Gürtuna, GP'ye mi geçiyor?
Abone olİstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Sabah'a verdiği beyanatta Genç Parti'den teklif aldığını doğruladı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna bir partiye üye
olmadığı için büyük problemler yaşıyor. Özellikle hükümetten gelen
ödenek kesintileri moralini bozuyor. Biz tam röportaja
başladığımızda yine bu yönde bir haber geldi. Başkan ''Hayırlısı
olsun'' dedikten sonra bana döndü ve gülümsemeye çalıştı.
Sorularıma cevap verirken düşünceli ve üzgündü, aklı da, haklı
olarak başka yerdeydi. -Her partiye aynı mesafede duruyorsunuz.
Kendinizi yakın hissettiğiniz bir parti yok mu? -Partiler kişisel
ve sosyal açıdan ülkemizin kurumları. Tabii bir de yakın
dostlarımız var daha sıcak olduğumuz. Onlarla zamanında yakın
ilişkiler kurmuşuz, psikolojik olarak farklı hissediyoruz. Örneğin
ben telefon açıyorum, karşımdaki tanıdıksa işim daha çabuk
halloluyor. Dolayısıyla ben telefon ettiğim kişiye daha yakın,
sıcak duygular hissedebiliyorum. PARTİSİZ OLMAK ÇOK ZOR * Belediye
seçimlerine kadar herhalde partinize karar vereceksiniz... -Tabii
vereceğim ama gönlümden ''Keşke seçimler bağımsız olsa'' diye
geçiyor. Bir ara muhtarlar bağımsız seçilirdi, bizde de öyle olsa
ne iyi olur. * Niye bu bağımsızlık özlemi? -Özlem diyemem ama
herkese aynı miktarda hizmet götürme anlamında dedim. İnsanları çok
seviyorum, hangi partide oldukları önemli değil. Bir insan vatan
haini değilse, yurdunu ve milletini seviyorsa o insan benim için
kıymetlidir. Görüşlerin farklı olmasının hiçbir mahsuru yoktur.
Aksine karşıt görüşlerin olması yanlısıyım. Kurşun asker, yani tek
tip insan üretmekle uygarlıklar yaratamazsınız. * Genç Parti'den
size teklif geldiği söyleniyor. -Her partiyle görüştüğüm gibi
onlarla da görüştüm ama öyle resmi bir teklif yok. Ara sıra bütün
partilerle bir araya geliyoruz sosyal toplantılarda, yemeklerde. *
Bağımsız olmanın dezavantajları yok mu? -Kolayı da var zoru da var.
Tabii herkes istiyor ki İstanbul Belediye Başkanı kendisinden
olsun. Kolay tarafı herkesle eşit derecede yakınlık kurmak. Ben
böyle hissediyorum ama bazen karşımdakiler aynısını hissetmiyorlar.
Türkiye'de mutlaka bir kategorize etme kültürü var. * Bir
röportajınızda sizi bağlayanların teftişler ve soruşturmalar
olduğunu söylemiştiniz. Bu durum devam ediyor mu? -İyi niyetli,
normal, düzgün yapılan teftişleri ben zaten istiyorum çünkü gelen
müfettişlerin bir çoğu işini iyi bilen, yol gösterici insanlar.
Eğer olay teftiş boyutundan çıkıp, suçlu ve suç üretme gibi bir
platforma dönüştürülürse rahatsız oluyorum. Bürokrasimiz çok ciddi
bir şekilde taciz edilince ekibimiz çalışamaz hale geliyor. Peki bu
ne demek? İstanbul'un işlerinin aksaması demek. Geçmişte böyle
şeyler yaşadık, inşallah bir daha yaşamayız. YILMIYORUM, KÜSMÜYORUM
* Hiçbir partiden olmamanız hükümetle ilişkilerinizi nasıl
etkiliyor? Yani ödenek vs... -Biz İstanbul'un işlerinin aksamaması
için her şeyi yapıyoruz. İnanılmaz şeyler başardık. Örneğin 21 bin
kilometre altyapı yapmışız. İnsanlar artık çok çalıştığımız için
şikayet etmeye başladılar. Aslında göz boyama yoluna gider, alt
yapı yerine hep üste bir şeyler inşa ederdik ama bana ve ekibime bu
yakışmaz çünkü kentin sorunlarını biliyoruz, çözümlerini de
gerçekleştiriyoruz. Ve şimdi sorunuza geliyorum çok zor şartlarda
çalışıyoruz. Örneğin ben 5 yıldır teknik kadro alamadım. * Neden?
-Ankara'dan çıkmıyor. Deprem oldu, inşaatları kontrol etmemiz lazım
ama teknik ekibimiz yok. * Siz Ak Parti'den değilsiniz diye mi?
-Hükümete bağlı bir şey bu. Ankara'da uzun süreden beri zor şeylere
karşı güvensizlik başlamış. Herkes yanlış yapar, herkes hırsızdır
diye bir anlayış var. Aslında yaşadığımız sadece belediyelerde
değil devlet bürokrasisinde de öyle. İnsanları imza atamaz hale
getirdiler. Bir kadro alacağız başbakanlıktan imzanın çıkması 4-5
bakanlıktan geçiyor. İşlerin daha pratik hale getirilmesi lazım.
Gelirlerimiz habire daraltılıyor, kesiliyor. Yine de işler yürüyor.
* Gelirleriniz nasıl daraltılıyor? -Hem reel ekonomi daralmasından
gelen durum var hem de hükümet eski borçları sürekli kesiyor. 15
yıl öncenin borçlarının hepsini birden ödememizi istediler. 1,5
milyar $ borç ödedim. * Her belediyeye böyle mi davranılıyor?
-Hayır özellikle bize maalesef. Geçtiğimiz yıl, Ocak ayında
gelirlerimizin yüzde 60'ını kesen bir kanunu gece yarısı
çıkardılar. Buna rağmen yılmıyoruz, küsmüyoruz. * İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı bu kadar önemli bir koltuk mu?
-Elbette. Çok önemli bir konum. Buradaki olay kim, bu belediyeyi
elde etmişse mensup olduğu parti önemli bir güç edinmiş oluyor.
Onun için ''Benim partimden değilse yıpransın'' anlayışı egemen
oluyor. Bunun bitmesi lazım.Beni bunların hiç biri ilgilendirmiyor
çünkü benden olan iyidir diğeri kötü anlayışını kabul etmem mümkün
değil. Demokrasi lafla olmaz. Seçilenlere destek olmak gerekir.
Seçilen belediye başkanı veya hükümet partizanlık yapmamalıdır. *
Siz bu sıkıntılarınızı yeni hükümete anlattınız mı? -Bir miktar
aktardık tabii. Yeni hükümetin gündemi çok yoğun. Hükümette olduğu
gibi iş dünyasında da her şey buzdolabına konmuş gibi. Her şey
savaş sonrasına bırakılıyor. * Sizin Erbakan ile olan iyi
ilişkilerinizden ötürü AK Parti iktidarıyla sıcak olamadığınız
söylentiler arasında. Örneğin Erbakan'ın oğlunun düğününe siz de
davetliydiniz. -Ben insanlarla dostluk duygusunun her zaman geçerli
olduğunu düşünüyorum. Bir insanla siyasal olarak farklılaşmak
onunla görüşmemek demek değildir. Nezaket çerçevesinde ilişkiler
yürütülmeli. * Bugünlerde sizi her yerde sizi görüyoruz,
bilboardlar, televizyon vs... Nereden çıktı bu reklam filmi?
-Lütfen reklam filmi demeyin. O film İstanbullu olma, kentine sahip
çıkma bilincinin bir aşamasıdır. Diğer bütün çalışmalarımızla
birlikte yeni bir uygulamaya başlıyoruz. İstanbul'da herkes hala
birbirine ''Nerelisin?'' diye soruyor. Bunu değiştireceğiz. * Bu
filmde oynamak aklınıza nereden geldi? -Birinin bunu yapması
lazımdı. Orada ismi hiç bilinmeyen bir vatandaş oynatılabilirdi ya
da ünlü bir sanatçı. Sanatçı onu role dökecekti, vatandaş yeterince
etkili olmayabilirdi ve arkadaşlar beni düşünmüşler. Hem vatandaş
bazında, hem fonksiyonel hem de natürel oldu bizim film. DOĞAYI
SEVERİM * Nasıl bir tecrübe? -Doğrusu zor değil çünkü yaşadığım
hisleri orada da yansıtıyorum, rol yapmıyorum. Ben bitkilerle
konuşurum, hayvanlar önemlidir, doğayı çok severim. Orada daha
fazlasını aktarabilirdim ama rol gibi gözükecek, yapmacık olacak
diye yapmadım. * Gelelim 550 eser projenizin ana fikrine çünkü
detayları her tarafta anlatıyorsunuz. -Asıl hedefimiz 2023
konsepti. ''İstanbul'u nasıl görmek istiyoruz?'' sorusu üzerinde
duruyoruz. 550 Eser projesi bunun için bir adım. * Peki nasıl karar
veriyorsunuz İstanbul'un nasıl olması gerektiğine? Her görüşten
insandan fikir alıyor musunuz? - Ciddi bir sosyolojik ve teknik
araştırma yaptırıyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılında sorunları
bitmiş lider bir kent göreceğiz. * Hayatımızda neler kolaylaşacak?
-Bir kere İstanbul'un rutin yaşanan bütün problemleri ortadan
kalkacak. ''İlkokulda arkadaşlarım bana Heredot derlerdi'' İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı tarihe son derece meraklı, evde
çocuklarına hikayeler anlatıyor. * İstanbul sizin için ne ifade
ediyor? -Benim için kızıl elma. Vuslatına bile doyulmayan bir
sevgili. Ara sıra Yahya Kemal'den sonra en çok ben bu şehri
seviyorum diye kendime paye çıkarıyorum. Bu kent tarihten gelen ama
eskinin yanında yeniyi de barındıran bir yer. Müthiş dinamik bir
yapısı var. Dünyada bir çok şehri haritadan silseniz, bir şey fark
etmez ama İstanbul silinse insanlık tarihi kaybeder. İstanbul
sadece burada yaşayanlar için değil tüm insanlık için önemli. İşte
bu yüzden buraya hizmet ederken müthiş keyif duyuyorum. * Bu
sevginiz tarih merakınızdan mı geliyor? -Tabii. Ben amatör bir
tarihçiyim diyebilirim. Araştırmalarım oldu ve uzun uzun tarih
okudum. Tarih severken İstanbul'u sevmemek mümkün mü? * Size okul
arkadaşlarınız ''Heredot'' derlermiş. Televizyonda Hasan Kaçan'ın
canlandırdığı ''Heredot'' gibi, siz de çevrenize esprili hikayeler
anlatıyor musunuz? -Nereden biliyorsunuz bunu? Çok ilginç allah
allah, kimse bilmez ki bunu. İlkokulda arkadaşlarım bana bu adı
takmışlardı. Ben de hikayeler anlatırım çevreme yakın tarih
hakkında. Kronolojik tarih çok fevkalade şaşırıyor, çocuklarımın
günlük olarak okuduğu derste ben detaylara inebiliyorum. Onların da
hoşuna gidiyor. Tarih bilgisi son derece önemlidir. Eşim ve ben
birbirimizi kabulleniriz * Eşinizin çok konuşulan bir röportajında
''Sadece eşimin adıyla anılmak istemem'' gibi iddialı cümleleri
vardı. Lafının nereye gittiğini bilen, son derece hırslı ve güçlü
bir kadın imajı bıraktı bende. Zor değil mi böyle bir kadınla
yaşamak? -Kolay değil tabii. Bizim evde demokrasi var. Bir karar
verilecekse herkes kendi kararını verebilir ama neticesine de
katlanır. Prensibimiz bu. Onun için de hiç kimse kolay karar
veremiyor zaten. Bizim evde çocuklar da dahil gelişmiş bir
demokrasi ortamı var. Herkes sınırlarını tabii ki ölçer. Kadın çok
değerlidir çok anlamlıdır. Kadını esir, meta, reklam malzemesi
olarak görmek onu aşağılamak demektir. Kadın şahsiyeti de erkek
gibi birebir değerlidir. O yüzden bizim evde karşılıklı bir
kabulleniş vardır. * Farklı düşündüğünüz olmuyor mu? Sizi eleştirir
mi ya da siz onu? -Olmaz mı çok oluyor. Eleştirdiği de övdüğü de
olur. Eleştiride doğruluk payı varsa kabul ederim. İnsanlar akıl
almayı sevmezler bedava olduğu için herhalde ama ben son derece
açığımdır bunlara. * Eşiniz röportajında ''Ben Başbakan eşi
olsaydım şapka takardım ya da üniversitede başımı açardım'' gibi
belki de Emine Erdoğan ve Hayrünnisa Gül'ü eleştiren cümleler
söylemişti. Siz de aynı fikirde misiniz? -O cümleler o şekilde
ifade edilmemişti doğrusu, belki yanlış anlaşıldı. Başörtüsü
problemi artık gündemde olmamalı. İç kanamaları durdurmak
zorundayız. Bence insanları doğal akışına bırakmak lazım. Herkes
birbirinin değerlerine saygı duymalı. Türkiye bakın ne noktaya
geldi biz hala bunlarla uğraşıyoruz. Gündemde savaş var. * Savaş
hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye'nin başı ''Hayır'' dediği için
derde girer mi? -Sonuna kadar barıştan yanayım. Saldırı, hırs ve
rant anlamında bir savaşın kimseye yarar sağlamayacağını
düşünüyorum. Yıllar yılı Türkiye ''hayır'' dememe üzerine
konuşlandırıldı. Bu bizim için bir ayıptır, utanılacak bir
durumdur. Hep kendi içimizde birbirimizle uğraştırıldık ve bunun
acısını çekiyoruz. Ekonomik durumumuz çok ağır ama bunlara rağmen
bir yolunu bulup barışı sağlamak zorundayız. Bu savaş öyle kısa
sürmeyecek, 3. dünya savaşı bile olabilir diye endişeleniyorum.
(Sabah)