Güneydoğuda kuyu korkusu
Abone olFaili meçhul cinayet kurbanlarının atıldığı savunulan kuyularda keşif yapan savcıya kayıp başvuruları artıyor.
Silopi’nin merkezinde bindiğimiz taksi bizi bölge halkının
tanımıyla “ölüm”, Ergenekon yargı sürecinin gündemdeki isimleri
Tuncay Güney ve eski PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın iddiasıyla
“asit” kuyularına götürüyor. Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim
Şirketi (BOTAŞ) tesislerindeki kimi atık su kuyularına izinsiz
yaklaşmak, kurumun arazisinde olduğundan mümkün değil.
Şehrin 3 kilometre dışında Sinan Lokantası’nın ardındaki atık
kuyulara yaklaşınca fotoğraf çekmek istiyoruz. Taksi şoförü
fotoğraf makinelerimizi çıkarınca panikleyip “Gazeteci olduğunuzu
neden söylemediniz” diye çıkışıyor.
“Sormadın ki” cevabıyla söylenmeye başlıyor. “Ağabeyciğim bilseydim
gelmezdim. Başımı belaya sokacaksınız. Beş çocuk elime bakıyor. Siz
gittikten sonra bana bunun hesabının sorulmayacağının garantisi
yok.”
1990’da faili meçhul yüzlerce cinayet ve kaybolma olayının
yaşandığı bölgede yine de bir iyileşme var. Hatta çok değil, birkaç
yıl önce olsa taksiciyi orada hiçbir güç durduramazdı. Çünkü korku
hakimdi. Aslında bugün de aynı korkuyu taşıyanların sayısı çok
fazla. Ancak Ergenekon yargı süreci kapsamında, cinayetlerin en
yoğun yaşandığı dönemde bölgede faal olduğu savunulan -ama varlığı
hâlâ muğlak-Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele (JİTEM) ile adı
özdeşleşmiş kişilerin tutuklanması, bölge insanını
cesaretlendirmiş. Artık kayıp yakınları adli mercilerin yolunu
tutuyor ve savcılara adres gösteriyor: “Asit kuyuları!” Şırnak Baro
Başkanı Nuşirevan Elçi, “Gelişmeler sevindirici ama çok sayıda
kayıp yakını hâlâ korktukları için gelip dilekçe vermiyor”
diyor.
Kuyuların gündeme gelmesini sağlayan başvuruların sayısı
azımsanmayacak bir rakama ulaşıyor. Faili meçhullerin bulunması
için daha önce girişimlerde bulunan aile sayısı bir elin
parmaklarını geçmezken Ocak 2009’dan bu yana Şırnak Barosu’nun
verilerine göre sadece Silopi’den yapılan başvuru sayısı 70’ten
fazla. Cizre’de 10, Şırnak’ta 9, İdil’de ise 3 vatandaş,
kayıplarının cesedinin bulunması için savcılığa suç duyurusunda
bulundu. İtirafçılar Abdülhekim Güven ve “Berdan” kod adlı Adem
Yakın ile askerler tarafından “dört dayısının katledildiğini” iddia
eden Abdülcebbar İgdi “Burası katliamlar mağazası” diyor.
Dayılarının öldürülmesini hiç unutamadığını, bunu
gerçekleştirenlerden hesap sormanın hayaliyle yaşadığını belirten
İğdi’ye göre, bölgedeki cinayet yöntemleri çok çeşitliydi.
“Yargısız infaz, toplu infaz, gözaltında kayıp, gözaltında ölüm,
faili meçhul, helikopterden atarken kurşun yağmuruna tutmak
bunlardan sadece birkaçı”, ona göre. Faili meçhullerle ilgili
hukuki yardım için başvuran 198 kişinin dilekçelerinin de yakında
yargıya intikal ettirileceğini söyleyen İğdi’nin Demokratik Toplum
Partisi (DTP) Cizre ilçe yönetiminde görevli olduğunu
ekleyelim.
Bölgede, kayıplarından sorumlu tuttukları bazı yetkililerin
tutuklandığı Ergenekon davasına pek çok insan büyük önem veriyor,
hatta bir hesaplaşma fırsatı olarak görüyorlar. 25 Ocak 2001
tarihinde Ebubekir Deniz ile birlikte Silopi İlçe Jandarma
Karakolu’na çağrılmasından sonra bir daha haber alınamayan
Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış’ın
ağabeyi Yakup Tanış’a göre, bölgede adı “kasap”a çıkan kişiler
“burayı ayrı bir cumhuriyet olarak görüyordu ve Şırnak
Cumhuriyeti’nin başkenti de Silopi’ydi. Ve bu cumhuriyette;
yasaları koyan, uygulayan, hükmü veren ve infazları
gerçekleştirenler de hep aynı kişilerdi.” İki kardeşi ve amcaoğlu
faili meçhule kurban giden avukat Abdullah Fındık da “Silopi,
çetenin suç işleme ve uygulama sahasıydı” diyor.
Silopi Cumhuriyet Başsavcısı Atilla Öztürk’ün önünde bekleyen
2008/3151 numaralı soruşturma dosyasındaki dilekçelerin her birinde
farklı bir dram yazılı. Lokman Akay, Gerdi Akay, Abdurrahman
Birlik, Fikri Şen, İhsan İlbak, Bahri Esenboğa, Ahmet Özdemir ve
daha nicesinin yakınları tarafından verilen dilekçeler, trajik
ifadelerin ardından “Silopi'de bulunan BOTAŞ kuyularının, Sinan
Lokantası’nın arkasındaki kuyuların, Başköy’deki kimsesizler
mezarlığının ve Görümlü Karakolu çevresindeki kuyuların açılmasını
istiyorum” cümlesiyle bitiyor. Kayıp yakınları cenazelerin
bulunmasını ve ihmali bulunan devlet görevlilerin
cezalandırılmasını talep ediyor.
Doğma büyüme Şırnaklı olan ve 11 yıldır bölgede avukatlık yapan 41
yaşındaki Baro Başkanı Elçi, hayatında ilk kez -o da görevli
olarak- BOTAŞ tesislerine girdiğini belirtiyor. “Başvurular
aysbergin henüz görünen yüzü. Ergenekon soruşturması hızlı bir
şekilde Fırat’ın öte yanına kaydırılmalı” diyor Elçi. Ama
“Demokrasinin en son geleceği yer Şırnak’tır.”
Kuyulardan hiçbir ceset çıkmasa da aramanın yapılmasının önemli
olduğunu kaydeden avukat Birlik, o dönemde bu suçları işleyenlerin
kendilerini çok güçlü gördüklerini, dolayısıyla hiçbir zaman
kendilerine hesap sorulmayacağı düşüncesiyle rahat davrandıklarını
söylüyor. Birlik’e göre öldürülen insanlar sadece bu kuyulara
atılmadı, pek çok kişi de bir dereye veya bir yol kenarına atıldı,
yakıldı ya da bir taşın altına gömüldü.
Avukatlar ve kayıp yakınları, bölge halkının anlattıklarının
gerçeklerin sadece yüzde 20’si olduğunu iddia ediyor. Söz konusu
kuyularda geçmişte üç ceset ile bir kesik başın çıktığı dosyadaki
kayıtlarda yer almış bile. Tanıklar, anlatımlar ve dinlenmesi
gereken isimler, söz konusu soruşturmanın derinleşmesini zorunlu
kılıyor. Savcılık başvuruları kabul etmeye devam ederken soruşturma
dosyası sürekli kabarıyor. Ancak neticede bu bir ön inceleme ve
henüz dava açılmadı. Adem Demir-Newsweek)