Günay'dan Kılıçdaroğlu'na yeni lakap
Abone olİki dil tartışmalarına Kültür Bakanı Günay da katıldı. Önerinin tartışılmasına karşı çıkmayan Günay'ın zamanlamaya eleştirisi var.
Nergis DEMİRKAYA
İNTERNETHABER
ANKARA- Kılıçdaroğlu’nu “Cin olmadan adam çarpan acemi
bir cingöz” diye tanımlayan Günay, iki dil tartışmalarına ilginç
bir benzetmeyle katıldı.
Kürtçe’yi endemik bir bitki olarak gören Bakan
Günay, “Bu topraklarda bulunan endemik bir bitkiyi bizim
yok etme değil tersine koruma kollama, gelecek kuşaklara aktarma
görevimiz var” diyor.
Polemiksever Türk siyasetinin yeni bir tartışma konusu iki dilli
yaşam... BDP'nin büyük tepki toplayan bu önerisi
aralarında hiç gerilim eksik olmayan iktidar ile muhalefet
partilerini ilk kez birleştirdi. Liderler koro halinde "Tek
dil" çığlığı atarak "olmaz"
karşılığı veriyor. Tartışmaya katılan MGK da son toplantısında aynı
sözü tekrarladı.
Kabinenin farklı bakış açılarıyla dikkat çeken bakanlarından
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise bu kadar sert değil.
Tartışmaya yeşil ışık yakan Günay bunun sadece zamanlamasını yanlış
buluyor.
TARTIŞMA SEÇİM SONUNA KADAR DONDURULSUN
“Belediyelerde, tabelalarda farklı dil kullanma resmi dil
anlayışını deler mi delmez mi?” sorusunun soğukkanlılıkla,
derinliğine tartışılabileceğini söyleyen Günay ancak seçim öncesi
bu tartışmayı talihsiz buluyor. Günay’ın öneriyi getirenlere bir
tavsiyesi var:
“Eğer niyetleri gerçekten kültürel çoğulculuk ise benim
tavsiyem bu tartışmayı dondursun, ertelesinler. Seçimden sonra bu
alınan mesafeyi kaybetmeyecek şekilde aklı başında bir duruş
sergilemek lazım ve bundan fazlasını seçimden sonra konuşmak gerek.
Seçimden sonra anayasa tartışması başlatacağız zaten. O zaman
toprak vatan bütünlüğünü bozmadan özgürlükler nereye kadar bunları
konuşalım.”
KILIÇDAROĞLU CİNGÖZ, CHP’DE YABANCI MADDE
ÇOK
Günay’a yükselişe geçtiği iddia edilen CHP’deki gelişmeleri de
sorduk. Kılıçdaroğlu’nu “Cin olmadan adam çarpan acemi bir cingöz”
diye tanımlayan Günay, son kurultayda PM’ye ilk kez giren merkez
sağ partilerden gelen isimleri ima ederek, “Partiye çok yabancı
madde getirdi. Parti tarihi ile ilgisi olmayan birçok insan partiye
girdi. İçeride sıkıntı, sarsıntı olabilir” yorumu yaptı.
Kılıçdaroğlu’nun hiçbir söylediği açılımcı gelişmeci yaklaşımın
arkasında durmadığını ileri süren Günay, MHP’yi ise Türkiye ve
dünyayı doğru okumamakla suçladı. Günay’a göre iki muhalefet
partisi seçimde yerlerini korurlarsa kendileri için başarılı
olacak. AK Parti’nin oy oranı ise 40-50 bandında.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay 2010 yılının son röportajını
İnternethaber’e verdi. 12 Eylül darbecilerinin
yargılanmasıyla ilgili gelinen süreç, Kemal Türkler davasının zaman
aşımına uğraması gibi konularda yargıyı topa tutan Günay, iki dilli
hayat tartışmalarına ise farklı bir noktadan baktı. Diyarbakır
Cezaevi’nin müzeye dönüştürülmesi önerisine sıcak yaklaşan Günay’ın
internethaber’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle oldu:
- Müzeye dönüştürülen Ulucanlar Cezaevi’ni gezerken idam
sehpasından çok etkilendiğinizi öğrendik. Ne
hissettiniz?
Hukukçu olmama rağmen hiç darağacı görmedim. Avukatlık yaptığımda
infaz görmeye de otopsiye de girmedim. Otopsiye girmemek için babam
çok istemesine rağmen doktor bile olmadım. Orada görünce irkildim.
Deniz’i Cihan Alptekin’i yakın tanırım. Aramızda ideolojik
farklılıklar vardı. Ben her zaman demokrasiye inandım, demokratik
sosyalizm çizgisinde oldum. Fakat o arkadaşlar daha heyecanlı,
ataktı. Bir topluluk olduğunda öne koşar slogan atarlardı, ben ise
o topluluklarda konuşma yapardım. Yakın arkadaştık ancak aramızda
yöntem farkı vardı. Ama yurtseverlerdi. Memleketi canlarından çok
severlerdi. Ne yazıkki 27 Mayıs’a rağmen tekrar gelen DP çizgisi
sonrası ‘bunlar demokrasi ile yenilemiyor darbe ile alaşağı etmek
gerek’ diyenler onların coşkularını kullandı, heyecanlarını ateşe
sürdü.
- Bütün dünyayı kasıp kavuran bir 68 hareketi varken
bizimkilerin arkasında darbeciler mi vardı?
Bizim 7-8 yıl öncemizde tarihimizin en ayıplı sayfası 27 Mayıs
darbesi vardı. Üç seçim kazanmış bir iktidar alaşağı edildi. Sonra
aynı çizginin gelmesine karşı bir tahammülsüzlük vardı. 68’deki
ortamı uygun gördüler. Masum öğrenci talepleri daha sonra hükümet
devirmeye dönük silahlı eylemlere dönüştü. Sonra gördük ki bunların
arkasında cuntacı bir grup var. Bir kısmı Cumhurbaşkanı adaylığına
kadar çıktı. Bu gençler ise canından oldu.
CUNTACILARIN KUYRUKLARI
DIŞARIDA
- Yumurta eylemi sonrası sanki İngiltere’deki gibi büyük
bir öğrenci muhalefeti varmış gibi bir tepki gösterildi. Böyle bir
tehlike mi vardı?
Bu terbiyesizlik… Böyle bir tehlike yok. Birilerinin elinden gelse
işçileri öğrencileri sokağa sürerek böyle bir şey yaptırmaya
çalışacak. Şimdi de derinde bir yerde cuntacı özlem vardı. Ama bu
Ergenekon soruşturmaları ile cuntacıların kafaları hapsoldu, şimdi
kuyruklar dışarıda kaldı, bir miktar o kuyruktakilerin can havliyle
çırpınışları var ama buradan darbe için ortamı kışkırtmak yok. Ama
seçime giderken toplumu kamplaştırmak sağduyuyu tatile çıkarmak
gibi arayışlar var. O nedenle gençlere her türlü protesto eylemi
gençlerin hakkıdır ama işin terbiyesizliğe varmasını doğru bulmam.
İki anayasa profesörüne yumurta atmak terbiyesizliktir. Bazı
hocalar da bu demokrasi, öğrencilik, üniversite adabına uygun değil
diyeceğine kışkırttı. Benim tepkim öğrencilerden çok bunu
yapanlara.
YUMURTANIN PİŞMİŞİNDEN DE
ÇİĞİNDEN DE HOŞLANMAM
-Daha özgür demokratik Türkiye derken bu tepki çelişmiyor
mu?
Yumurta atan öğrenciye ceza isteyen yürütme değil yargı. Ona
verilecek cezayı yasa yargı saptıyor. Biz başvuruyor bazen
mahkemeler tersi karar verebiliyor.
- Size yumurta atan oldu mu hiç?
Allah’a şükür yemedim. Yumurtanın pişmişinden de çiğinden de pek
hoşlanmam doğrusu. Ama yargı ile yürütmeyi karıştırmayalım. Bazen
yargı demokratikleşme açılımlarını bilerek bilmeyerek sabote edici
kararlar ortaya koyabiliyor. Bunun faturası da hükümete
çıkıyor.
YARGININ BEDELİNİ
ÖDÜYORUZ
- Ama Başbakan’ın söylediği söz bir eleştiri değil talimat
olarak algılanmıyor mu?
Olur mu? Yargı bağımsız talimat diye bir şey var mı? Adalet
Bakanına en ağır şeyleri söyleyen yargı mensupları Başbakanın
öfkesinden mi etkileniyor. Yargı işine geldiğinde bağımsız işe
gelmeyen bir karar çıkınca hükümet sorumlu oluyor. Doğuda bir
operasyon yaparken, seçilmişlerin bileğine kelepçe takarken,
tazminat istenen bir durumda beraat ettirirken veya yaptığımız bir
işlemin gelişi güzel bir gerekçeyle yürütmesini durdururken
bağımsız. Biz çoğu zaman yargının bedelini ödüyoruz.
SAVCILARA DEMOKRASİ
ÇAĞRISI
- Anayasa değişikliği sonrası 12 Eylül darbecilerini
yargılama yalan mı oldu?
Geçici 15. madde ile hak arama sürecimiz kesilmişti. Yani hak arama
süresi imkanımız vardı da aramadık değil. O hak arama imkanımız
maddenin kalkması ile şimdi başladı. Bizim tezimiz 82 anayasanın
15. maddesi nedeniyle zaman aşımı işlememiştir, donmuştur. Şimdi
kalktı. Hadi hadi… hukuk devleti demokrasiyi korumak adına adım
atın. Bir de 12 Eylül de işlenen suçların büyük kısmı insanlık
suçudur bunların zaman aşımı olmaz. Ama Türkiye’de darbe
rejimlerinde cüppelerini kavuşturarak darbecilerin önünde teveccüh
edenler henüz demokrasi ve hukuk devletini koruma noktasında dik
durma iradesini gösteremediler. Yargı böyle yapabilirdi ama yerel
savcılar işi Yargıtay’a gönderdi, şimdi o da susuyor.
Bir savcı istiyorum ki dava açacak. Çıkartın bunları yargının
önüne. Savcı zaman aşımına uğradı diyemez ki savcı davayı açar onu
yargı der. Bunu diyecek yargıyı görelim. Yargı gözünü kırpmadan üç
seçim kazanmış partiye dava açabiliyor ama darbeci generale dava
açamıyor. Geçici 15. maddenin kaldırılması ile bir ayıp kalktı ama
somut sonucu olarak savcıların dava açma cesaretini göstermesi
gerekiyor.
AVAZIM ÇIKTIĞI KADAR HAYKIRMAK
İSTİYORUM
- Kemal Türkler davası daha yeni zaman aşımına uğradı. Ama
bununla ilgili de iktidara yükleniyorlar.
Yargı Kemal Türkler davasını uzata uzata zaman aşımına uğrattı. 12
Eylül öncesinde işlenen birçok suçta derin devletin parmağı var.
Bunların nihai bir sonuca bağlanmasını ne yazıkki o iç mekanizmalar
çeşitli biçimlerde etkilediler. 16 Mart katliamı da böyle oldu.
Avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum. Kemal Türkler dünyanın
tanıdığı demokrasi yanlısı bir sendikacı İstanbul’un ortasında
öldürüldü ve 30 yıl geçti üzerinden. Hukuk adamlarının bir
özeleştiri yapması ve utanması gerekir. Buna biz napalım.
KÜRTÇE ENDEMİK BİR
BİTKİ
- İki dilli hayat tartışmaları yapılırken gözler sizin
bakanlığınızda. Belki de açılımın asıl uygulayıcısı kurum
sizsiniz.
Daha açılım tartışmaları başlamadan Hakkari’ye gitmiştim. Akşam
kültür merkezinde yapılan gecede Kürtçe-Türkçe şarkılar söylendi.
Orada TRT repertuarında Hakkari’den 3 türkü olduğunu öğrendim. Niye
23 değil çünkü Kürtçe olanları almamışlar. Bu haksızlık. Bu
topraklarda Türkçe Kürtçe, Lazca ağıt şarkı ne varsa ayrımsız
kaydetmeliyiz. Bu toprakların zenginliğini yok sayma, üzerini
çiğneme hakkımız yok. Bu topraklarda bulunan endemik bir bitkiyi
bizim yok etme hakkımız var mı. Tersine koruma, kollama, gelecek
kuşaklara aktarma görevimiz var.
Kürtçe tiyatroya destek verdik. Kürtçe bir oyuna devlet tiyatroları
sahnesini açtık. Mem-u-zin’i Kürtçe-Türkçe bastık. Şimdi Kürtlerin
Yunus Emre’si olarak görülen Fakıhi Teyran’ın bir eserini basmayı
planlıyoruz.
İKİ DİLLE İLGİLİ NELER SÖYLEDİ? DİYARBAKIR
CEZAEVİ MÜZE OLABİLİR Mİ?
SEÇİM SONRASI
TARTIŞABİLİRİZ
- Bunlar önemli adımlar ama talepler bitmiyor. İşte iki
dilli yaşam tartışması…
Talihsiz bir eşikte gündeme geldi. 5 ay sonra seçim var. Bu
spekülasyon, siyasi gerginliğe müsait bir tartışma. Belediyelerde,
tabelalarda farklı dil kullanma resmi dil anlayışını deler mi
delmez mi? Bunun soğukkanlılıkla derinliğine tartışılması gerek. Bu
tartışmayı ertelemek gerek. Üzüm yemek değil bağcı dövmek
istiyorlar. İktidar Türkiye’de bazı yasakları deliyor. İnkarcılığı
yok sayıyor. Kitap basıyor. Kürtçe bir oyuna kapı açıyor. Kürtçe
arşiv kayıtları yapıyor. Kürtçe yayın yapan TV var. Bunlar 10 yıl
önce tabuydu. Şimdi elerinden bu siyasi tartışma konuları alındı.
Seçime giderken aşan bir şey söyleyelim çabası. Özerklik ve iki
dil… Bir dakika kardeşim. Bunlar ayak üstü seçim kürsülerinde
konuşulmaz. Dünyada ne oluyor, bizde ne olabilir diye daha sakin
soğukkanlı bir ortamda tartışılmalı. Eğer niyetleri gerçekten
kültürel çoğulculuk ise benim tavsiyem bu tartışmayı dondursun,
ertelesinler. Yok biz sizi köşeye sıkıştırmak, üç beş oy daha
devşirmek istiyorum derlerse bunun bedeline katlanırlar, devam
etsinler.
- Tartışılmasına karşı değilsiniz o zaman?
Tartışmayı erteleyip seçim ortamından sonra soğukkanlı tartışalım.
Türkiye gerçekten 10 yıl önce telaffuz edemediği bir sürü şeyi
yaşıyor. AK Parti bir çok tabuyu yıktı. Ama toplumun
alışkanlıkları, önyargıları var. İki aşırı sağcı muhalefet partisi
MHP-CHP var. Onların yarattığı korku ortamı var. İki dil tartışması
gündeme gelince sosyalist enternasyonel üyesi bir partiden daha
dikkatli hoşgörülü ucu açık bir açıklama beklersiniz ama CHP
başkanı iki dil Türkiye’yi böler diye bir açıklama yaptı. MHP geri
kalmadı tabi.
SEÇİM ÖNCESİ TEK DİL DIŞINDA SÖZ
SÖYLENEMEZ
-Ama ilk kez farklı siyasi partiler bir konuda uzlaştı.
Herkes tek dil bayrak diyor.
Seçime giderken söylerseniz alacağınız cevap budur. Aklı başında
kimse Kürtçe’nin günlük hayatta kullanımına karşı değil. MHP bile
bunu söyler hale geldi. Şimdi buradan ötesi resmi dil tartışmasını
gündeme getiriyor. Bu seçim ortamında toplumun soğukkanlılıkla
dinleyeceği bir konu değil. O nedenle ertelenmeli. Seçimden sonra
bu alınan mesafeyi kaybetmeyecek şekilde aklı başında bir duruş
sergilemek lazım ve bundan fazlasını seçimden sonra konuşmak
gerek.
SEÇİME GİDERKEN TABULARLA
SAVAŞILMAZ
- Bu tartışma kime ne katar ne
kaybettirir?
Hükümetimiz bayrağımız dilimiz tektir
diyor. Böyle klasikleşmiş bir söylem kullanırken bile hükümet
suçlanıyor. Şimdi hükümet resmi söylemi biraz rahatsız edecek adım
atsa kıyamet kopar. Biz sakin bir ortamda seçime gidilsin
istiyoruz. Seçime giderken tabularla savaşılmaz, önyargılar
üzerinden siyaset kışkırtılmaz. Seçimden sonra anayasa tartışması
başlatacağız zaten. O zaman toprak vatan bütünlüğünü bozmadan
özgürlükler nereye kadar bunları konuşalım. Ama seçim gerginliği
içinde bu herkese zarar verir.
ACEMİ CİNGÖZ KEMAL
- Seçim yaklaşıyor. Siyasi tabloyu nasıl görüyorsunuz? CHP
atağa geçti gibi.
CHP, MHP oldukları yeri korursa başarıdır. Kılıçdaroğlu CHP’yi
tanımıyor. Cingöz bir hali var. O da partinin klasik merkezi
tarafından seziliyor. Bir de partiye çok yabancı madde getirdi.
Parti tarihi ile ilgisi olmayan birçok insan partiye girdi. Orada
100 kişi var onların 75’i yakından izliyor bu gelişmeleri. İçeride
sıkıntı, sarsıntı olabilir. Bir de hiçbir söylediği açılımcı
gelişmeci yaklaşımın arkasında durmuyor. Cingöz dedim ama, cin
olmadan adam çarpmaya kalkıyor. Acemi cingöz.
MHP ise dünyayı Türkiye’yi okuyamıyor. Soğuk savaş sınırlarında
kaldı onun sıkıntısını yaşıyor. O nedenle yerlerini korurlarsa
kendileri için başarıdır.
MUHALEFET PAPAZ KAÇTI
OYNUYOR
Bir de muhalefet halk oylamasını genel seçim kampanyasına
dönüştürerek ciddi bir taktik hata yaptı. Satranç bildiklerini
sanmıyorum. Muhtemelen papaz kaçtı oynuyorlar. Referandum seçimle
ilgili bize projeksiyon sundu. AK parti merkez parti konumunu
toplumun bütün taraflarına açılma tavrını sürdürecek. Araştırmalara
göre 40-50 bandındayız.
DİYARBAKIR CEZAEVİ MÜZE OLABİLİR
Mİ?
- Diyarbakır Cezaevi'nin müze olması isteği var. Siz ne
düşünüyorsunuz?
Diyarbakır cezaevi bir insanlık ayıbıdır. Bugün Türkiye’nin
yaşadığı bazı belalar varsa onun mutfağı Diyarbakır’dır. Bölücülük
işlerinin kaynağı Diyarbakır cezaevi. Orada yapılan yanlışlarla
zulümlerle terör örgütüne kitle desteği verdiler. Bina boşaldıktan
sonra kültür merkezi müze düzenlemesi çıkar mı bakacağız. Bu fikre
kapalı değiliz.
İKİ KEZ CUMHURİYET
LAĞVEDİLDİ
- Yassıada müze olabilir mi?
27 Mayıs zulmünün yaşandığı mekan. Türkiye tarihinin ilk büyük
ayıbı. Bir güruh gece yarısı ayaklanıp üç seçim kazanmış bir
partiyi iktidardan indirip başbakan astılar. Bu ülkenin siyasetine
kan soktular. Meclis’i kapatıp Cumhuriyete son verdiler. Bir de 12
Eylül’de Cumhuriyete son verildi. Halkın seçtiği meclis kapatıldı,
devlet başkanları indirilip o koltuklara adamın biri ben devlet
başkanıyım diye oturdu. Bu dünyanın bütün hukuk kitaplarına göre
cumhuriyetin lağvedilmesidir. Atatürk’ün kurduğu en büyük
müesseseyi kapatanlar Atatürkçü geçiniyor, fotoğrafı önünde poz
veriyor. Atatürk bunları sopayla kovalardı herhalde. Atatürk hiçbir
dönem parlamentoya gölge düşürmedi, düşürtmedi. Bunlar parlamentoyu
kapatarak cumhuriyete son verdiler. Orayı demokrasi, kültür, kongre
merkezi yapmak için askerden tahsis talebinde bulunduk. Ama olacak
bunlar. Türkiye tarihiyle yüzleşecek. İbret levhası olarak bir yere
yazacak. Ders alacak ki bir daha yaşanmasın.
HİLMİ YAVUZ'LA ASKER
ARKADAŞI
- Antalya Film Festivali’nde Custarica’ya tepkiniz çok
eleştirildi. Hilmi Yavuz da Naipaul'u eleştirdi. Asker arkadaşı
olduğunuzu duyduk. İlginç bir tesadüf.
Hilmi Yavuz'la asker arkadaşıyız. Hilmi Yavuz en geç gidenlerden
biri ben ise okul bitince hemen gittim. İyi ki gitmişim. 12 Mart
geldi bütün hışmıyla iki devre geç gelenler çavuşa çıktı. Ben
çavuşa çıkmadan kurtuldum o zaman. Yavuz da yaş sınırında aramızda
yaş farkı var. O zaman da baba, dede derdik. Dostumdur. Çok
sevdiğim bir insandır. Çok değerli bir şair ve yazar. O tepki
gösterdi haklı.
Ben Türkiye’ye neden geldi demedim. İyi sinemacıdır. Ama dili de
aynı ölçüde keskin yaralayıcı. Aynı mekanda bulunmak istemem. Benim
de bir yere gitmeme hakkım var. Giderayak sonradan pişman olacağı
laflar söyledi. Takip ettim, Sırbistan’da kimse onun görüşlerini
paylaşmadı.
- Naipaul’la ilgili siz yorum yapmadınız. Sayın Yavuz
konuştu…
Entelektüel dünyada onlar bir şey söylemişse
ben susar dinlerim.
- Milli piyango bileti aldınız mı? Büyük ikramiye çıksa
ne yaparsınız?
Almadım. Geçmiş yıllarda da çok almadım. İkramiye çıksa çok
önemsediğim restorasyonlar var, oraya kaynak olarak veririm.