Hacı Bektaşın Fatiha Tefsiri
Abone olHacı Bektaş-ı Veli'nin "Fatiha Tefsiri" yirmi yıl sonra İngiltere'de bulundu
Sultan el-Hacı Bektâşü'l-Horasânî rahmetullâhi aleyh ol din
çerâğı, îmân nurınun bağı, erenlerün turağı, şöyle beyân kılur kim"
diye başlıyor .
Kayıp olduğu bilinen eser, yaklaşık yirmi yıl süren bir gayret
neticesinde İngiltere'de British Museum Library'de bulundu ve
Horasan Yayınları'nca okura sunuldu.
Fatiha Tefsiri, küçük hacimli bir eser olsa da hayatı sözlü gelenek
içinde belirsizliklere bürünen Hacı Bektaş-ı Veli'den kalma bir
kayıt olması hasebiyle önem taşıyor.
Hacı Bektaş-ı Velî'nin Makâlât, Besmele Tefsiri, Makâlât-ı Gaybiyye
ve Kelimât-ı Ayniyye, Şathiyye, Nasihatlar, Üssü'l-Hakika,
Kitâbü'l-Fevâid, Kırk Hadis gibi eserlerinin varlığı biliniyor. Bu
eserlerden en meşhur olanı Makâlât. Pek çok baskısı yapılan Makâlât
üzerinde ilk ciddi çalışma ise Prof. Dr. Esad Coşan tarafından
gerçekleştirilmişti. Baha Said, Fuad Köprülü, Esad Coşan, Bektaşî
Babası Turgut Koca, son Bektaşî dedebabalarından Bedri Noyan gibi
bu konularda araştırma yapan birçok isim, Hacı Bektaş'ın bir de
Fatiha Tefsiri'nin olduğu üzerinde ittifak ediyorlar.
Baha Said, Türk Yurdu'nda yayımlanan makalesinde Tire Hacı Necip
Paşa Kütüphanesi'nde mevcut olan ve kütüphaneyle birlikte yanan bu
eserin bir nüshasının Manisa'da Valide Camii Kütüphanesi'nde
bulunduğunu anlatmış. Halen Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapan Yard. Doç. Dr.
Hüseyin Özcan da üniversite eğitimi sırasında hocası Prof. Dr.
Abdurrahman Güzel'in teşvikleri ile Fatiha Tefsiri'ni araştırmaya
başlamış. 2007 yılında gittiği İngiltere'de yolunun düştüğü her
kütüphanede Fatiha Tefsiri'ni de aramış. En son British Museum
Library'de yazma eserleri incelerken Makâlât'la birlikte tefsirin
bir nüshasına rastlamış. Daha sonra 16 yapraklık bu eserin bir
nüshasına Süleymaniye Kütüphanesi'nde de ulaşmış.
Miraç'a atıfla başlıyor
Fatiha Tefsiri'nde, eserin Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki nüshasının
tıpkıbasımı, mevcut iki nüshasının transkripsiyonlu metinleri,
sadeleştirilmiş metni ve Hüseyin Özcan'ın Hacı Bektaş, Bektaşîlik
tarikatı ve Fatiha Tefsiri üzerine açıklamaları yer alıyor. Özcan,
Fatiha Tefsiri'nin Hacı Bektaş-ı Velî'nin bir başka eseri olan
Besmele Tefsiri'yle benzer özellikler taşıdığını söylüyor. Miraç
hadisesine atıf yapılarak başlayan her iki eserde üslup ve
kelimelerin yanı sıra anlatılan konular arasında da benzerlikler
mevcut.
"Kığır", "tamu", "uçmak", "dükelü", "kandan", "kulaguz", "kangı"
gibi eski Anadolu Türkçesine ait kelimelerin bol bol kullanıldığı
eser, dil ve üslup olarak Hacı Bektaş'ın yaşadığı 14. asırda kaleme
alındığı izlenimini veriyor. Hüseyin Özcan, bir akademisyen
titizliğiyle delillerini sıraladıktan sonra "Bu tarz eserler için
yaygın olan ihtiyat kaydını düşmekle birlikte Tefsir-i Fatiha
isimli eserin Hacı Bektaş-ı Velî'ye ait olduğunu söyleyebiliriz."
diyor.
Hacı Bektâş-ı Velî'nin Fatiha Tefsiri'nde anlatıldığına göre
Hazreti Peygamber (sas), Miraç Gecesi cehennemde dehşetli bir kuyu
görür. Cebrail Aleyhisselâm bu kuyunun Hak Teâlâ'nın nimetlerini
yiyip de dünyaya dalan, beş vakit namaz kılmayan kişilerin yeri
olduğunu söyler. Bu nakilden sonra namaz kılmanın ehemmiyetiyle
alâkalı bilgiler veriliyor ve iftitah tekbirinden başlayarak
namazda okunan Fatiha Sûresi'nin ayet ayet açıklaması yapılıyor.
Açıklamalar sırasında dikkat çeken bir husus da ayetlerin harf
sayıları ile okunduğunda alınacak ecir arasında münasebet
kurulması. Mesela, "Elhamdü"nün beş harf olduğu, kim bu beş harfi
okursa beş vakitteki noksanlarının bağışlanacağı söyleniyor.
Osmanlı Devleti'nin teessüsünden evvel Anadolu'ya gelen Hacı
Bektaş-ı Velî, Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî'nin talebesi Lokman
Perende tarafından yetiştirilmiş. Baba İlyas ve Baba İshak'la
görüştüğü, onların "Babai isyanı sebebiyle adımız çıktı" deyip bu
hizmeti kendisinden yürütmesini istedikleri de rivayet edilir.
Orhan Bey zamanında Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşunda dua ettiği,
Yeniçeri askerlerinin başlarına giydikleri börklerin arkasındaki
yatırmanın onun dua ederken sarkan yenini temsil ettiği rivayet
edilir. Bu itibarla Yeniçerilerin piri kabul edilmiş, Bektaşi
tarikatı ocakta her zaman bir Bektaşi babası ile temsil
edilmiş.
Hacı Bektaş'a nisbet olunan Bektaşilik tarikatı ise bugünkü
hüviyetiyle ikinci piri Balım Sultan zamanında şekillenmiş.
Tarikat, Osmanlı'nın kuruluş döneminde Anadolu'da ve Rumeli'de kısa
sürede yayılmış. Evliya Çelebi, Seyahatname'de pek çok Bektaşi
tekkesinden takdirle bahseder. Hurufi, Kalenderî, Haydarî gibi
batınî/heterodoks tarikat zümreleriyle kaynaşan tarikat zaman
içinde farklı bir renge bürünmüş. Prof. Dr. Mustafa Kara bu konuda
"Kendisine nispet edilen Bektaşilik tarikatının zaman içinde aldığı
renk ile pir arasında doğrudan ilgi kurmak zordur. Arapça Makâlât
isimli eseri de bunu göstermektedir." diyor. II. Mahmud döneminde
Yeniçeri ocağı lağvedilirken Bektaşi tarikatı de yasaklanmış. Bu
konuda fetva alındığında ve zamanın diğer tarikat şeyhlerinin fikri
sorulduğunda Hacı Bektaş-ı Velî'nin şahsiyetinin, yasaklanması
istenen Bektaşi tarikatından ayrı tutulması dikkat çekicidir.
Kültürümüz için büyük kazanç
Bektaşi dervişleri ve babaları kültür dünyamızda fıkralara konu
olan kalender meşrep, hazırcevap, nüktedan, pala bıyıkları, on iki
imamı temsil eden on iki dilimli taçları, boynunda teslim taşları,
dinin zahirî hükümlerine aldırmaz duruşları ile dikkat çeker.
Tarîk-i Nazenîn, Hüseyniye olarak da adlandırılan Bektaşiliğin, tek
renk mi olduğunu yoksa Vak'a-i Hayriye'den sonra resmî tarihe böyle
mi geçtiğini bilmiyoruz. Ancak kaynaklarda farklı Bektaşî
simalarına rastlamak mümkün. Meselâ Kethüdazade Mehmet Arif
Efendi'nin Osmanlı Hayatından Kesitler adıyla İnsan Yayınları'ndan
çıkan menakıbında bu tarz misaller mevcut.
Mehmed Şemseddin Efendi'nin Yadigâr-ı Şemsî'de anlattığı Bursa
Ramazan Baba Dergâhı şeyhi Süleyman Bey Baba da böyle bir sima.
Yaşlılığında camiye gidemediği için teravih kıldırması için imam
tutan, cuma namazlarını Emir Sultan'da kılan Süleyman Baba, son
senesinde muharrem ayında Hadikatü's-Suada okuttuktan sonra "Seneye
bu derviş Süleyman'ı duadan unutmayın" diyerek âleme veda etmiş.
Bektaşiliğin İçyüzü kitabının yazarı, Battal Gazi, Şeyh Şüca gibi
önemli Bektaşi dergâhlarının bulunduğu Eskişehir Bektaşilerinden M.
Tevfik Oytam, iddia edildiği gibi -en azından kendi yöresinde-
abdestten, namazdan uzak olmadıklarını; fakat Caferi mezhebince
kıldıkları namaz yadırganmasın diye, ayrıca ibadetin gizlenmesi
esas olduğundan ve Emeviler zamanındaki olaylar sebebiyle camilere
sıcak bakmadıklarından namazlarını gizli kıldıklarını anlatır.
Menkıbeler arkasında gizlenmiş hayatını ve şahsiyetini anlamak için
Fatiha Tefsiri gibi eserlerin bulunması ve bu eserlerin ilmin
ışığında değerlendirilmesi Hacı Bektaş-ı Velî'yi sevenler ve onu
merak edenler adına büyük kazanç olsa gerek.