Güler Zereye inanılmaz soru!
Abone olGüler Zere ölümü bekliyor. 40 kilonun altına düştü. Ama cezaevinden çıkması engelleniyor. Bir doktorun söylediği ise belki de bunun kanıtı...
Türkiye günlerdir bir kadının ölümünü seyrediyor. Cezaevinde
kansere yakalanan Güler Zere hastalığının son aşamasında...
Tedavisinin dışarda sürmesi için gerekli evrak Adli Tıp'tan bir
türlü çıkmıyor. DHKP-C'ye üye olduğu gerekçesiyle 34 yıl hapis
cezasına çarptırılan Güler Zere'nin hastanede
duyduğu sözler ise inanılmaz...
Kızının tedavi için yatırıldığı günden itibaren hastaneden
ayrılmayan baba Haydar Zere, tedaviyi yürüten bir doktorun Güler
Zere'ye “Dağda kaç kişiyi öldürdün? Dışarıda olsaydın çok
sayıda cana kıyacaktın” dediğini duyduğunu, bu konuda da
avukatlarının suç duyurusunda bulunduğunu söyledi.
Güler Zere’nin arkadaşı olan ve Antakya’dan gelip, yanında
refakatçi kalan Sevil Arıcı, doktorun hasta hükümlüyle diyaloguna
bizzat şahit olduğunu öne sürerek, “15-20 gün önce bu olay yaşandı.
O sırada Güler Zere’nin tedavisi KBB tarafından yürütülüyordu.
Onkolojiden bir doktor geldi. Güler’in hasta kağıdına baktı,
inceledi, sonra yüzüne dönüp, ‘Nasıl kıydın bu kadar
insana? Dışarıda olsaydın Allah bilir kaç kişiyi
öldürecektin’ dedi. Kanser hastası bir kişiye böyle denir
mi? Şimdi de aynı doktor Güler’in tedavisini yürütüyor.
Ancak konuştuğu gibi tepkili değil. Bakmaya başladığında
farklı bir tavrı vardı. Şimdi çok iyi davranıyor. Davranışı
değişmesine karşılık ilk baştaki tepkili konuşması zihinde kaldı.
İlk baştan iyi davranmalıydı” dedi.
ARTIK CENAZESİNİ BEKLİYORUM
Zere'nin cezasının tecil edilmesi isteği nedeniyle beklenen Adli
Tıp Genel Kurulu raporu hala çıkmadığı için hastane mahkum
koğuşunda bulunan Zere'nin babası Haydar Zere, ümidinin kalmadığını
belirtip, "Artık çocuğumun cenazesini alıp, gitmeyi bekliyorum.
Bana sağ vermelerinden artık ümidim kesildi" dedi. Ailenin avukatı
Taylan Tanay da, "Göz göre göre cinayet işleniyor. Yaşam
hakkı ihlal ediliyor" diye tepki gösterdi.
ADLİ TIPTAN RAPOR HALA ÇIKAMIYOR
Türk Tabipler Birliği Kanser Danışma Kurulu'nun 26 Ekim'de
yayınladığı raporda 'huzuru ve vedalaşma hakkı tanınması için
serbest bırakılması' istenen Güler Zere Elbistan Cezaevi'nde
kalırken, 11 Eylül 2008'de rahatsızlanıp, dişindeki apse üzerine
hastaneye götürülmüş, ağız kanseri olduğu anlaşılmıştı. Acil
ameliyat sonucu damağının büyük kısmı alınıp, ikinci ameliyat
kararı verilen Zere, avukatının girişimleriyle Çukurova
Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi'ne sevk edildi. Tedavi
yürütülürken, avukatları, Zere'nin iyileşinceye kadar infazının
ertelenmesi talebinde bulundu. Ancak, Adli Tıp Genel Kurulu'ndan
istenen raporun hala gelmemesi nedeniyle Zere'nin infazının
ertelenmesi gecikti.
SEVDİKLERİYLE VEDALAŞMA HAKKI İSTİYOR
Zere'nin avukatı Taylan Tanay, cezanın ertelenmesi için Adli Tıp
Genel Kurulu'na 17 Temmuz'da başvurduklarını belirterek, şöyle
dedi:
"O günden bugüne 107 gündür olumlu veya olumsuz rapor
verilmedi. Daha önce, Güler Zere'nin radyo terapi gördükten sonra
hastalığının tekrar nüksedip nüksetmediğine dair rapor
isteniyordu. Buna da gerek kalmadı. Çünkü, radyo terapi gördükten
sonra 3'üncü kez ameliyat oldu. Boğazının sol tarafından ameliyat
olunca, bu rapora gerek kalmadı. Bu kez epikriz raporunu istediler.
Türk Tabipler Birliği Kanser Danışma Kurulu 26 Ekim'de rapor
yayınladı. Bu raporla, Güler Zere için, huzur ve vedalaşma
hakkı tanınması için serbest bırakılması istendi. Zere'nin
sağlıkta geri dönülemez noktada olduğu belirtildi. Bu rapor
hazırlanırken, kurul, epikriz raporlarından faydalandı. Bağımsız
kuruluşun, hekim örgütünün çok rahat ulaştığı epikriz raporlarına
kamunun yetkisini kullanan Adli Tıp Kurumu'nun ulaşamaması kötü
niyetle açıklanabilir."
E-POSTAYLA BİLE BELGELER ELDE EDİLEBİLİR
2004'te Türk Ceza Kanunu ve hukuk mevzuatında yapılan
değişikliklerde, tebligat usullerinin de değiştiğini, faks, e-posta
yoluyla da belgelerin elde edilmesinin mümkün hale getirildiğini
hatırlatan Av. Tanay, buna rağmen istenilen belgenin ellerine
ulaşmadığını, bürokratik gerekçeler öne sürülerek karar
verilmediğini söyledi.
GERİ DÖNÜLEMEZ NOKTADA
Türk Tabipler Birliği Kanser Danışma Kurulu'nun
Zere'nin durumuyla ilgili 2 kez rapor yayınladığını kaydeden Tanay,
"İlk rapor 26 Ağustos'taydı. O zaman, Güler Zere'nin iyileşmesi
için serbest bırakılması isteniyor, 'Eğer Güler Zere
serbest bırakılmazsa yaşamını yitirir' deniyordu. 26
Ekim'deki raporda ise sağlıkta artık geri dönülemez noktada olduğu
dile getirildi. Zere için 'huzur ve vedalaşma hakkı tanınması için
serbest bırakın' denildi.
ADLİ TIP ÜYELERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSU
2 ayda 2 rapor yayınlanırken, Adli Tıp Genel Kurulu'ndan hala
rapor yok. Bu göz göre göre cinayettir. Yaşama hakkının kasten
ihlal edilmesidir. Bir insanın yaşamını ortadan kaldırmaya kasten
teşebbüs etmesidir. Bu nedenle Adli Tıp Genel Kurulu'nun tamamı
hekim olan 42 üyesi hakkında suç duyurusunda bulunduk.
Kanser hastalığı zamanla yarışır. Vaktinde müdahale
etmezseniz insan yaşamını ortadan kaldırır. Burada olası
kasıt var. Tamamının cezalandırılmasını istiyoruz. Güler Zere
yaşayan ölüdür. 40 kilodur, gözleri görmemektedir, kulakları
duymamaktadır" diye konuştu.
ANNE VE BABADAN BİRLİKTE İLK ZİYARET
Balcalı Hastanesi'ndeki mahkum servisinde tedavisi
süren Güler Zere'nin, hastanede bulunduğu süre içerisinde ancak
tek tek ziyaret edebilen babası Haydar Zere ve annesi Güllü
Zere, bugün ilk kez birlikte ziyaret izni aldı. Cezaevi
Cumhuriyet Savcılığı'ndan alınan izinle hastaneye gelen Zere çifti,
kızlarının bırakılmasıyla ilgili gelişme olmamasına isyan etti.
Kızının sağlık durumunun her gün kötüye gittiğini, serumla
beslendiğini belirten baba Haydar Zere, "40 kilonun altına
düştü. Savcılık annesiyle bana ilk kez birlikte görüş için izin
verdi. 20 dakika görüştük" dedi. Kızının cezasının tecili
ve bırakılmasının Adli Tıp Genel Kurulu'nca engellendiğini, sürekli
rapor istendiğini, ancak, somut bir karar verilmediğinden yakınan
baba Zere, şunları söyledi:
ÖLDÜRMEK İSTİYORLAR
"Bir çuval rapor gönderdik. Biz buradaki doktorlardan rapor
istemekten utanır hale geldik. Sürekli 'belge eksik' diyorlar. Adli
tıpta tıkanıp, kalıyor. Çıkarmak istemiyorlar, öldürmek
istiyorlar. İşin gerçeği bu. Avukatlarımız uğraşıyor, biz
uğraşıyoruz. En son yine rapor istediler. Yine gönderdik. Ameliyat
oldu, yine rapor gönderdik. Adli Tıp yine bir mana buldu. Son
istedikleri eksik denilen bir evrakı da arkadaşlarımız tamamladı. O
evrak da teslim edildi. Ama sonuç yok. Çıkarmamak için, engellemek
için uğraşıyorlar. Yolunu açmamak için tıkıyorlar. Adli tıpta ilk
işlememizden itibaren onların tavrı belli olmuştu. Önümüzü
tıkamışlardı. Aynı tavrı devam ettiriyorlar. Benim Adli Tıp'a
inancım kalmadı. Bu çocuğu resmen öldürmek istiyorlar. Dünyanın
gözü önünde öldürmeye çalışıyorlar. Ben de artık burada çocuğumun
cenazesini alıp, gitmeyi bekliyorum. Bana sağ vermelerinden artık
ümidim kesildi. Bir ailenin böyle acı çekmesi dünyada yapılabilecek
en büyük işkencedir. Ben tüm hasta tutsaklarının aileleri
adına konuşuyorum. Onlar da aynı durumdalar. Bu aileye en büyük
işkence. Kimse böyle bir acı çekmemeli."
2 ZİYARET, 2 YORUM
GÜLER Zere'yi, tedavi gördüğü mahkum servisinde, TBMM İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AKP Mersin
Milletvekili Zafer Üskül 7 Ağustos'ta, TBMM İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi CHP İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin de 2 Kasım'da ziyaret etti. Her iki milletvekilinin
ziyaretler sonrası açıklamaları şöyle:
Konuyla ilgili Ergun Babahan da köşesinde bir yazı yazdı ve şunları
söyledi:
"Aynı şekilde Ergenekon davasında tutukluyken kanser olup cezaevinde olan Kuddusi Okkır’ın ölümü, bu davaya karşı medya grubu tarafından haklı olarak ağır bir şekilde eleştirildi.
Ancak Okkır’a gösterilen ilginin belki de DHKP-C hükümlüsü olduğu için Zere’den esirgendiğini görüyoruz.
Eğer adalet sisteminde hakkaniyet varsa, kuralların herkese eşit biçimde uygulanması gerekir.
Oral Çalışlar'ın yorumu ise şöyle:
Dün televizyonda CNN Türk Haber Müdürü Rıdvan Akar, Güler
Zere’nin babasına ona bakan doktorun, ‘İyi ki içeridesin,
dışarıda olsaydın belki birilerini öldürürdün’ demiş olup
olmadığını sordu. Güler Zere’nin babası “Evet böyle bir şey
söylemiş” dedi.
Bu ülkenin yargı sistemi ve bürokratik sistemi gibi sağlık sistemi
de otoriter bir refleks üzerinde inşa edilmiş durumdadır. Bu
bağlamda, doktorun yaptığı değerlendirmenin sürpriz
sayılamayacağını söyleyebiliriz.
‘Adli Tıp’çı da muhtemelen o doktor gibi düşündüğü için konuya
karşı duyarsız kalabiliyor. Yasalar herkese eşit uygulanmadığı,
insanlara siyasi tercihlerine göre muamele yapıldığı sürece,
demokratik bir ülkeden söz edilmesi mümkün olamaz.
Adalet Bakanı neden bu konuya duyarsız?
Adli Tıp Kurumu neden Güler Zere ve benzeri hükümlülerin
cezaevlerinde ölebileceği şeklinde bir kanaate eğilim
gösterebiliyor? Bütün bunlara verilebilecek tek bir yanıt var
aslında: Hukuk, ihtiyaca göre harekete geçirilir.
Hrant Dink hakkındaki cinayet planlarını öğrenen bazı devlet
görevlilerin bu bilgileri neden sümen altı ettiği sorusuna cevap
arayanlar, ‘Şimdi ben bir Ermeni’yi mi korumuş olacağım’ cümlesinin
üzerinde durmalılar.
Bu ülkede hukuk keyfilik içinde uygulanır. Hep böyle olmuştur ve bu
anlayışla yetişen sistemin değişik parçaları da hukuku ‘sadece
gerektiğinde’ uygulanan bir kurallar bütün olarak kabul
ederler.