Haftanın Üç Kitabı
Abone olGölgesinde Mustafa Kemal'i Büyüten Kadın "Zübeyde Hanım"
Zübeyde Hanım, Sofularlı Feyzullah Ağa’nın güzel kızı. Aile kökleri
Yörük Türkmenlerinden. Resmi kayıtlarda “Evladı Fatihan” olarak
geçiyor…
Tarla görmüş, harman görmüş, yüreği genç yaşta acılar yaşamış bir
kadın…
Hayat anlayışı, vatan sevgisi, insan sevgisi, din anlayışı ortalama
bir Türk kadınınkinden farklı değil. Anne Ayşe Hanım çok dindar,
kızını da kendisi gibi dindar yetiştiriyor. Babası ‘Sofu’ ve ‘Hacı’
lakabını almış… Zübeyde Hanım da bu kültürde yetişiyor. 14 Yaşında
gelinlik giyiyor…
Kendisini rüyasında gören Ali Rıza Bey’le evlendiriliyor… 6 çocuk
annesi oluyor, ama üç çocuğunu daha anakuzusuyken toprağa veriyor…
Ali Rıza Bey’in vefatıyla, “Nerde Benim saadetim?” diye yakındığı
dönem başlayacaktır… Çok büyük sıkıntılar çeker… Aldığı dul maaş
yetmez…
Kardeşinin çiftliğine gidip gelmeye başlar…
Ama henüz yaşı gençtir, çocukları küçüktür…
Komşularının aracı olmasıyla yeni bir evlilik yapar…
Hayatı bundan sonra Balkan savaşlarına kadar böyle geçer…
Harp okulundan mezun olan Mustafa, her ay aldığı maaşı getirir
anasının avucuna sayar…
“Artık seni evlendireceğim” diye baskılar da bu dönemde başlar…
Zübeyde Hanım’ın, babasız kalan yavrularına karşı bir baba hissi
içinde olduğunu görüyoruz. İstanbul’da zor günler devam eder…
Ama en acı durağı Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’tan bir gün önceki
duygulu gecesidir…
Annesinin hayır duasını alarak yola çıkar… Öpüştükçe ağlaşırlar,
sarılırlar…
İki kızıyla kalır Şişli’de…
Evleri baskın yer, aranmak ister… Bir yandan vuslat, bir yandan
suçlanan bir evladı vardır… Her defasında “mürüvvetini göreyim
oğul” derken derdi Mustafa’nın mutluluğudur… Ama her defasında,
“Ben vatanımla izdivaçlıyım” cevabını alır…
Fikriye’ye gönül koyar, annesi engel olur… Saraylı, soylu bir kız
ister…
O, hayatının her anında oğlunun yanında ve en büyük koruyucusu
olmuştur.
Hasta yatağında kalkıp İzmir’e Latife Hanım’ı görmeye giderken de,
“Oğlum kiminle evlenecek, görmem lazım” düşüncesi vardır…
Görmüştür, tanımıştır Latife Hanım’ı…
Ve orada vefat etmiştir…
Mevlâna’nın halleri içerisinden belirlenen ‘bin bir’ilahi
birlikteliğe ait yansımalar, bu kitapta. Mevlâna’nın kendini aşarak
ulaştığı ilahi halleri ‘bin bir’ olarakdeğerlendiren Mevleviler,
Mevlâna’nın Allah’ın rızasını ‘bin bir’ türlü hâl ile elde ettiğine
kanaat getirmişler ve Mevlevi çile günlerini bu hâl durumuna göre
belirlemişlerdir.
Mevlâna’nın tüm çağlara hitap eden sözlerinden seçilerek
oluşturulmuş bu çalışmanın amacı, Mevlâna'yı bütünsel olarak
okuyamayanların ondan istifade etmelerini sağlamaktır. Bir fikirler
manzumesi, bir Mevlâna özeti de sayılabilir, “Bin Bir Mevlâna”.
Mevlâna’dan mümkün olduğunca çok yararlanılmasına imkan tanıyan
“Bin Bir Mevlâna”, insanlığın, sosyal ve ahlaki çıkmazları için
Mevlâna’nın evrensel hoşgörü içeren düşünce yapısının eteklerine
sıkıca tutunması gerektiğini ortaya koyuyor.
“Anadolu diyince aklıma ‘dört mevsim’ gelir. Yarısı sarı ve beyaz,
yarısı yeşil ve mavi. Anadolu deyince aklıma ‘mimar’ gelir. Yarısı
Selimiye, yarısı Ayasofya. Anadolu deyince aklıma ‘Halikarnas
Balıkçısı’gelir. Yarısı Ege, yarısı Akdeniz. Anadolu deyince aklıma
‘âşk’ gelir. Yarısı Yunus Emre, yarısı Mevlâna. Anadolu deyince
aklıma ‘biz’ gelir. Yarısı ‘sen’, yarısı ‘ben’...”
Ali Canip Olgunlu
Tablo bittiğinde Osman Hamdi başyapıtına
baktığını hemen anladı. Sonuçtan hayli memnundu. Ama resmi görenler
tabloda ne anlatıldığını anlamakta zorlanmışlardı. Birbirlerine
kaplumbağa terbiyecisi diye eski bir mesleğin olup olmadığını
soruyorlardı.
En okumuş yazmışlar bile böyle bir meslekten söz edildiğini hiç
duymamışlardı. Nerede çalışırlardı bu adamlar? Sirklerde mi? Yoksa
saray bahçesinde mi? Kimse bilmiyordu. Osman Hamdi de hayatı
boyunca kimsenin bilmediği meslekler yapmıştı. Ressam olmuştu en
başta. Sonra müze müdürü. Bir arkeolog. Ardından da güzel sanatlar
akademisi müdürü. Onun kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu
aslında!
Kaplumbağa Terbiyecisi, -Osman Hamdi Bey'in Romanı- çok çalışmış ve
bu topraklara aydınlama düşüncesinin tohumlarını serpmiş bir adamın
hayatını son derece açık ve akıcı bir dille anlatıyor.