Güzel'den medyaya ihtilal uyarısı
Abone olBu sözler Hasan Celal Güzel'e çok büyük bir gazetenin müdürü tarafından soruldu.. Celal, o karanlık günleri anlattı..
ASIL SİZ ÖZÜR DİLEMELİSİNİZ Polemiği sevmem. Lâkin, sözkonusu olay,
demokratik rejimin temeline dinamit koyacak ve toplumun huzurunu
bozacak kadar önemliyse, elbette gerçekleri ortaya çıkarmak
lâzımdır. Milliyet Gazetesi'nde, Gaziantep Öğretmenevi hakkındaki
haberin yalan olduğunu yazanlar "özür dilesinler" diyerek, benim de
içinde bulunduğum köşe yazarlarını hatâlı yazmakla suçluyorlar. Ben
de, cevaben, "Asıl siz özür dilemelisiniz" diyorum. Çünkü ortaya
çıkan yegâne gerçek, bu haberin yanlış ve provokatif olduğudur.
Olayı biliyorsunuz; iddiaya göre, göbeği açık giyinmiş diye bir
genç hanım Öğretmenevi'ne alınmamış. Ertesi gün "Bak kim geliyor"
manşeti altında, Öğretmenevi'ne alınmayan kişi kapıda beklerken,
Öğretmenevi'nden iriyarı çarşaflı bir hanım çıkıp geliyor. Yani,
haberde şu işleniyor: Siz, göbeği açık diyerek modern giyimli genç
bir kızı Öğretmenevi'ne almazken, çarşaflı bir kadını alıyorsunuz.
Yani siz mürteci ve yobazsınız!?... Bizler işin garabetini gösteren
yazılar yazıyoruz ve çarşaflı hanım üzerinde haklı şüphelerimizi
belirtiyoruz. Çünkü biz bu mizansenleri çok gördük. Nitekim, 26
Ocak 2000 tarihli bir gazetede Erzurum'da kayak yapan uydurma
çarşaflı kadınlar haberini hatırlayacaksınız. Sonunda çarşaflı
hanım bulunuyor ve "Öğretmenevi'nden çıkmadığı ve kestirme olduğu
için yanından geçtiği" anlaşılıyor. Yani, Milliyet'in, "Modern
hanımlar Öğretmenevi'ne alınmazken çarşaflı hanımlar Öğretmenevi'ne
girip çıkabiliyor" şeklindeki haberinin tümüyle gerçeklere aykırı
olduğu anlaşılıyor. Buna rağmen, ben Ertuğrul Özkök'ün uyarısı
üzerine çarşaflı kadın konusunda açıklama yayınlıyorum. Şimdi, bu
açık provokasyonun ortaya çıkması üzerine Milliyet'in özür
dilemesini bekliyorum. X X X Sevgili okuyucularım, "Yahu, işin
gücün yok mu, ne diye bu olayı ciddîye alıp kalem oynatıyorsun"
demesinler. Ben, 27 Mayıs'tan bu yana 44 yıldır aynı olayları
seyredip duruyorum. Hükûmetin YÖK Kanunu'nu TBMM'ye sevkinden
itibaren, Türkiye'de antidemokratik bir müdahale için düğmeye
basılmıştır. Deniz Baykal'ın gülerek söylediği gibi, DP, AP ve AK
Parti iktidarlarını kastederek, "Hâkimler, üniversite hocaları,
gençler ve medyayla tartışır, ondan sonra da giderler" senaryosu
sahneye konulmaya çalışılmaktadır. Ortada fol yok, yumurta yokken;
mevcut siyasî iktidar daha iki ay önceki seçimlerde halkın güvenini
artan bir oy oranı ile tazelemişken, dış politikada, ekonomide ve
demokratikleşmede önemli adımlar atılmışken; bir de bakıyorsunuz
bir "irtica fırtınası" estirilmeye çalışılıyor... YÖK Kanunu'na
itirazlarınız olabilir; Hükûmetin zaman ayarlamasını iyi
yapmadığını düşünebilirsiniz ya da Kanunu hiç bir yönüyle
beğenmeyebilirsiniz. Ancak, bütün bunlar size, ülkede darbe havası
estirme hakkını verir mi? X X X Salim kafayla düşünüldüğünde,
Türkiye'de AK Parti İktidarı'nın "lâikliğe aykırı" irticâî
mahiyetteki hangi icraatını gösterebilirsiniz? İşte bu noktada,
gerçekten demokrasiye inanıyorlarsa, basın-yayın kuruluşlarına
büyük bir sorumluluk düşüyor. Bir takım medya mensuplarına "bazı
mahfillerde" hangi telkinde bulunulursa bulunulsun, Türkiye'yi
antidemokratik bir darbe rejimine götürecek ortamı körüklemek,
sadece mevcut siyasî iktidara değil, herkese zarar verecektir. X X
X 12 Eylül sonrasında, 6 Kasım Genel Seçimlerinde ANAP tek başına
iktidara geldiğinde, 13 Aralık günü Başbakanlık Müsteşarı olmuştum.
Büyük bir gazetenin haber müdürü beni telefonla arayarak, "Efendim,
biz hergün haber konusunda Genelkurmay'ın önceden iznini alırdık.
Bugün, 'artık karışmadıklarını' söylediler. Kimden izin alacağız?"
diye sormuştu. Ben de, kimseden izin almalarına lüzum kalmadığını,
istediklerini serbestçe yazabileceklerini söylemiştim. Şimdi, medya
mensuplarına soruyorum: Tekrar o günlere dönmek ister misiniz?
Türkiye, saçma sapan "irtica masalları"yla bir darbe ortamına
sürüklenirse, basın-yayınımızın "güzîde" temsilcileri, anlı şanlı
yazarlarımız, çizerlerimiz bundan ne kazanacaklar? 2004 yılının hür
demokrat, liberal dünyasında, demokratik Türkiye'nin itibarlı medya
mensupları olmak yerine; üçüncü sınıf bir dikta rejiminin
direktifiyle çalışan, ezik büzük, boynu bükük, haysiyeti zedelenmiş
mikrofonları, kalemleri olmak hoşlarına gidecek mi? Nazlı Ilıcak
ile bana göre hava hoş... Darbeden sonra alıp götürüleceğimiz
hücrelerde sizlerin hâlinizi düşünüp üzüleceğiz. Lâkin sizler,
kendi ellerinizle sebep olduğunuz darbe cehenneminin figüranları
olmaya devam edeceksiniz... X X X Arkadaşlar, dost acı söyler,
aklınızı başınıza toplayınız. İçinize sindiremediğiniz
İmam-Hatipliler ve başörtülüler, en az yüzyıl geriye götürülmüş bir
Türkiye'nin vatandaşı olarak yaşamaktan çok daha iyidir.