Haburdan kan donduran itiraflar
Abone olDoğu'daki işkenceye bizzat tanık olmuş. 'İnsanlar canlı canlı kalorifer kazanında yakıldı, Hezil Çayı'na atıldı" diyor.
Güneydoğu'da TSK bünyesinde yıllarca tercümanlık yapan Yıldırım
Beğler, Habur sınır kapısındaki "ölüm tarlalarını"
ilk kez açıklayarak Ergenekon savcılarını göreve çağırdı.
Birçok kişinin kalorifer kazanlarında canlı canlı yakıldığını ve
bunlara şahit olduğunu savunan Beğler, bunun dışında, Özel
Kuvvetler tarafından infaz edilen yüzlerce kişinin
atıldığı ve gömüldüğü yerleri ilk kez açıkladı.
Beğler,faili meçhule kurban giden kayıp işadamları Halil Birlik ve
Mehmet Bilgiç'in gömüldükleri yerin yanı sıra en az 200 cesedin
gömüldüğü ve Hezil Çayı'na atıldığı dört ayrı noktayı anlattı.
AYAKLARINA TAŞ BAĞLANARAK HEZİL ÇAYINA
ATILDILAR
Yıldırım Beğler, "Yakılma haricinde, iple ya da taş bağlanarak bir yere atılanlar da vardı. Bildiğim bir yerde 100 kişi vardır en azından. Habur sınır kapısının yanında Hezil Çayı var. Burada 47. ve 48. köprüler bulunuyor. 47. Köprü Irak'tan girişler için, 48. Köprü ise Irak'a çıkış için kullanılan yol. İki köprü arasında bulunan bu noktaya (2. Bölük sınırları içinde yer alıyor), infaz edilen yüzlerce kişi, ayağına taş veya ağır bir şey bağlanarak atıldı. A. Astsubay ile Ş. Astsubay yapardı bu işi genelde." diyor.
EN AZ 100 CESEDİN KALINTISI VARDIR
En az 100 cesedin suya atıldığı bu noktayı, o dönemde çektirdiği
bir hatıra fotoğrafında Cihan'a gösteren Beğler, "cesetler
taş vs. ağırlıklarla atıldığı için birçok insan kalıntısının hâlâ o
civarda bulunabileceğine" vurgu yapıyor. Buraya çok sayıda
cesedin atıldığına kendisinin bizzat şahit olduğunu da ekleyen
Beğler, başka fotoğraflar da gösteriyor.
MAYIN DEĞİL CESET TARLASI: ATEŞALANI
Yıldırım Beğler'in iddialarına göre bölgede infaz edilenlerin
'gömüldüğü' en büyük alan, halk arasında "mayınlı"
olarak bilinen; ama 'temiz' bir bölge:
"Burası da yine 48. Köprü'nün 500-1000 metre berisinde, Hezil Çayı
ile Aktepe askeri bölgesinin arasında 'Ateşalanı'
denilen bir yer. Bu alanı herkes mayınlı bölge zanneder; ama mayın
yok normalde. Biz buranın mayınlarını temizledik ve mayınlı
bölge süsü verdik. Burada bir dere (Hezil çayının devamı
veya bir kolu) var. Bu derenin 20-30 metre üst kısmına da 80-90
kişi gömülmüştür. Adanalı A. Astsubay, geceleri buraya çok
kişi gömdü." Yıldırım Beğler, söz konusu bölgenin
krokisini de kabataslak çizdi.
MAK'IN CESETLERİ GÖMDÜĞÜ YER
Beğler, bunlara ek olarak 2. bölüğün yanındaki "Kapılı" askeri
bölgesine de çok sayıda cesedin gömüldüğünü iddia ediyor. 2.
bölüğün sağ tarafında bulunan 'Aktepe' ve solundaki 'Kapılı' askeri
alanlarını kapsayan bölgeyi genel olarak MAK'ın (Muharebe Arama
Kurtarma Birliği) kullandığını ifade eden Beğler,
"PKK'lı olsun, işadamı olsun, kim işkence edilip infaz
edilirse bu alana gömülüyordu. MAK'ın özel alanıydı
burası" diyor. TSK eski tercümanı Beğler, Silopi
çevresindeki zift tankerlerinin içine cesetlerin atıldığına da
şahitlik ettiğini savunuyor.
BİRLİK VE BİLGİÇ'İN CESETLERİ KOLAYCA BULUNABİLİR
İnfaz edileceklerin bazılarının isimlerinin
'yukarıdan' geldiğini, bazılarının da E.A.
ve Ergenekon tutuklusu L.G. tarafından yazıldığını savunan
Beğler, bu noktada kamuoyunda çokça gündeme gelen kayıp iki
kurbanın akıbetine açıklık getiriyor:
"Mesela Halil Birlik ile Mehmet Bilgiç isminde iki
Silopili işadamı vardı. Bunları Mete (L.G.) kendisi yaptı (İnfaz
listesine ekledi). Listemiz bilgisayarla yazılmıştı. (Listenin yer
aldığı kara kaplı ajandanın önünde çekilmiş fotoğrafını da
gösteriyor). Bu listenin altına Halil Birlik ve Mehmet
Bilgiç isimlerini el yazısıyla Mete Yüzbaşı yazmıştı.
Bu iki adama PKK'ya yardım ve yataklık yapmaktan infaz
kararı verildi. Onları 48. kapıdan aldım arabamla. Oraya
kadar ticari taksiyle gelmişler; ama taksiciyi almadım. Normalde
geride iz bırakmamak için taksiciyi de alıp onu da infaz etmemiz
gerekirdi. Taksicinin yeğeni benim arkadaşımdı, benim haber
elemanımdı; onun hatırı için taksiciyi almadım içeriye."
İKİ İŞADAMINI ORAYA GÖMDÜLER
Halil Birlik ve Mehmet Bilgiç'i L.G.'ye teslim ettiğini anlattıktan
sonra şöyle devam ediyor Yıldırım Beğler: "Sorguladılar, ondan
sonra A. Astsubay ile Ş. Başçavuş - bölüğün içinden Aktepe
Ateşalan'a giden toprak bir yol vardı - oraya götürüp bu
iki işadamını oraya gömdüler. Bunu da ilk kez size söylüyorum.
Halil Birlik ile Mehmet Bilgiç, Adanalı A. Astsubay ile Ş. Başçavuş
tarafından Ateşalan'da gömüldü. Orası araştırılırsa
bulunur; çünkü alan dar orada."
JİTEM'DE DE ÇALIŞTIM
Özel Kuvvetler bünyesindeki MAK haricinde, 1992-1995
yılları arasında Jandarma İstihbarat Teşkilatı'nda da çalıştığını
hatırlatıyor Yıldırım Beğler. O dönemde de birçok kanunsuzluğa
şahit olduğunu, Silopi'deki JİTEM elemanları tarafından insanların
kanunsuz bir şekilde sorgulanıp infaz edildiğini ve cesetlerin bir
yerlere gömüldüğünü anlatan Beğler, bu cinayetlerin failleri olarak
K. Astsubay, C. Uzman Çavuş, Y. Uzman Çavuş, korucu İ.T., S.T.,
S.D. ve K.S. isimlerini veriyor. Özellikle K.S.'nin tetikçilik
yaparak çok zenginleştiğini vurguluyor.
İSMİNİ ÇİZDİLER; SENİ BULURLAR!
Can güvenliği endişesiyle Norveç'e kaçtığını ve bu ülkeye
sığındığını aktaran Beğler, "Can güvenliğim olsa Türkiye'ye
dönerim. Türkiye daha rayına oturmadı. Otursun, ömrümün
sonuna kadar Türkiye'de yaşamak isterim." diyor. Türkiye'deyken
içerdeki arkadaşlarından bir Yarbay'ın kendisini arayarak,
'Senin isminin üzerini çizdiler! Çok yakın zamanda seni
bulurlar' dediğini ve bundan dolayı Norveç'e kaçtığını
anlatan Beğler, Ergenekon iddianamesine de referans vererek şöyle
devam ediyor:
"Eşim de özel kuvvetlerde çalışıyordu ve çok başarılıydı. Bana ve
eşime Ergenekon infaz emri vermiş! Buraya bile beni öldürmek için
bir astsubay göndermişler geçenlerde. Norveç polisi çok iyi koruyor
beni. Adam hâlâ ya Norveç'te ya da şimdilik İsveç'te kendini
unutturmaya çalışıyor."
ERGENEKON SAVCILARINA KONUŞMAYA HAZIRIM
Beğler, bölgede şahit olduğu birçok kanunsuzluğu
Şırnak'ta savcıya da anlatmış; ama sonuç alamamış: "Savcı dedi ki,
Sus sus, bunlar ortalığı karıştırır!"
Ergenekon'un üzerine aşamalı olarak gidilmesi gerektiğini düşünen
Beğler, "Eğer Ergenekon savcıları ifademi almak isterlerse her
zaman buna açığım; fakat ifade vermek için Türkiye'ye gidemem.
Türkiye beni şu anda koruyamaz." diyor.