Hac faciası Davutoğlu'ndan yeni açıklama
Abone olHac faciası sonrası Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan yeni açıklamalar geldi. Davutoğlu, 14 Türk hacıya halen ulaşılamadığını söyledi.
Hac faciası sonrası Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan yeni
açıklama geldi.
ABD seyahati öncesi Esenboğa Havalimanı'nda basın toplantısı
düzenleyen Davutoğlu, kutsal topraklardaki Türk hacılardan 14'üne
halen ulaşılamadığını açıkladı.
Hac faciasında Suudi Arabistan yönetiminin hatalı olduğu yönündeki
eleştirileri de değerlendiren Davutoğlu,"Şu anda önemli
olan bu acının telafi edilmesi yönünde, ümit ediyorum ki Suudi
Arabistan'da bunlardan tecrübeler çıkartıp gerekli adımları
atacaktır" dedi.
Davutoğlu'nun açıklamalarının satırbaşları şöyle:
HAC FACİASI
İslam dünyası bugün büyük bir hüzün içerisindedir. Biraz önce
Diyanet İşleri Başkanımızla tekrar konuştum. Daha önce zikredilen
18 ulaşılamayan hacımızdan 4'üne ulaşılmış. Şu anda ulaşılmak için
çaba sarf edilen 14 hacımız var. İnşallah onlara da sağ salim
ulaşmak imkanı hasıl olur.
SUUDİ YÖNETİMİNİN SORUMLULUĞU VAR MI?
Olayın acısını yaşıyoruz. Sayın Suudi Arabistan Kralı ve Prensine
taziyelerimizi ifade eden bir iki mesaj gönderildi. Şu anda
öncelikli konumuz bir an önce bu yaraların sarılması ve vefat
edenlerin kimliklerinin tespiti. Ancak tabi bu konuların basiretle
dirayetle ve soğuk kanlılıkla ele alınması lazım. Akademik
hayattayken, Hac organizasyonu nasıl daha iyi hale getirebilir diye
bir toplantı ve hacı birlikte yapmıştık. Bazı teklifleri o zaman da
gündeme getirmiştik. O raporu bizzat ben kaleme almıştım. O
zamandan beri hüzün duyduğum gelişmelerdir. Şu anda önemli olan bu
acının telafi edilmesi yönünde, ümit ediyorum ki Suudi Arabistan'da
bunlardan tecrübeler çıkartıp gerekli adımları atacaktır.
DAĞLICA ZİYARETİ
Bugün Dağlıca'da şehit düşen askerlerimizin de ait olduğu tümene
bir ziyaret gerçekleştirdim. Orada da askerlerimizle ve
korucularımızla bir arada öğlen birlikte olduk.
ABD ZİYARETİ
28 Eylül Pazartesi günü Obama'nın ev sahipliğinde, Barışı Koruma
Liderler Zirvesi'ne katılacağım. Özellikle çatışma bölgelerinde
emniyet ve askeri katkı sağladığımız alanlarda bilgi aktaracağım.
Yine Obama'nın ev sahipliğinde, terörle mücadele zirvesi, bu da
kısıtlı sayıda devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı,
derinlemesine bir görüş alışverişinin yapılacağı bir çalışma
olacak. Burada yapacağımız en temel vurgu da iyi terörist, kötü
terörist ayrımı olmaksızın, terörizmin her türlüsüne aynı
kararlılıkla mücadele zaruretini dile getireceğiz, bu bizim için
son derece önemli.
PKK TEPKİSİ
Çünkü maalesef, DEAŞ'a karşı gösterilen tepki Türkiye’de son iki ayda bir çok sivil ve emniyet görevlisi saldırıları yürüten PKK'ya karşı gösterilmiyor olabiliyor. Bizim için terörün ne dini ne de etnik kimliği olabilir. Teröre karşı bütün uluslararası toplumun aynı kararlılıkla mücadele etmesini dile getireceğim.
BM'DEKİ FİLİSTİN GÜNDEMİ
30 Eylül’de BM Zirvesi'ne hitap edeceğim. Mülteciler konusu,
Filisin konusu, Kudüs'te yaşanan gelişmeler üzerine, ülkemizin
perspektifini dile getireceğim. Burada özel gündeme de atıfta
bulunmak istiyorum, bu da İnşallah sayın Mahmud Abbas'tan sonra
konuşacağım. Daha sonra Filistin bayrağını göndere çekeceğiz. Bu
benim için çok anlamlı bir tören. Ancak hatırlayacağınız üzere 29
kasım 2012'de şahsen katılarak konuşma yaptığım oylamada, ezici bir
çoğunlukla Filistin gözlemci statüsü kazanmıştı. O gün Filistin
adına konuşan tek dışişleri bakanıydım ve salonda bir İsrail
Dışişleri Bakanı vardı, hayatımın en onurlu günlerinden biriydi.
Aynen şu ifadeleri kullanmıştım. "Uluslararası düzenden
bahsedeceksek, o zaman Filistin bayrağı bu bina önünde
dalgalandırılmalıdır. Filistin devletinin bayrağı BM'de
bayraklarımızla yan yana dalgalanana dek adalete ulaşmış
sayılmayacağız." Hamd olsun yoğun gayretlerimizle, bu zirvede
filistin bayrağı diğer bayraklarla eşit şekilde göndere
çekilecek.
DÜNYA LİDERLERİNE MÜLTECİ MEKTUBU
Sayın Obama, 27 AB üyesi ülkesi, Güney Kıbrıs'ın dışında kalan
ülkelere, BM Genel sekreteri, genel kurul başkanı, Avrupa Konseyi
Genel Sekrteri'ne yazdım. Daha kapsamlı olarak da tabi BM Genel
Kurulu'nda yapacağım konuşmada da bunu gündeme getireceğim.
Türkiye ABD ve AB arasında üçlü mekanizma teklifinde bulunduk.
Bunu daha önce Merkel’e söylemiştim. Böyle bir ortak mekanizma için
Türkiye olarak bir çalışma yaptık. Bir kağıt hazırlandı. Bunlar
hükümet başkanlarına iletildi. Dün sayın Çipras ile de bir görüşme
gerçekleştirdik. Hem tebriklerimi ilettim, o da Avrupa Zirvesi’nde
olduğundan hareketle, Türkiye ile Yunanistan’ın birlikte neler
yapabileceği konusunu ele aldık. Türkiye- Yunanistan -Almanya üçlü
çalışma teklifinde bulundu.
3 AYAKLI STRATEJİ
Temel itibariyle bu mektuplarda vurguladığımız husus şu. Üç ayaklı yeni stratejiye ihtiyaç var. Birinci ayak daha fazla mültecinin gelmesini engelleyecek adımlar. Üç yıldır uluslararası topluma çağrıda bulunuyoruz. Güvenlik bölge ihdas edilmeden bu soruna çözüm bulunamaz. Suriye halkı tatile gidelim diye bu yola çıkmadı. Eğer şehirleri bombalanmasaydı, hiçbir Suriyeli kardeşimiz yollara revan olmayacaktı. Daha sonra rejimin baskısı sonra DEAŞ’ın baskısı, PYD’nin baskısı… Kaçınılmaz şekilde Suriye halkı yola çıktı. Güvenli alan ihdas edilerek, Suriye’den gelenlerin orada tutulması. Maalesef muhataplarımız bu konuda Türkiye’nin kaygılarını göz ardı ettiler ve bugün kontrol edilemez bir noktaya geldi bu sorun. BM’de hiçbir adım atılmadı. Hiçbir daimi beş ülke ortak tavırda bir araya gelemedi. Halep’te, Şam’da daha yoğun çatışmalar başladığında çok daha fazla mülteci sınırlarımıza dayanabilir.
İkinci ayağı, şu anda mülteci durumunda olanların yönetimi. Bu konuda da şimdiye kadar Avrupa ve uluslararsı toplum temsilcileri sorunu Türkiye’nin omuzlarına terk ettiler. Türkiye ve diğer komşu ülkeler, 7,5 milyar doları aşkın Türkiye kendi imkanlarıyla bu kardeşlerimizi barındırmaya çalıştı. Güzel olan şu ki, Türkiye’nin fedakârlıkları daha görünür hale geldi. Şimdi bütün Avrupa ülkeleri türkiye ile beraber çalışma isteği içerisindeler.
Üçüncüsü ise, İnşallah bir gün barış Suriye’ye geldiğinde, bu mültecilerin dönüşü için de çabaların yapılması lazım. Aksi takdirde 1948’de Filistinli mülteciler gibi, dünyada seyrüsefer halinde olan 4-5 milyon Suriyeli, önümüzdeki 10 yılları geçirmek zorunda kalır. Filistinlilerin yaşadığı trajedinin Suriyelilerin yaşamaması için bir planlamanın şimdiden yapılması lazım. Gönderdiğimiz mektuplarda uluslararsı topluma bir davette bulunuyoruz. Bazı cevaplar gelmeye başladı olumlu anlamda, İnşallah önümüzdeki dönemde hem insani bir görev hem de mülteci baskısını azaltıcı anlamda bir siyasi görevi en iyi şekilde yerine getireceğimi ümit ediyorum.