Haçlı ruhu canlanıyor mu?

Avrupa’daki Müslümanlar, Hristiyanlara karşı ötekiler mi?

Ayla ÖZYURT aylaozyurt@internethaber.com

Avrupa’daki Müslümanlar, Hristiyanlara karşı ötekiler mi?

11 Eylül 2001 yılında Amerika’ya düzenlenen saldırılar İslamiyet’in terör, şiddet, köktencilik ve aşırılık ile anılmasına sebep olmuştur.

Ne yazık ki, bu saldırılardan sonra bir fobi oluştu. Bunun adı İslamofobiydi.

Geçmişten bu yana Haçlı seferleri nedenlerine de bakacak olursanız, Hristiyanlar ’’Müslümanlarla savaşmak en kutsal görevdir, bu savaşa katılanlar Cennet’e gideceklerdir’’ düşünceleriyle bu seferlere başlamıştır.

Şu su götürmez bir gerçektir ki; Hristiyan ve Müslüman savaşları her zaman olacaktır.

Aslında günümüzde de ’’gizli psikolojik Haçlı seferleri’’ yaşanmaktadır.

Bakınız;

Müslümanlar, Avrupa’da hiçbir zaman problem olmamışlardır.

Avrupa’lıların, Müslümanlara dair temcit pilavı gibi öne sürdükleri, kadın hakları, kadına şiddet, aslında kendi ülkelerinde de sık sık yaşanan fakat basında çok fazla yer almayan sıradan olaylardır.

Alman ve İngiliz erkeklerinin eşlerine şiddet uyguladığını istatistikler de göstermektedir.

Daha geçtiğimiz günlerde, eşinin Facebook’da yazdığı bir ileti yüzünden önce üç çocuğunu sonrasında eşini öldüren İngiliz erkeğine tanık olduk.

Yani demek oluyor ki; kıskançlık ve şiddet sadece İslam dininde olan ve bu dine mensup erkeklerin yaptığı bir eylem değildir.

Avrupa’da başörtüsü yasağı, minare yasağı ve son dönem ortaya çıkan sünnet yasağı artık bu konunun ciddi bir şekilde üstüne gidilmesi gerektiğini gösteriyor.

Bundan sonraki adım emin olunuz, Ramazan ayında oruç tutma yasağı olacaktır.

Çünkü; orucun iş verimini azalttığı düşünülmektedir.

İslamofobi, Avrupa’da adım adım yaptırımlara sebep olmakta ve kanımca gizliden bir din savaşı kendini göstermektedir.

Avrupa’da ev kiralarken dahi bazı ev sözleşmelerinde, sadece Hristiyan olmak şartıyla evin tutulabileceği maddesi vardır.

Yine aynı Avrupa’da bir işe başvuru yaptığınızda ve/ya bir ev kiralamak istediğinizde Müslümansanız ve isim/soy isminiz bunu çağrıştırıyorsa, kariyeriniz/statünüz ne olursa olsun her zaman ikinci sınıf/öteki olarak değerlendiriliyorsunuz.

Şansınız düşüyor, net.

Ondandır, Avrupa’da ünlü olmuş Türklerin televizyonlarda/yazılı basında ’’kendimi İsviçre’li gibi ve/ya Alman gibi hissediyorum’ diye beyanatlarda bulunması.

Bazı Türk’ler bu ayrımcılığa maruz kalmamak için isim/soy isim değişikliği dahi yapmaktadır.

İslam’a karşı korkunç bir önyargı, İslam dini dahilinde olan her bir şeyi yasaklama/bu dine mensup olanları aşağılama/hor görme/dışlama/yok etmeye ve asimile etmeye çalışmak vs. vs…

Neden bir dine ve onun mensubu olanlara karşı, topluca bir korku yaşanmaktadır?

Bu gerçekten bir korku mudur, yoksa daha büyük bir güç olarak görmenin verdiği savunma mekanizması mıdır?

Bu bizim için büyük bir sorun olduğu gibi Avrupa toplumu için de bir sorun olup, kesinlikle iyileştirilmesi gerekmektedir, ama nasıl ?

Tabii ters açıdan baktığımızda, Avrupa’da yaşayan Türk’ün İslam’ı çok iyi tanımadığı/tanıtamadığı, kendi içlerinde çok fazla bölünmeler yaşayan Türk kökenlilerin, kendi dinlerini ifade etmede sınıfta kaldıklarını görüyoruz.

Örneğin; Başörtüsü sorunsalı. Biz T.C. ve %99’u Müslüman bir ülkenin vatandaşları olarak başörtüsü polemiği yaşamıyor muyuz? Yaşıyoruz. Bu konuda ikiye bölünmedik mi? Bölündük.

İşte bu polemiği ve bölünmeyi bizler buradaki Avrupalılara da aksettiriyoruz.

Avrupalılar, başını örten bir kadın gördüklerinde mutlaka neden dolayı örttüğünü soruyorlar. Onların bekledikleri cevap, ’’eşim kıskanıyor’’ ve/ya ’’o istiyor’’ dur.

’Ben kendi isteğimle kapanıyorum’’ cevabı onları kesmez. Bu konuda büyük bir önyargıları vardır.

Bu sorunun cevabını hep farklı alırlar ve onlar inanmak istediklerine inanırlar.

Tek başörtüsü sorununda değil, birçok konuda dinimizle ilgili aynı sorulara farklı cevaplar alan Avrupalı, maalesef kendi inanmak istediğine inanıyor.

Avrupa’daki Müslümanlar dinlerini iyi tanıtamıyorlar. Bu bağlamda, bu konunun iyileştirilmesini istiyorsak, kesinlikle İslam’ın en iyi şekilde tanıtılması için elden gelen yapılmalıdır.

Avrupa kamuoyu, kurumları, medyası, bir bütün olarak bu endişenin realitesini sorgulamalıdır. Öyle ya ülkelerinde yoğunlukla yaşayan ve bir bütünün parçası olan Müslümanların tehdit olarak algılanması, korku unsuru olarak görülmesi, tedirginliğe yol açmaktadır.

İslamofobi’nin yaygınlaşması Avrupa’ da her zaman aşırı sağ hükümetlerin yükselişi olmuştur. Küçük bir köy partisi iken, yabancı/İslam düşmanlığını kullanarak iktidarda olan partiler var artık.

Bunlar sadece İslamofobi’den beslenerek yükselişe geçen partiler.

Popülist, muhafazakar politikacılar yaptıkları ve yapacaklarıyla günümüzde İslam karşıtlığını desteklemektedirler.

Can alıcı sorular şunlardır :

Avrupa gerçekten insan haklarını ön planda tutmakta mıdır?

Avrupa çok sesliliğe kulak vermekte midir?

Dini geleneklerin modernleşmesinden yana olan Avrupa, İslam’a bundan mı yüklenmektedir?

Köln eyaleti mahkemesinden çıkan sünnet yasağı kararı, ardından Zürih hastanesinde sünnetin durdurulması, İslam dinine yapılan bir yaptırım değil midir?

Alman Haber Ajansı (DPA) tarafından yapılan kamuoyu yoklamasında, ankete katılanların yüzde 45’i sünnetin yasaklanmasından yana ve yüzde 55’i alınacak bir kararın Almanya‘nın uluslararası alandaki imajına zarar vermeyeceği görüşünde.

Yani, halk hükümeti destekliyor.

Sevgili okur; sonuç olarak Avrupa’da ciddi bir İslamofobi kol gezmektedir.

Avrupa’daki Müslüman’ın kendini ifade etme eksikliğini/bölünmüşlüğünü çıkartacak olursak, bu büyük ölçüde İslam’ın siyasete alet olmasından kaynaklanmakta, ne yazık ki Avrupa’daki Müslümanlar ‘’ötekiler’’ olarak varlıklarını sürdürmektedirler.

Avrupa’da ciddi anlamda gizli Hristiyan/Müslüman savaşı yaşanmaktadır.

Haçlı seferleri, sonunda Hristiyanların İslam’ı daha yakından tanıma fırsatı olarak geçiyor tarihte.

Bakalım, bu gizli savaşın sonunda Avrupa, Avrupa’daki Müslümanları anlamak adına daha ne gibi yasaklar getirecek?