Güven'den, Mağden'e sert eleştiri
Abone olSon günlerde yoğun tartışmalara sahne olan 'Türkiyelilik' kavramı, yazarları da birbirine düşürdü. Erdal Güven'in, Mağden hakkındaki sert yazısı bunun ciddi kanıtı....
H.O.Tercüman Gazetesi'nin yazarı Erdal Güven, Birgün yazarı Reha
Mağden'in 'Türkiyelilik' sözlerini kabul edilmez olarak görüyor.
Güven, Mağden'in yıllar önce Turgut Özal'la yaptığı bir röportajı
bugün açıklayarak düşüncesinin meşruiyetini sağlamasının ardındaki
niyeti sorguluyor. İşte, Güven'in o eleştirilerini Mağden'e
yönelttiği yazısı:
SON günlerde bazı kesimler Türk olduklarını söylemekten
kaçınıyorlar. Yok efendim Türk değillermiş, Türkiyeliymişler. Üst
kimlik olarak Türklüğü kabul edemezlermiş. Türkler Türkiye'de
azınlıkları eziyorlarmış... mış mış mış...
Ne demek şimdi tüm bunlar? Bazıları Türkiye'de eski yaraları tekrar
kaşımak istiyor. Mesela, Birgün gazetesi yazarlarından Reha Mağden,
ortaya bir Anadolu Cumhuriyeti kavramı atıyor. Bu kavramı ortaya
atarken de kendi düşüncesi olduğunu söylemiyor. Konuyu 12 sene önce
Özal'ın dile getirdiğini belirtiyor.
Mağden, 12 yıl önce çalıştığı gazete adına, Cumhurbaşkanı Özal ile
bir röportaj yapmış ve Özal bu röportaj sırasında Kürtler'e
tanınacak olan hakları sıralarken kayıt cihazını kapattırıp,
'Türkiye'nin adı Anadolu Cumhuriyeti olsaydı, bugün yaşadıklarımızı
yaşar mıydık?' demiş. Yani, Anadolu Cumhuriyeti kavramını
önermiş.
Reha Mağden bu kadar önemli bir konuyu açıklamak için niçin 12 yıl
bekledi? Acaba Özal gerçekten tam olarak bunu mu söyledi? Yoksa,
geçen 12 yılda bazı şeyler hafızalardan silindi de, yerine başka
şeyler mi geldi?
Adına ister iyi niyet, ister kötü niyet; ne derseniz deyin,10 yıl
önce ölmüş bir devlet adamının, ölümünden iki yıl önce yapılan bir
röportaj, 12 yıl sonra yayınlanmaz. Bu, gazetecilik ahlakına
sığmaz. Kaldı ki, böylesine önemli bir konunun, Türk üst kimliğinin
tartışıldığı günlerde ortaya atılması da oldukça ilginç.
Benim de yıllar önce yaptığım röportajlarda, bana kalması kaydıyla
söylenen onlarca şey var. Rahmetli Eşref Bitlis ile yaptığım
röportajlarda, gelecekte yazılacak haberlere altyapı sağlamak üzere
anlattığı o kadar çok şey var ki... Ama onları bana yazılmamak
kaydıyla söylediği için, bugün benim açıklamaya yetkim yok.
Röportajı veren insan sağ olsaydı, belki izin alıp yazabilirdim.
İzin almadan yazdığımı farz edin, onun da cevap hakkını kullanma
şansı olurdu. Peki ya şimdi... Özal öleli seneler olmuş... Röportaj
sırasında odada kimse yok, kayıt cihazları kapalı, sadece bir
gazetecinin iddiaları...
Doğru veya yanlış olduğunu iddia etmiyorum. Ama benim için hiçbir
ciddiyeti yok. Ben olayın kasıtlı olarak, bugün gündeme
getirildiğine inanıyorum. O kastın altında neler saklı, onu da
ilerdeki günlerde göreceğiz.
Üst kimlik, alt kimlik, ne derseniz deyin, bunların tamamı
Türkiye'yi bölmeye çalışanların oynadıkları oyunun hamleleridir.
Siz siz olun Türk'üm, doğruyum, çalışkanım demekten utanmayın.
Türklük, doğruluk ve çalışkanlık bir araya geldiğinde neler oluyor,
herkes o zaman görsün...
Avrupa'nın istekleri şimdi ortaya çıkmadı
BEN bu siyaset bilimcileri ve dış politika uzmanlarını
anlayamıyorum... Avrupa'nın AB üyeliği koşuluna bağlı dayatmaları
sanki bugün ortaya çıkmış gibi, herkes bir feryat figan...
Türkiye'nin bugün AB karşısındaki kaldığı durum yıllar öncesinden
belli... Türkiye, sadece AKP iktidarı döneminde AB'ye bu kadar
meraklı olmadı... Ondan önceki iktidarlar da, AB için her denileni
yapmaya hazır bir politika izledi.
Burada AB politikalarını ve bunlar karşısında Türkiye'nin içine
düştüğü durumu anlatırken, eleştiri oklarımıza sürekli AKP iktidarı
hedef oluyor. Gerçi onları savunmuyorum ama bundan önceki
iktidarlar da en az onlar kadar hatalı.
Hepimiz önümüze gelen sorunları çözmek yerine, bir sonraya
erteliyoruz. Tabii iç siyasi dengeler nedeniyle zamanında
çözülemeyen birçok sorun, aradan geçen zaman içerisinde iyice
çözümsüz bir hal alıyor. O zaman da radikal kararlar alınması
gerekiyor. Eh, iç siyasi dengeler gözetilmeden, Türkiye'de
siyasetçilerin sadece vatan ve millet çıkarı için karar aldıkları,
şimdiye kadar çok görülmediği için de, bu tür durumlarda alınan
kararlar hep Türkiye'nin aleyhine oluyor.
Şimdi ülkenin içine düştüğü durum da aynen böyle. AB üyeliği artık
Türkiye'nin üniter yapısını tehdit eder duruma geldi. Avrupalı
sözde dostlarımız, talepleriyle Türkiye'yi bölünmenin eşiğine kadar
getirdiler. Şimdi radikal kararlar alma zamanı. Ama inanın eğer
popülist politikalar göz önüne alınır, iç siyasi dengeler
gözetilmeye çalışılırsa, bu radikal kararlar, vatan ve millet için
çok da hayırlı olmaz.
Yuh olsun sana!..
İZMİR Foça'daki bir plajda güneşlenen turiste tecavüz etmeye
kalkışan Halil C. yakalanınca polise, 'Bana gülümseyince, ben de
beni istedi zannettim. Yanına yatayım mı diye sordum. O da yes
dedi. Ama öpmek isteyince reddetti. Ben de şaka olsun diye bıçak
çıkardım, yanlışlıkla boğazına battı' demiş.
Eh bu açıklamaya 'yuh olsun sana' denir. Bir kere olayın neresi
doğru, tespit edemedim. Her şey yanlış! Plajda kendi halinde
güneşlenen, tanımadığın, dilini bilmediğin bir kadın, niye öpülmeye
kalkılır? Hadi içinden geldi, öpmek istedin, diyelim. Öpülmek
istenmeyen kadına, niçin şaka olsun diye bıçak çıkarılır? Hadi
dilini bilmiyordu, belindeki bıçağı gösterip, kızı yemeğe davet
etmek istedi, diyelim. Peki kızın boğazı neden bıçağa o kadar yakın
geldi?
Bu kadar saçma bir açıklama karşısında, ben bile daha fazla
saçmalayamadım. Adam resmen kıza tecavüze kalkmış, sonra da
yakalanınca kendini haklı göstermeye çalışıyor. Utanmaz...
YAZI:H.O.TERCÜMAN