MİT TIR'ları haberi nedeniyle tutuklu bulunan Can Dündar ve
Erdem Gül, Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla tahliye edildi.
Yüce Mahkeme her iki sanığın yaptıkları haberler nedeniyle hapse
atılmalarını hak ihlali olarak görmüş.
Şaşırmadım çünkü; davanın konusu ırza geçmeydi! Ve bildiğiniz üzere
bu ülkede devletin ırzına geçmek artık suç değil!
Her iki zanlı ile ilgili savcılık iddianamesi daha bir kaç gün önce
açıklandı. İddianamede Can Dündar'ın bu haberi yapmak için rüşvet
aldığına dair çok ciddi iddialar ve deliller vardı.
Birileri gibi meseleyi Paralel Yapı'ya bağlayacak değilim. Lakin
Yüce Mahkeme'nin bu aceleci tavrına da bir anlam veremedim.
Şöyle ki...
Alınan karar usulen, yani teknik olarak yanlış. İç hukuk yolları
daha başlamamış. Tedbir amacıyla tutuklu bulunan sanıklar henüz
mahkeme huzuruna çıkarılmamış. Normal şartlarda zanlıların
yargılanması yapılacak, konu temyiz mahkemesine gidip sonuçlanacak
ve sonra Anayasa Mahkemesi'nin önüne gelecek.
Ama mahkeme bunları beklemeden, üstelik iç hukuk yolları sona eren
onca dava dosyası sırasını beklerken bu davaya öncelik
veriliyor!
Karar, Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliyesinden çok, vatan
hainleri ile teröristlerin elini güçlendirecek gibi görünüyor.
Zaten benim bu yazıyı yazma nedenim de budur.
Anayasa Mahkemesi aldığı bu kararla şu mesajı veriyor:
Gazetecilik kimliği altında ükenin milli ve manevi değerlerine
ihanet edebilirsiniz. Belli ülkeler adına ajanlık yapabilir, Milli
İstihbarat Teşkilatı'nın sırlarını deşifre edebilirsiniz.
TSK'yı katliamla suçlayabilir, PKK yı destekleyebilirsiniz.
"Kandil'dekiler öyle iyi çocuklar ki yere izmarit bile
atmıyorlar" diyerek onları methedebilirsiniz.
Bunları yaptığınız için kimse sizin kılınıza bile dokunamaz. Ha
olur da devlet bunları yaptınız diye sizi hapse atmaya çalışırsa
"hak ihlali" davası açtığınız an özgürsünüz.
Üstelik bunları yapmanın karşılığında 5 milyon lira tazminat ödülü
de kazanırsınız!
Sözün bittiği yerdeyiz!
Malını, canını, namusunu ve ülkesini korumak isteyenler hapislerde
çürürken; hırlısı, hırsızı tecavüzcüsü, mafyası, haini dışarılarda
dolaşıyor. Kravatlı terörist yardakçıları Meclis'te milletin
vergileriyle besleniyor, milletvekilleri ise teröristlerle kolkola
geziyor.
Her şey gözümüzün önünde yaşanıyor ama kimsenin kılı
kıpırdamıyor.
Şu saydıklarım Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin acizliğidir. Devleti
yönetenlerin "Aman Avrupa ne der?" düşüncesinin
bizi getirdiği son noktadır. Bu ülke iflas etmiştir. Boşuna şehit
veriyormuşuz.
Buraya kadarmış!
Anayasa Mahkemesi'nin bundan sonra yapacağı tek şey kalmıştır.
Güneydoğu'da yeni bir ülke isteyen vatan hainlerinin başvurularını
kabul edip, "Kürdistan'ı isteyenler hak ihlaline
uğramıştır" diye karar vermek.
Ben şu gariban ülkenin vatandaşı olan bir gazeteci olarak alınan bu
karara gücüm ölçüsünde isyan ediyorum ve edeceğim.
Jullian Assange sığındığı ülkede neden büyükelçilik binasından
kafasını çıkaramıyor? O ne yapmıştı? Can Dündar'ın yaptığı ile
arasında ne fark vardı söyler misiniz?
Edward Snowden neden Ameriya'ya geri dönemiyor. Dönerse hayatını
karartacak mahkeme kararları ile yüzleşecek.
Niye?
Çünkü ülkesine ihanet ettiği yönünde karar alınmış ve orada
"hak ihlali" diyen bir Anayasa Mahkemesi yok!
Can Dündar ve onun gibi düşünenler ABD'ye gidip böyle bir haber
yapsınlar da görelim. Ya da İkiz Kuleler'e uçakla çarpan
teröristlerin evine ABD senatosundan biri taziyeye gitsin, bakalım
ne oluyor?
Hasılı...
Bu çatal çömbelek karar, basın özgürlüğünün değil, ülkeye ve
millete ihanet özgürlüğünün meşrulaştırılmasıdır. Anayasa
Mahkemesi'nin bu yaptığı, ben ve benim gibi düşünenlerin gözünde
"halt ihlali"dir!
Lakin şu unutulmasın...
Ülkeye ve millete bu fenalığı yapanları herkes affetse de şehitler
affetmeyecek. Milletin yüreğinde temizlenmeyenler hayatlarının
sonuna kadar hain olarak anılacak.
Çünkü hainlik damgası mahkeme kararıyla
silinmez!