına ‘En hakiki Atatürkçü benim’ diye çıkarak,
Atatürkçülük yarışı yapmak istemediğim için yazmadım.
Yazmadım, çünkü: Bir eylül günü Pera Palas’ın soğuk ve kasvetli
salonunda okuduğum Falih Rıfkı’nın ‘Çankaya’sında anlatılan o
sarsıcı hikáyenin kahramanının bendeki izdüşümünden söz etmek
isterdim. Başarılan büyük işin, bu toplumun her ferdi tarafından
neden gurur vesilesi olması gerektiğini anlatmak isterdim. Ama
görüyorum ki, bunun vakti gelmiş değil. İşte bunun için
yazmadım.