Günlerden Bir Gün Bişkek'te

Kemal Göz gozkemal@yandex.ru

Bismillahirrahmanirrahim

Geçmiş gün lisans tezi hazırlıyorum.

Rahmetli Hocam Prof. Dr. Salican Cigitov’la kasvetli bir günde kısa bir yürüyüş yapmıştık.

Hocanın benden çok umudu yoktu. Ama ayağına dolanmıştık bir kere.

Sen “Aykaşka”yı çevir, Aşım Cakıpbekov’u çalış dedi.

Emir demiri keser…

"Emredersiniz Hocam!" dedim ilk iş bir kütüphaneye gidip Aşım Cakıpbekov’un hikâyelerini buldum. Oturdum çeviriyorum.

Aykaşka bir at hikâyesi.

Vaka odur ki Aytmatov’un en iyi romanlarından birisi olan “Elvada Gülsarı”daki at ile Cakıpbekov’un “Aygaşka” hikâyesindeki at aynı at.

Bunu edebiyat kulislerinde söyler dururlar. Ama ortada iki yazarın da aynı köyden (Şeker) olmaları haricinden elle tutulur bir kanıt yok.

Aykaşka, aslında ay benli diye çevrilse olur. Kırgızcada atın alın kısmına kaşka deniyor. Alnında beyaz renkte büyükçe bir beni olan at. Kırgızca beyaz rengi dünyanın uydusu olan ayla eşleştirmiş ve ortaya güzel bir at ismi çıkmış.

Eh! Ahir ömrümüzde bunu da öğrenmiş bulunduk.

***

Fekat çeviri çok yavaş gidiyor.

Kırgızca at ile ilgili terimlerde çok zengin.

Atın üç aylık yavrusu ayrı, altı aylık yavrusu ayrı, bir yaşındaki yavrusu ayrı, iki yaşındaki at, beş yaşındaki at ayrı isimlendiriliyor.

Biz Türkçede yavrusuna tay kendine at deyip geçiyoruz.

Bu hayvancağızın bin bir türlü rengi var. Mübarek kahverenginin tonları bile ayrı ayrı isimlendirilmiş. 

Bunaldım. Çeviriyi de bıraktım avare avare dolanıyorum.

Bir de hayatında hiç ata binmemiş, ufakken at arabasının arkasından maydanoz almaktan başka ata yakınlaşmamış bir adamın oturup atla ilgili bir hikâye çevirmesi baştan abes.

Yakın arkadaşım Hüseyin’le bindik troleybüse soluğu hipodromda aldık.

Amacım sütçü beygirine benzer bir at bulup ufak ufak oralarda dolanmak.

Ama bunun için hipodroma gitmek nereden aklımıza geldi geçmiş gün unuttum.

Hipodromda kendimiz gibi boş boş dolanan bir adam bulup derdimizi anlattık.

Bizi şöyle baştan aşağıya küçümser bakışlarla süzüp sağına doğru tükürdü ve hayatımda gördüğüm en tezekli çizmeler ayağında olduğu hâlde “gelin benimle!” dedi.

Ahırların olduğu kısma vardığımızda adamın bizi elindeki kırbaçla eşek sudan gelinceye kadar döveceğinden emindim. 

Meğer emekliye ayrılmış Rüzgâr’ı arıyormuş.

Kadim dostum Rüzgâr ahırdan çıkarıldı.

Daha geçen ay emekli olmuş.

Hayvan o kadar büyüktü ki ağzımız açık kalakaldık.

Hüseyin “Buna nasıl bineceksin?” diye sordu.

Aynı soruyu at çobanına sorduk.

150 cm uzunluğundaki çoban “Aha da böyle!” deyip kıvrak bir hareketle tek hamlede atın üzerine bindi.

Hiçbir şey anlamadık. “Şunu bir daha göstersene…” diyeceğiz ama adamdan korkuyoruz.

Ata binme sırası geldi.

Bir iki hamle yaptım, ikincisinde sırt üstü yere düştüm ama ata binmeye bile yaklaşamadım.

“Hüseyin yardım edeyim mi?” dedi. Ama pis pis sırıtıyor.

“Yok kardeş lazım değil.” dedim fekat elle tutulur bir planım yok!

Biz Hüseyin’den kaçarken çoban kaldırıp beni atın üzerine fırlatıp attı!

Bildiğiniz attı!

“Lan aman Allah aşkına!” deyip atın boynuna sarıldım. Ama ne sarılış!

Büyük yarış başlıyor

“Çoban bana anlatıyor, şöyle yap böyle yap. Şuradan tut buradan çek…” diye ama sırf geri zekâlı muamelesi görmemek için anlamış gibi kafamı sallıyorum. Anlatılanları Rüzgâr’ın benden daha iyi anladığına eminim.

Nihayet büyük gayret ve tezahüratlar eşliğinde belimizi doğrultabildik.

O sırada işgüzar çoban elime bir kırbaç tutuşturdu!

Bu da neymiş diye kırbacı kaldırınca dostum Rüzgâr “Senin yapacağın işe!” der gibi dört nala başladı koşmaya!

Son iki yüz metre

O hengamede iki şey fark ettim!

Hüseyin’in kahkahaları ve çobanın canhıraş bağrışları.

Ben atın boynuna öyle bir sarılmışım ki her şey bitip de beni attan indirmek lazım geldiğinde bir yarım saat daha ellerimi çözmek için uğraştılar.

Hüseyin daha sonraki anlatımlarında arkandan bakarken “Kıçı ayrı başı ayrı oynuyor!” deyiminin canlandırılmış hâlini gördüm bu sebeple güldüm diyecekti.

Bu hikâyeyi neden anlattın Hoca?

Nüfus politikaları yüksek kurulu toplanacak, boşanmalara, azalan nüfusa, azalan evlilik sayısına çare arayacakmış!

Bazen en iyi öğretici “Gerçek yaşam.” oluyor.

Son Söz

“Muhakkak sizin için sağmal hayvanlarda bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.” (en-Nahl 16/66)