Habertürk yazarı oyunu satıyor işte bedeli!
Abone olHabertürk gazetesi yazarı Damla Çeliktaban, bugünkü köşe yazısında partilerin seçim vaatlerini eleştirdi.
Siyasi partilerin 7 Haziran Genel Seçimleri için
açıkladığı seçim vaatleri Habertürk gazetesi yazarı Damla
Çeliktaban'ı kızdırdı.
"Oyumu satıyorum" başlıklı yazısından Çeliktaban,
"Liderler, meydanlarda, benim vergilerimle karşıladıkları
seçim kampanyaları sırasında oyumu satın almak için bana hep TL
vaat ediyorlar. Para mı istiyorum ben? Beni kim satın
alabilecek?" eleştirisinde bulundu.
Damla Çeliktaban'ın bugünkü yazısından satırbaşları şöyle:
"Liderler hiç durmadan konuşuyorlar bu ara... Farklıymış gibi
yapıyorlar ama neredeyse hepsi aynı dilden konuşuyor.
Cümlelerindeki rakamları ötekininkiyle değiştirsen hangi seçim
vaadinin kime ait olduğunu anlamaya imkân yok. Biri asgari ücret
1400 lira olacak diyor, diğeri dövizli askerliğin bedelini 6 binden
1000 Euro'ya düşüreceğini iddia ediyor.
Bir diğeri "Mazot 1.5 lira olacak" derken,
beriki emekli maaşını 1800 liraya yükseltiyor. Ayırt edebildiniz mi
hangi vaadi kim veriyor?
Bazıları bol keseden, bazıları biraz daha usturuplu sallıyor. Tüm
vaatler ekonomik olunca insan kendini ister istemez
"mal" gibi hissediyor. Mal denince yanlış
anlaşılmasın "alınıp satılabilen bir şey"
anlamında. Liderler, meydanlarda, benim vergilerimle karşıladıkları
seçim kampanyaları sırasında oyumu satın almak için bana hep TL
vaat ediyorlar. Para mı istiyorum ben? Beni kim satın
alabilecek?
Ben, 35 yaşında, bir çocuk annesi, okullar okumuş, ülkeler görmüş,
işi gücü olan, kimilerine göre beyaz Türk, kimilerine göre küçük
burjuva, kimilerine göre fikir işçisi, bu ülkenin genel halinden
bir lokma hallice bir kadınım. İstanbul'da doğup büyüdüm.
Kaça satılırım ben?
3 ALIP İKİ ÖDEMEK İSTİYORLAR!
Ben bu ülkeye, çalışmaya başladığım günden beri maaşım daha elime
geçmeden yarısını vergi olarak verdim. O meydanlara giderken
harcanan parayı, gerçekleşip gerçekleşmediğinin hesabı asla
sorulmayacak vaatlerin sıralandığı kampanyaları benim paramla
yapıyorlar ve bana vaat ettikleri şey yine TL. Hesapları belli;
süpermarketlerdeki kandırıkçı kampanyalar gibi üç alıp iki ödemek
istiyorlar! Aslında beni o kadarda çok önemsemiyorlar. Yalnızca yan
cepte durayım; ihtiyaç anında kullanılabileyim istiyorlar. Nereden
mi biliyorum? Hiçbiri bana hitap etmiyor konuşurken. Listelerine
aldıkları kadın adaylardan, gençlerden çelmek istiyorlar aklımı.
Çünkü benimle ilgili bildikleri bir tek şey varsa o da on yıllardır
süregelen köhne siyasetten çoktan sıtkımın sıyrıldığı...
Beni takmıyorlar ama ben yine de söyleyeceğim oyumu kaça
satacağımı; belki işleri düşer, belki 0.5 puana muhtaç olacaklarını
fark ederler de döndürürler bana yüzlerini. Körün taşı kelin başına
isabet eder belki; belli mi olur?
Özgürlük istiyorum ben; düşündüklerimi,
genelinkinden farklı olsa da barışçı bir yolla ifade edebilme ve
yargılanmama özgürlüğü...
Huzur istiyorum ben; oğlumun geleceğiyle ilgili
kaygılarım, her an "Bu ülkeyi bırakıp kaçmam mı
gerekecek" acaba diye B planlarım olmadan yaşamak
istiyorum elime kalan ortalama 30 yılı. Başıma bir iş gelirse
güvenebileceğim kurumlar istiyorum ben...
Adaletin, güvenliğin, kanunların kişilere göre değişken olmadığı,
herkes için aynı şekilde işlediği bir sistem istiyorum ben...
Kendim için en uygun bulduğum hayatı; kimseyi rahatsız etmeyecek
şekilde yaşamak ve bunun da devlet tarafından güvence altına
alınmasını istiyorum... (Demokrasi miydi bu?) Etiketlenmeden,
azınlık mıyım yoksa çoğunluk mu diye düşünmeden, savaşa girmeden,
geleceğim için endişelenmeden yaşamak istiyorum. En yüksek
mercileri tutmuş kişilerin durup dinlenmeden birbirlerine
sövmedikleri, ülkesinin doğal kaynaklarını tüketmeden, akıllıca
kullanan ve bu vesileyle de halkına hak ettiği refahı sağlayan bir
sistem istiyorum...
Bunların hepsi kaç para? İşte ben o bedele oyumu satışa
çıkarıyorum.
Sonuç olarak: "Peynir ekmek değil ama acı su bedava; kelle
fiyatına hürriyet, esirlik bedava; bedava yaşıyoruz,
bedava."