Hababam Sınıfı’nın Dilaver’i depremde ağır hasar alan evinde hayata yeniden başladı
Abone olMalatya’da yaşadığı 6 Şubat depremlerinin ardından Eskişehir’e yerleşen Hababam Sınıfı oyuncularından Dilaver Gür, hayat hikayesini anlattı.
Hababam Sınıfı serisinin ilk 3 filminde rol alan Dilaver Gür,
memleketi Malatya’da 6 Şubat depremlerine yakalandı. Depremlerde
evi ağır hasar alan ve ardından Eskişehir’de öğretmen olarak görev
yapan oğlunun yanına gelen Dilaver Gür, enkazdan kurtarabildiği
eşyaları ile kendisine yeni bir hayat kurdu. Gözü gibi sakındığı
Hababam Sınıfı’nın çekildiği yıllara ait fotoğrafları ve filmin
ardından düzenlenen etkinliklerde aldıkları ödülleri evinin
başköşesinde sergileyen Gür, Türk sinema tarihinde başyapıt
niteliğindeki eserde birlikte rol aldığı arkadaşlarının depremin
ardından kendisine maddi ve manevi anlamda büyük destek
gösterdiğini söyledi. Zaman zaman gözyaşlarını tutmakta güçlük
çeken Dilaver Gür, 48 yıl önce çekilen Hababam Sınıfı filmini
torununun dahi hala izlediğini belirterek, “Hababam Sınıfı’nın
yönetmeni filmin 50 yıl izleneceğini söylemişti” dedi.
“6 Şubat’ta İki depremi
bir arada yaşadık”
Kahramanmaraş merkezli depremleri Malatya’da yaşayan Dilaver Gür,
“6 Şubat bizim için bir dönüm noktası oldu. İki depremi bir arada
yaşadık. O iki deprem sonrası eşimin de ayağı kırıldı. Malatya'da
ki eksi 15 derece soğukta dışarıda kaldık. Okula sığınmıştık. Daha
sonra 8 kişilik aile ve akrabalarımızla kendi imkanlarımızla
Ankara'ya gittik. Hanımın tedavisi için hastaneye geçtik. İki ay
tedavisi sürdü. Oğlum Eskişehir'de öğretmen olarak görev yapıyor.
Onun vasıtasıyla burada kendimize bir yer arayışına girdik ve de
geldik bulunduğumuz eve yerleştik. Eskişehir hiç hayalimiz de
yoktu. İşte oğlumun burada olması bizi buralara getirdi. Güzel de
oldu. Eskişehir'i beğeniyorum. Burası hem büyükşehir hem küçük
şehir” dedi.
“Hababam Sınıfı’nın
yönetmeni filmin 50 yıl izleneceğini
söylemişti”
İstanbul’da üniversite okuduğu yıllarda gördüğü bir ilanla Hababam
Sınıfı kadrosuna katılan Gür, “1975 yılında ben İstanbul’da
mühendislik fakültesinde okuyordum. Bir ilan görmüştüm. Hababam
Sınıfı filmi çekileceği ve de öğrenci rolünde oynayabilecek kişiler
aranıyordu. Başvuru yapayım dedim. İstiklal Caddesi'nde Arzu
Film’in mekanına gittim. Orada baktım yüzlerce kişi film için
müracaata gelmiş. Bir ara dönmek istedim ama dedim ya bu kadar
gelmişken şansımızı deneyelim. Sıram geldi içeri girdim. Gözlerim
fal taşı gibi açıldı. Ertem Eğilmez, Halit Akçatepe, Adile Naşit,
Tarık Akan, Kemal Sunal, filmin senaristi Sadık Şendil, sekiz
kişilik bir jüri var. Soru soruyorlar, sen ona cevap veriyorsun.
Dışarı adresini bırakırsan sana dönüş yapılır dediler. Ben de
adresimi verdim. 15 gün sonra bir mektup geldi. Filmde oynamanız
kararlaştırılmıştır diyordu. Film setine 15 gün gittik, geldik. Hiç
çekim yapılmadı. Yönetmen Ertem Eğilmez, 15 gün üst kadroyla
bizleri kaynaştırmak için sete getirmiş. Yaklaşık 20 kişilik bir
öğrenci grubu vardı. Geri kalan da üst kadro ve öğretmenlerdi. 15
gün sonra Ertem Eğilmez, motor diyerek nasıl bir filmin olacağını
orada söyledi, “Öyle bir film çekeceğiz ki 50 yıl sonra yine bu
film seyredilecek” dedi” ifadelerini kullandı.
“Deprem sonrası bütün
Hababam Sınıfı ekibi maddi ve manevi destek
oldu”
Hababam Sınıfı kadrosundan hayatta olan oyuncularla neredeyse her
gün irtibat kurduklarını belirten Dilaver Gür, depremin ardından
rol arkadaşlarının kendisine maddi ve manevi destek sağladığını
söyledi. Gözyaşlarını tutmakta güçlük çekerek yaşadıklarını anlatan
Gür, “İlk defa da Hababam Sınıfı ekibi olarak 38 yıl sonra Malatya
Uluslararası Üçüncü Film Festivali'nde 2012 yılında bir araya
geldik. Hababam Sınıfı bizim için bir miras gibi. Bize babadan,
anadan bir veya farklı şey kalır. Bu da bana kalan ve çocuklarıma
bırakacağım en güzel bir miras diye düşünüyorum. Hababam Sınıfı’nda
bizim bir sloganımız vardı. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için
derdik. Ben bunu yaşadım. Gerçekten ben onu unutamam. Deprem
sonrası bütün Hababam Sınıfı ekibi, arkadaşlarımın hepsi aradı.
Maddi ve manevi yanımda oldular. Banka hesabıma bir sürü para
gelmiş. Ben bunu unutamam. Ben o arkadaşlarıma çok teşekkür
ediyorum. Arkadaşlarımızla devamlı da görüşüyoruz. Her sabah
kalktığımızda birbirimizden haberimiz olur. Ama bir de şu var.
Hayatında gerçeği, her yıl bir arkadaşımızı kaybediyoruz. Belli bir
yaş grubuna da geldik. İnşallah 2024 farklı olur diyelim” dedi.
“Herkes öğrencilik
hayatından kesitler bulduğu için hala
izleniyor”
Hababam Sınıfı Uyanıyor filminin sembollerinden olan kaçış planını
tahtaya çizen Dilaver Gür, 48 yıllık eserin hala izlenmesinden
dolayı hissettiği mutluluğu dile getirdi. Filmin içeriğinde siyasi
ve dini konuların bulunmamasının yanı sıra izleyenlerin kendi okul
yıllarından kesitler bulmasının izlenmeye devam etmesinde büyük pay
sahibi olduğunu belirten Dilaver Gür, “Herkes kendi hayatından bir
şeyler buluyor bu filmden. Yönetmenimizin “Öyle bir film yapacağız
ki 50 yıl sonra bu film izlenecek” demesini daha yeni yeni
anlıyorum. İnsanların haz alarak, zevk alarak izlediği, herkese
hitap eden bir film. Burada bir siyasi içerik yok, dini içerik yok.
Burada öğretmen, öğrenci, okul, veli ilişkileri işleniyor. Filmde
her ne kadar haylaz öğrenciler olarak gözüksek de yeri geldiğinde
öğretmenimize de arkadaşımıza da sahip çıkıyoruz. Yani sadece
yaramaz çocuklar değil, yeri geldiğinde her türlü gayret gösteren,
yardımsever öğrencilerdik. Herkes kendi öğrencilik hayatından,
geçmiş hayatından bir şeyler bulabiliyor. Şu anda 4’üncü kuşak
izliyor. Benim torunlarım da izliyor” dedi.
“Aldığımız ödüllerin bir
kısmı enkaz altında kaldı”
Kendi fotoğraf makinesi ile çektiği fotoğraflarla daha önce
görülmemiş bir Hababam Sınıfı arşivini elinde bulunduran Dilaver
Gür, geçtiğimiz yıllarda farklı etkinliklerde aldıkları ödüllerin
bir kısmının enkaz altında kaldığını belirtti. Kurtarabildiği diğer
ödüllerle kendisine bir köşe yapan Gür, şu ifadeleri kullandı:
“Deprem bizi baya etkiledi. Çok değişik, güzel ödüllerimiz
vardı.Depremden çıkarabildiğimi çıkarttım, kimi kırıldı, kimi işte
orada enkaz altında kaldı. Mesela ben yağlı boya da yapıyorum.
Malatya'da başlamıştım. İşte 2 tane tablomu çıkarabildim,
kurtarabildim. 10 taneye yakın tablom da orada enkaz altında
kaldı.”