Güneydoğu'da korkutan anket
Abone olDicle Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Aytekin Sır başkanlığında, G.Doğu'da yapılan “namus cinayetleri anketi”, korkunç bir gerçeği ortaya çıkardı.
Prof. Dr. Sır, ‘yüz yüze görüşmelerin’ düşündürücü sonuçlarını
Tercüman’a anlattı: % 84’ü kendi eliyle cezalandırmaktan yana.
‘Hukuk’ diyenler ise % 5.4
Ankete katılanların yüzde 84, “cezalandırma”dan yana. Üstelik
cezalandırma yönteminin başında “öldürme” geliyor. Yüzde 37.4’ü
“öldürülmeli” diyor. “İntihar etmesini sağlarım”, “zehirlerim” veya
“burnunu ve kulaklarını keserim” diyenler de bulunuyor.
Araştırmayı yürüten Prof. Dr. Aytekin Sır, Tercüman’ın sorularını
cevapladı.
Çalışmanız oldukça detaylı ve yoğunluklu. Size, ana
hatlarıyla ve kısaca özetleyin desem?
Tabii. Çalışma, Güneydoğu genelinde ve 430 kişi üzerinde
gerçekleşti. Ankete katılanların % 78’i erkek, % 22’si ise
kadınlardan oluşuyor. Öncelikli olarak burada üç vaka verdik.
Bu üç vakayı maddeler halinde açıklayacak olursak: Birinci
vakada, bir başkasıyla evlilik dışı ilişkide bulunan bir kadın söz
konusu. Bu kadına ceza verilmeli mi? ‘Evet’ ise verilmesi gereken
ceza nedir?
İkinci vakada, evlilik dışı bir ilişki yok, ancak kadın biraz daha
şen şakrak ve rahat bir hanım. Toplum kurallarına uymuyor ve çevre
tarafından da yanlış anlaşılıyor. Bu kadın cezalandırılmalı mı?
‘Evet’ ise ne tür bir ceza verilmeli?
Üçüncü vakada ise önceki vakalarda söz konusu olan
durumların hiçbiri söz konusu değil. Kız, sadece ailenin
kurallarına karşı geliyor. Böyle bir durumda kız cezalandırılmalı
mı? ‘Evet’ ise verilmesi gereken ceza nedir?
Öncelikle ‘ceza verilmesini düşünüyor musunuz?’ diye sorduk Evet,
hayır diye seçenek sunduk. ‘Hayır’ diyenlere bunun nedenlerini
sorduk. ‘Evet’ diyenlere ise ‘Ne tür cezalar verilmesi gerekir ve
bu verilen cezaları kim yerine getirmeli?’ diye sorduk. ‘Bunu kime
danışırsınız? Cezayı kim uygulamalı?’ gibi soruları da alt
başlıklarda inceledik.
Cezalandırılmalı diyenlerin çoğunluğu nedir?
Birinci vakada cezalandırılmalı mı cezalandırılmamalı mı sorumuza %
83.7’si, kesin olarak cezalandırılmalıdır demiş. Cezalandırılmamalı
diyenlerin sayısıysa ne yazık ki, sadece % 16.
Yani büyük bir çoğunluk cezalandırılması gerektiğine
inanıyor öyle mi?
Evet. Maalesef.
Cezanın türü ne?
Ne ceza verilmeli sorumuza verilen cevaplarda en yüksek oran %
37.4’le “öldürülmesi gerektiğini” söylüyor. (Burada derin bir iç
çekiyor.)
Peki diğerleri?
Bunların % 16’sı cezalandırılmaması gerektiğini düşünüyor. Geri
kalan % 25’i medeni bir şekilde boşanırım. Bunun dışındakilerin
oranları ise oldukça az.
Merak etmemek elde değil. Nasıl bir ceza
öngörüyorlar?
İntihar etmesini sağlarım % 3.3. Zehirlemek, burnunu ve kulaklarını
kesmek, saçını kazıtmak vb... ( Burada birden susuyor. Yüz
ifadesinden acı damlıyor adeta.)
Bu cezaları kim uyguluyor ya da kim
uygulamalı?
Bunu sorduk, evet. Cezasını kim vermeli sorumuzu % 64’ü ‘kocası
vermeli’ diye yanıtladı. Yani o kadını kim öldürmeli, cezasını kim
vermeli diye sorduğumuzda bir çoğu hiç düşünmeden ‘kocası vermeli’
diyor.
Koca bir nevi sahip hükmünde olarak mı
görülüyor?
Evet.
Bu cezanın verilmesine kim karar veriyor peki? Kime
danışılıyor?
Zaten ‘evet’ diyenlere ilk bu soruyu sorduk: ‘Bunu kime
danışırsınız?’ Bunların % 41.6’sı ‘aile büyüğüne’ diye yanıt
verdi.
Danışılan aile büyüğü kim oluyor çoğu kez? Aile büyüğü töreyi tüm
değerlerin üzerinde tutan kesim tabii.
Aile büyüğü derken, aile meclisi kastediliyor. % 10.4’ü imama
danışacağını, % 19’u kendisinin karar vereceğini belirtiyor.
* Doğrusu din faktörünün çok az oranda çıkması oldukça
şaşırtıcı değil mi?
Burada belirleyici olan tek değer töreler, evet.
Peki, hukuk versin diyen yok mu bu insanların
içerisinde?
Çok az % 5.4. Yani kocası versin diyenlere göre oldukça düşük bir
oran.
Acaba hukukun halk tabanında inandırıcılığı mı yok yoksa
kendilerini yasaların yerine mi koyuyor insanlar?
Doğrusu bu olayları hukuki olarak algıladıklarını düşünmüyorum.
Bunları düşünüp düşünmediklerini bilmiyorum açıkçası. Hani
‘mahkemeye verelim onlar yargılasınlar, karar versinler de
cezalandırsınlar’ diye bir düşünceleri olduğunu hiç sanmıyorum. Bir
kere bunu yapmaları için en başta bunun hukuki bir olay olarak
görülmesi gerekiyor.
Bu biraz acımasızlık olmaz mı? Acaba bu insanlar hukukun
yaptırım gücüne mi inanmıyor? Dava sürecinin uzayacağından mı
endişe ediliyor?Bir de mahkeme sürecinin pahalı oluşu gibi
nedenleri olamaz mı?
Evet ama dedim ya, çoğu zaman bu düşünülmüyor zaten. Hani bu işi
mahkemeye bırakalım da ne olacağına onlar karar versinler olayı
falan yok. Tabii şunu da vurgulamak lazım, adalet sistemi
içerisinde kamu vicdanının da tatmin olması gerekiyor. Bu tür
durumlarda kamu vicdanı tatmin olmuyor. Bir kere yasalar toplumla
aynı dili konuşmuyor. Örneğin zina tartışıldı. Ve bu tartışmalarda
herkes yanlış bir biçimde ilişki kısmına yoğunlaştı. Halka bakan
tarafıyla buna bir caydırıcılık getirilmezse halk yargıç yerine
kendini koyar diye düşünülmedi. O farklı bir şeydi gerçi ama o
süreçte zina suç olarak bile görülmedi. Zina suç olarak da
görülmemeli dendi.
Ne olarak görülüyor peki?
Ben modern dünyadaki anlamını söylüyorum. Yoksa halkın gözüyle
değil. Yani insanların gözünde son derece önemli olan hayati bir
olay, modern dünyada hiç önemi olmayan cezalandırılmaması gereken
ve sıradan bir şey olarak görülüyor. Yani bir kere ciddi bir
kopukluk var arada.
Yani toplumun üst kesimi ve vatandaş arasındaki kopukluktan
mı kaynaklanıyor?
Tabii, ciddi bir kopukluk var. Düşünün bu kadar insanın % 37’si
‘öldürülmeli’ diyor. Ama yasalar önünde bunun hiçbir karşılığı yok.
Hatta bu suç bile değil. Halkın inançları, tutumları ve
değerleriyle yasalar, cezalar örtüşmüyor. İşte bu yüzden de infaz,
mahkemelerden halkın eline geçiyor. İnfaz manzaraları sokaklara,
evlere iniyor. Ülkemizde halk ve aydın kesim arasındaki değerler
çok kopuk ne yazık ki...
Kürtçe, Zazaca, Arapça konuşanlarla yüz
yüze
Prof. Dr. SIr, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde “namus
cinayetleri” konulu anketi nasıl gerçekleştirdiniz? Anketi yapacak
ekibi neye göre seçtiniz? Mesela 430 kişiyle nasıl görüştünüz ve
görüşmeyi yapan ekip kaç kişiden oluşuyordu?
Ekibin tamamı üniversite öğrencilerinden seçildi. On kişiden
oluşuyordu. Konu namus cinayetleri olunca da çalışma gurubunu
çoğunlukla erkeklerden seçtik. Hedef kitlemiz de çoğunlukla
erkekti. Anket çalışması yüz yüze görüşmeler şeklinde
gerçekleşti.
Bildiğiniz gibi Güneydoğu farklı ana dillerin konuşulduğu
bir bölge. Çalışmayı tasarlarken bunu göz önünde bulundurdunuz mu?
Çok kültürlü insanlarla nasıl bir iletişim kurdunuz?
Tabii ki... Bu, alt yapısı üzerinde de çok düşünülmüş bir
çalışmaydı. Zaten ankette görev alacak ekibi de buna göre seçtik.
Türkçe bilmeyenlerle de iletişim kurabilmeleri için bölge dillerini
bilenleri tercih ettik. Örneğin çalışma grubundaki Kürtçe
konuşanları Kürt köylerinde, Zaza olanları Zaza köylerinde, Arap
olanları Arap köylerinde görevlendirdik. Yâni ekipteki her çalışanı
kültürel alt yapısına tanıdık oldukları ve aynı dili konuştukları
bölgelere yönlendirdik.
Güneydoğu insanı genelde güven problemi yaşayan kuşkucu bir
toplum olduğundan bu tür sosyolojik çalışmalara da kuşkucu
yaklaşabiliyor. Dolayısıyla birebir görüşmeler konusunda nasıl bir
ortam sağladınız?
Doğrudur. İşte bu yüzden bu çalışmada görev alacak olanları buna
yönelik olarak eğittik. Özellikle insanlara karşı nasıl
yaklaşmaları gerektiği konusunda bilinçli insanlardı. Tarafsız ve
objektif bir tutum içerisinde olmaya özen göstererek çalıştılar.
Mesela yüz yüze görüşmelerde kahvehaneler gibi umuma açık ortamlar
değil, birebir görüşmeleri olanaklı kılan özel mekanlar tercih
edildi. Yani anketin tamamı insanlarla birebir görüşülerek
gerçekleşti.
Bölgeye yönelik çalışmaların tamamında bir taraflılık söz
konusu olduğunu savunanlar var. Örneğin bölge meselelerine üstenci
ve tünel yaklaşıldığı için içerleyenler ve savunmaya geçenler
olduğu gibi bir de etnik öngörülerle tek yönlü yapılan çalışmalar
var. Buradan hareketle siz çalışmanızı nasıl
tanımlıyorsunuz?
Ben zaten Batman’daki kadın intiharları, sokak çocukları ve göç
gibi konulardaki çalışmalarımla bölge sorunlarıyla yakından ilgili
bir insanım. Her şeyden önce ben bir bilim adamıyım. Dolayısıyla
bir taraf olmamız asla söz konusu olamaz. Zaten taraflı yapılan
çalışma da bilimsel bir çalışma olarak kabul edilemez. Üstelik ben
bölgedeki kadın intiharlarını daha önce de töre cinayetleriyle
ilişkilendirmiştim. Dolayısıyla töre cinayetlerini de bu kapsamda
değerlendirmeyi düşündüm ve bu çalışmanın çıkış noktası, kadın
intiharları konusundaki düşüncelerimdir.
Bu çalışmayı belli bir kesim üzerinde mi, yoksa bölge
insanlarının tamamı üzerinde mi yapıldı?
Bölge insanının tamamını içine alan bir çalışmaydı. Yani sadece
Diyarbakır ili merkezli bir çalışma değildi. Nedenine gelince
öncelikle şunu belirtmem gerekiyor: Ben on beş yıldır alanımda bu
bölgeye hizmet veren bir bilim adamıyım. Doğal olarak ìtöre
cinayetleriniî mesleki gözlemlerimiz açısından hangi kesimler
üzerinde yapmamız gerektiği konusunda bir ön fikrimiz vardı.
Buradan hareketle yoğunluklu olarak Kürt, Zaza, Arap ve Alevi
köyleri üzerinde çalışma yaptık.
İyi de çalışmaya bölgede yaşayan Türkleri niye dahil
etmediniz?
Töre cinayetleri, törelere daha bağlı yaşayan bu kesim içerisinde
daha sık görüldüğü için sadece Arap, Alevi, Kürt ve Zaza’lar
üzerinde araştırma yaptık.
Bildiğiniz gibi bölgede Ermeni ve Süryani vatandaşlarımız
da yaşamakta. Onlar töre cinayetleri konusunda neredeler
sizce?
Aslında bu durum bazı kesimlerin çalışmadan dışlanması olayı değil.
Maalesef o insanlarımıza ulaşabileceğimiz toplu yerleşim mekanları
yoktu. Bu nedenle bu kişilere teker teker ulaşmak güç olacağından
çalışmamıza dahil edemedik.
Anketi yaparken herhangi bir problemle karşılaştınız mı?
Halkın bu tür olaylara bakışı nedir?
Genellikle konuya karşı son derece ilgililerdi. Ankete katılma
konusunda da isteksiz davranmadılar. Hatta bu araştırmanın bölgenin
önemli bir problemi olduğunu ve bu konuda araştırma yapmamızın çok
anlamlı olduğunu dile getirdiler. Bunun için bize teşekkür
ettiler.