Hadi Özışık '#ölmüş' diyenlere soruyor: Kiminle birlik olalım, 'yiğit'le mi yoksa 'eşeklerle' mi?
Abone olİnternethaber Yayın Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Hadi Özışık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için '#ölmüş' tagı altında 'aç köpek gibi kemik duasına çıkan'lara kolay bir soru sordu. Erdoğan'ın eserlerinin ortada olduğunu hatırlatan Hadi Özışık, "Yiğit ölür kalır eseri, eşek ölür kalır semeri" atasözünü hatırlatarak "Yiğitle bir olmak mı, yoksa eşekle mi?" diye sordu...
AK Parti 20 yıl önce bugün, Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde iktidar oldu. AK Parti yüzde 34’le tek başına iktidar olurken, CHP yüzde 19 oy almıştı. Halk Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye teveccüh göstermiş, DYP, ANAP, MHP, HADEP ve Cem Uzan’ın Genç Partisi’ni baraj altında bırakmıştı.
Tayyip Erdoğan zaferini “Ben sessiz çoğunluğun sesi, kimsesizlerin kimiyim” sözleriyle perçinlemişti. Halk Erdoğan’da karar kılmıştı ama, bir kesim bu zaferi içine sindirememiş, daha ilk günden itibaren “yıkım harekatı” başlatmıştı.
Askeri vesayetin hüküm sürdüğü Türkiye’de başbakan sıfatı ile Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına katılan Erdoğan “yıkım harekatı”nın temsilcileriyle çetin bir mücadele veriyordu. Asker direniyor, onların başarılı olması için mücadele eden siviller meydanlarda Cumhuriyet mitingleri düzenliyordu.
Yaşar Büyükanıt’ın başrol oynadığı 27 Nisan muhtırası... Genelkurmay’ın sitesinde yayımlanan bildiri sonrasında Yaşar Büyükanıt ortadan kaybolmuş, telefonlarına cevap vermiyordu. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, alışık olmadığımız bir tavır sergiledi ve E-muhtıraya karşı sert bir açıklama yaptı. Hükümetin açıklama yapacağını öğrenen Yaşar Büyükanıt her ne olduysa telefonunu açtı ve bulunduğu yerde telefonunun çekmediğini söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçmişteki siyasiler gibi şapkasını alıp gitmedi, Genelkurmay’ın 27 muhtırasına karşı dik durdu Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek adeta meydan okudu. Daha önce 4 askeri darbe ile sarsılan Türk demokrasisi 2007 yılındaki e-muhtıraya iktidarın karşı koymasıyla birlikte geri tepti.
Peki asker e-muhtıraya neden gerek duymuştu? Neydi onları rahatsız eden sebep?
AK Parti'nin adayının Abdullah Gül olacağı kulislere yansırken, özellikle askeri kesim, İslami kökenden gelmesi ve eşinin başörtülü olmasını gerekçe göstererek bu isme karşı çıkıyordu. E-muhtıraya karşı sert tavır sergileyen AK Parti iktidarı sürpriz bir çıkış daha yapmıştı; Türkiye Meclis'in aldığı karar sonucu 22 Temmuz 2007'de erken seçime gidiyordu.
Erdoğan bir kez daha halkı hakem tayin etmişti. Yapılan seçimlerde yüzde 46,6 oy alan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, 341 milletvekili ile yeniden tek başına iktidar oldu. Erdoğan’ın bu zaferi tabii ki karşı tarafı başka arayışlara itmişti.
Erdoğan’ın yeni zaferi karşısında çılgına dönmüşlerdi. Asker istediğini alamamış, halk Erdoğan’a sandıkta sahip çıkmıştı. Halkın tercihine boyun eğmek yerine, gazete küpürleriyle deliller oluşturup, AK Parti’yi kapatmaya kalkıştılar. AK Parti kapanırsa, Erdoğan siyasi yasaklı olacak ve Türkiye Erdoğan’dan kurtulacaktı.
Olmadı, istedikleri yine olmadı… Başarılı olamıyorlardı. Erdoğan’ı alaşağı edemiyorlardı ama geri adım da atmıyorlardı. Gezi ayaklanması, 17-25 süreci, Hendek terörü, 6-8 katliamı ve 15 Temmuz darbe girişimi… Hepsinde başarısız oldular ve Erdoğan’ı yıkamadılar. Geriye ne kaldı peki?
15 Temmuz gecesi Erdoğan’ı öldüremediler, oturduğu koltuğu kurşun yağmuruna tuttular. Öldürmeyen Allah öldürmüyor işte, bu milletin duasıyla ayakta duran Tayyip Erdoğan, bildiği yolda yürüyor, dik duruşundan taviz vermiyor…
Her şeyi denediler, Erdoğan’ın gitmesi için büyük yangınlar, sel felaketlerine umut bağladılar. Yangınlar oldu, ülkeyi sel aldı ama Erdoğan’a yine bir şey olmadı. Türkiye’yi hala Erdoğan yönetiyor; iç ve dış düşmanlarına rağmen yoluna devam ediyor.
FETÖ ve yol arkadaşları, kurtuluş reçetesine “ölüm” yazıyorlar artık. “Ölse de kurtulsak” diyorlar. “Ölmüş” hastagı ile twitter’da boy gösterdiler. Can Ataklı’nın FETÖ hesapları ile yaydığı “hasta” dedikodusunu bu sefer “ölmüş”e çevirdiler.
Elbette hepimiz öleceğiz. Tayyip Erdoğan da her canlı gibi ölümlü bir insan. Kimin ne zaman öleceğini Allah’tan başka kimse bilmez, bilemez. Vicdansız, şuursuz, alçak güruhun belirleyeceği bir şey değil ölüm. Tayyip Erdoğan’ı ölmeden öldürmek ancak insanlıktan nasiplenmeyenlerin yapacağı iştir.
Erdoğan’a en muhalif isimlerden olan Levent Gültekin’in dediği gibi, “Sandıkta yenemediğiniz adamın ölümünü istemek… hem sorunlu bir yaklaşım hem de farkında mısınız bilmiyorum ama zayıflığı, çaresizliği, siyasi beceriksizliği kabul etmektir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ölümünden medet uman zavallılar, havada uçuşan yalanlara rağmen, Fahrettin Altun’un Ankara’dan İstanbul’a geçen Erdoğan’ın bu görüntülerine rağmen, aşağılık yalanlarını sürdürüyorlar. Paris’te Makron’un finoluğunu yapan PKK’nın itlerinden biri de yalanını “AKP milletvekili ile az öncü konuştum” diyerek perçinliyor. Neymiş, Erdoğan şu anda yoğun bakımdaymış, kismi felç geçirmiş… Bu sefer çok ciddiymiş!
Erdoğan bu millete hizmet ederek tarih yazıyor, bunlar gece oturup dizi yazıyorlar. Gece gökten kemik yağmış olmalı ki, insanlıkları “ölmüş” o kimseler zırvalamaya, ölüm beklentisi içinde olmaya devam ediyor. Daha çok edecekler…
Tayyip Erdoğan her fani gibi elbette bu dünyadan göçüp gidecek. Ama Erdoğan göçse bile, yalanları havada uçuşanlar, onu diri diri mezara gömmek isteyenler, onu hep hatırlayacak. Çünkü nereye baksalar, Erdoğan’ın bir eseri ile karşılaşacaklar.
Ne demiş atalarımız…
Yiğit ölür kalır eseri. Eşşek ölür kalır semeri. Yiğitle bir olmak mı, yoksa eşşekle mi?
Azerbaycanlı bir kardeşimiz, bunlar için en anlamlı bir not düşmüş twitter’a…
Hergüne şükredip adım adım ölüme giden varlıklarız biz. Ölmeden “ölmüş” statüsü almış kalbi mühürlü vatan hainleri, ölseniz ne, yaşasanız ne fark eder?
Sözün üstüne söz söylemeyelim artık.
Hoşçakalın