Gülen'in son konuşması bitişinin ifadesi mi?
Abone olBir dönem Gülen'in en yakınlarından biri olan Ahmet Keleş, Gülen'in son konuşmasını yorumladı.
25 yıl Gülen Cemaatinde bulunmuş olan Prof. Dr. Ahmet
Keleş Fethullah Gülen’in son mesajlarını “paralelin bittiğinin
resmidir” şeklinde yorumladı.
Keleş, Gülen’in nasıl mesajlar verdiğini şöyle anlattı: “Aylar
sonra, mahcubiyeti kameradan gizlenemeyen bir yüz, hatalarını bile
sevap gibi göstermeye çalışan mugalatacı bir dil, aba altından sopa
göstermekten geri durmayan bir ego, insanlık tarihinin medar-ı
iftiharı ne kadar şahsiyet varsa hepsinin istismarını içeren
ajitasyon dolu ama bedduası da eksik olmayan bir konuşmayla
Pensilvanya Münzevisi tekrar karşımıza çıktı. Aslında bu konuşma
bir yönüyle, ülkemizin maruz kaldığı son yüzyılların en büyük iç
tehdidinin baş sorumlusunu tanımak açısından da son derece önem arz
etmektedir. Benim gibi bu sesi ve söylem tarzını içeriden bilenler
son konuşmadaki derin tükenmişliği, ruhundaki temizlenemez
kirlenmişliği gösteren beyanlarını çok iyi fark eder. Ben onu hiç
bu kadar yolun sonunda görmemiştim.”
BİZE PARELEL DEDİLER, SÜLÜK
DEDİLER...
Gülen'in sohbetinin ilgili kısmı şöyle:
Şeytan sürekli aleyhimizdeki bazı şeyleri önümüze sürer, “Haydi siz
de bir şey söyleyin bunlara karşı, hep sükût mu edeceksiniz?” der.
Belki bazen sûret-i haktan da görünerek bir şeyler dürtükler; biz
de hiç farkına varmadan onun dürtüklediği şeyleri söyleriz. Mesela
“paralel” dediler bize. “Paralel” paranoyanın nesebi gayr-ı sahih
veledidir. Biz de onlara diyelim: “Siz paralelsiniz!” Hayır, böyle
mukabele etmemeli!..
KİM PARALELSE ALLAH ONUN BELASINI
VERSİN
Mesela, “sülük” dediler. Nedir? Kanı emen! Hakikaten birileri
milletin kanını emiyor, kansız bırakıyor onu. Fakat mukâbele-i
bi’l-misil kâide-i zâlimânesine girerek “Kan emen sülükler
sizsiniz!” dememeli!.. İlle de bir şey demek istiyorsanız;
karbondioksit atma manasında, şöyle dersiniz: “Kim paralelse, Allah
onun belasını versin. Kim sülükse, Allah onun bin belasını versin.
Sülüklerin evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın.
Bizsek yani. Kim çeteyse… kim örgütse… kim silahlı örgütse… kim
milletine kötülük yapmak istiyorsa… kim milletin hakkı olan arpa
kadar bir haram yemişse, Allah onun belasını versin!” Bunu
söylerken kendi adınıza söyleyin!
DENSİZLİĞİN HER TÜRLÜSÜNÜ
SÖYLEDİLER
Densiz demeyi bile terbiyeme, saygıma uygun bulmadım. Onlar
densizliğin her türlüsünü söylediler. Dedikleri ettikleri şeyleri
saydılar, yakın tarihe kadar 200 tane küfür, tel’în, lanet lafından
bahsettiler. Hepsini hatırımda tutmadım. Orada da Cenab-ı Hakk’ın
bana verdiği nisyan hakkını kullandım. Demedik şey, atmadıkları
iftira, söylemedikleri yalan ve sizi uğratmadıkları gadr
bırakmamışlar.. etmedikleri emanete hıyanet bırakmamışlar. Fakat
bütün bunları -Halk ifadesiyle, onu demek de doğru mu? Nezaketmizle
telif edilebilir mi? Karakterimizin sesi soluğu olur mu? Değilse
Allah bizi affetsin, mâşerî vicdan da bizi bağışlasın- buldukları
bir günah keçisine yüklediler.
CENTİLMENCE DAVRANMAK
DÜŞER
Bir gün insanlık cennete gitme yoluna girse, sıratı da geçse, orada
bir şeye takılsa, “Hele durun size bir şey soracağız!” dense, yine
onların o paranoyasından doğan nesebi gayr-ı sahih paralel
mülahazasına verecek ve diyecekler ki, “Bunların yüzünden oldu!”
Şimdi öyle bir mantık ve öyle bir felsefe, zedelenmiş, yaralanmış,
bir yönüyle ayıp örtme duygusuyla kıvranıp duran insanların ruhuna
öyle hâkim olmuş ki, bütün mesâvîyi birilerine yüklemeyi o işin
içinden sıyrılmanın tek yolu olarak görüyorlar. Fakat, bütün
bunlara karşı centilmence davranmak size düşüyor.
BEŞ PARA ETMEYEN
İNSANLAR!
Biraz rahatsızlığımdan, biraz da bunlara cevap vermemek için, aylardan beri burada sizin karşınıza çıkmadım. Şayet sizin karşınıza çıkarken, birilerinin yaptığı fenalıklar karşısında hislerimi işin içine katarak konuşursam, bu marz-ı ilâhîye uygun düşmez, ihlasa muvafık düşmez, ihsan şuuruyla telif edilemez, yakîn ile telif edilemez; böyle olmayınca da o beş para etmez. Beş para etmeyen insanlar gayr-ı merğûb metâlarını her gün maşerî vicdan pazarlarına, panayırlarına sürseler bile, bize bu mevzuda yine karakterimizin gereğini ortaya koymak düşer. Karakterinizi bozmanız, onun gereğine göre laf etmemeniz, öyle bir davranışta bulunmamanız, kendi namusunuza dokunmak kadar çirkin ve şenî’ bir şeydir. Başkaları da kendi karakterlerinin gereğini sergiliyorlarmış, o bizi alakadar etmez.