Gülen'in ilk talebesini cemaatten ayıran iki olay
Abone olFethullah Gülen'in ilk talebesi ve halefi olarak düşünülen Latif Erdoğan, cemaatten nasıl koptuğunu iki örnekle anlattı.
Esnaflardan daha fazla para almak için himmet
toplantısında yalan söyleyen sorumlu abiden sonra, cemaatten
koptuğunu anlatan Erdoğan, başından geçenleri ayrıntılarıyla
açıkladı.
Cemaatten ayrıldıktan sonra evinin dinlendiğini söyleyen Erdoğan, hareketin ailesini kendisine karşı kullandığını açıkladı.
Latif Erdoğan, cemaatteki değişimi "Eskiden, iman, ibadet, takva, züht, kardeşlik gibi argümanlar öne çekilirken, daha sonra ekonomik kavramlar yönlendirici noktaya yerleşti." sözleriyle açıkladı.
Cemaatin uluslararası güçlerin gönüllü taşeronluğunu
üstlendiğini söyleyen Erdoğan, cemaat tabanının seçimlerde CHP
yerine AK Parti'yi tercih edeceğini ileri sürdü.
TARAF'IN İDDİASI : GÜLEN
İÇİN KIRMIZI BÜLTEN (TIKLA
OKU)
Fethullah Gülen'in ilk talebesi olan ve uzun yıllar Gülen'in
halefi olarak kabul edilen Latif Erdoğan otoriteye baş kaldırarak
iki yıl önce Cemaat ile yıllarını ayırdı.
40 yıllık hizmetinden sonra ailesinin kendisine karşı kullanılmasına isyan eden Latif Erdoğan, Gülen Cemaati'nin kamuoyu tarafından bilinmeyen yönlerini Sabah sine anlattı.
CEMAATTE ÖNEMLİ BİR YERİ VARDI
Latif Erdoğan isminin Gülen Cemaati içinde özel bir önemi var.
Fethullah Gülen'in İzmir'deki vaizlik döneminde ilk talebesi olan
Latif Erdoğan uzun yıllar Cemaat içerisinde Gülen'in halefi olarak
bilindi. İslam Enstitüsü mezunu Latif Erdoğan tam 40 yıl Gülen
Cemaati'nin her kademesinde önemli görevlerde bulundu. Şemsettin
Nuri müstear ismiyle Sızıntı Dergisi ve Zaman Gazetesi'nde yıllarca
yazılar yazdı. Fethullah Gülen'in hayatının anlatıldığı,
yüzbinlerce insana ulaşan "Küçük Dünyam" kitabı da Latif Erdoğan
tarafından kaleme alındı.
ESKİ AKP'Lİ VEKİLİN KORKUNÇ ERDOĞAN
PROVOKASYONU ORTALIĞI KARIŞTIRDI (TIKLAYIN)
İLK İTİRAZ EDEN O OLDU
Fethullah Gülen'in üslubunu andıran hitabeti ile Gülen Cemaati'nin
konferanslarının ve himmet toplantılarının vazgeçilmez ismi oldu.
Latif Erdoğan iyi bir hatip olmasının yanısıra önemli kitap
çalışmalarına da imzasını attı. Kitap fuarlarındaki imza günleri
cemaat gönüllüleri ile doldu taştı. Gülen'in ilk talebesi, halefi
ve en yakın dostu olmasına rağmen Gülen'in otoritesine ve yanlış
kararlarına ilk itiraz eden isim oldu. İtirazlarını yoğunlaştırınca
önce yurtdışına gönderildi. Bir süre yurtdışı hizmetlerde görev
alan Erdoğan, dönüşünde Zaman'dan uzaklaştırılarak Bugün
Gazetesi'nde yazmaya başladı. Gülen'i açıkça eleştiren bir isim
olarak bu yazarlık dönemi de çok uzun sürmedi. Cemaat
politikalarına itirazlarını sürdürünce Gülen hareketinden tamamen
dışlandı. Bir süre inzivaya çekilen Erdoğan bu kez Akit
Gazetesi'nde köşe yazılarına başladı. Yazılarında Gülen Cemaati'ni
hedef almaktan özenle kaçınırken 17 Aralık polis-yargı darbesinden
sonra sessizliğini bozdu. Hem köşesinden hem de Twitter üzerinden
cemaat tabanına önemli mesajlar verdi.
Latif Erdoğan ile Gülen Cemaati'ndeki ilk kırılmaları, Fethullah
Gülen ile hangi konularda fikir ayrılığına düştüklerini, 7 Şubat
MİT operasyonu ve 17 Aralık darbesi konularındaki görüşlerini
sorduk. Sorulamıza içtenlikle cevap verirken cemaat terbiyesi
gereği Fethullah Gülen'den Hocaefendi sıfatıyla bahsetmesinin daha
uygun olacağının ısrarla altını çizdi.
YILMAZ ÖZDİL : ALO BABACAĞIM YAZI GÜNÜN
PAYLAŞIM REKORUNU KIRDI (TIKLAYIN)
HİZMET KUDSİYETİNİ KAYBETTİ, BAŞLANGIÇTAKİ HEDEFLERİN İÇİ
BOŞALTILDI
-Latif bey Fethullah Gülen ile nasıl tanıştınız?
Hocaefendiyi, 1967 yazında, Kestanepazarı adıyla bilinen İlahiyata
Talebe Yetiştirme Derneği'ne ait bir eğitim kurumuna öğrenci
kimliğiyle girdiğimde tanıdım. Kendileri o kurumun müdürü idiler.
Ayrıca aynı kurumun bitişiğindeki camide vaizlik görevini ifa
ediyorlardı.
-Gülen Cemaati'ni nasıl tanımlıyorsunuz? Geçmişten günümüze
düşündüğünüzde konuyla ilgili neler söylemek
istersiniz?
Hocaefendinin, kendisini, doğru bildiği doğrultuda bir ülküye
adadığında hiç kuşku yoktur. Bu ülkü, ilk dönemdeki saffetiyle
içinde iman bulunan herkesi kendine cezp edecek güce de sahipti.
Hocaefendi de bu ülkünün bütün şartlarıyla donanımlı bir kimlik ve
kişiliğe sahip bir öncüsü konumundaydı.
-Sizin itiraz etmenize neden olan değişimler nasıl
yaşandı?
Evvela, başlangıçtaki ülkünün içi boşaltıldı. Dolayısıyla hizmet
kutsiyetini kaybetti. Hizmet, çeşitli iş sektörlerinin buluşma
noktası haline geldi. Bu sektörlerde çalışanlarla hizmetin
ilişkisi, işçi- işveren ilişkisine dönüştü. Değer atfedilen
öncelikler, dünyevi işlerdeki başarılara dönüştü. Eskiden, iman,
ibadet, takva, züht, kardeşlik gibi argümanlar öne çekilirken, daha
sonra ekonomik kavramlar yönlendirici noktaya yerleşti. Kısa bir
süre sonra da ekonomik endişeler her şeye hakim oldu.
AK PARTİ'NİN OYLARI HANGİ PARTİYE KAYACAK?
NE CHP NE BDP... (TIKLA OKU)
YALAN SÖYLENDİĞİNİ GÖRDÜM VE "BENİ HİMMET TOPLANTILARINA
ÇAĞIRMAYIN" DEDİM
-Ekonomik endişeler derken neyi kastediyorsunuz? Buna örnek
verebilir misiniz?
Yaşadığım iki örneği anlatayım. İlk dönemlerde, bir esnaf
arkadaşımız, önemli bir miktar yardım vadinde bulundu. Fakat işleri
iyi gitmedi. Kendisine söz verdiği miktarı ertelemesi, hatta işleri
düzelinceye kadar vermemesi teklif edildi. Arkadaşımızın cevabı,
hayır ben o kadar insan içinde böyle bir söz verdim, sözümden
dönemem, evimi satıp vaadimi yerine getireceğim, şeklinde oldu. Her
türlü ısrara rağmen evini sattı ve söz verdiği yardımı
gerçekleştirdi.
HATEMİ'DEN HİÇ DUYULMAMIŞ GÜLEN İDDİASI
(TIKLA OKU)
DAHA FAZLA YARDIM TOPLAMAK İÇİN YALAN
SÖYLEDİLER
Vereceğim ikinci örnek ise sonraki döneme ait. O dönemde
mali durumundan şikayet eden ve dua isteyen bir arkadaş, himmet
toplantısında öyle bir rakam söyledi ki, şaşırıp kaldım. Toplantı
bitiminde aynı arkadaş tekrar söz istedi, yapılan yardımların az
olduğunu dillendirerek, kendi vadini ikiye katladığını söyledi; ve
orada bulunanlardan da aynı doğrultuda davranmalarını istedi. Pek
çoğu da denileni yaptı. Toplantı sonlanıp herkes dağıldıktan sonra,
ben sorumlu arkadaşa, bahsi geçen arkadaşla aramızdaki konuşmayı
aktardım ve bu arkadaş vaat ettiği rakamları nasıl verecek, diye
sordum. Sorumlu arkadaşımızın cevabı, "Hocam o sadece teşvik için
konuştu" şeklinde oldu. O günden sonra, beni bu tür toplantılara
çağırmayın, dedim ve bir daha katılmadım. Öncesi ve sonrasıyla bu
iki örneği istediğiniz kadar çoğaltmanız mümkündür..
NETİCEYE ULAŞMAK İÇİN HER YOLU MEŞRU GÖRDÜLER
-Peki Cemaatle yollarınızı ayırmaya ne zaman ve neden karar
verdiniz?
- Ben, işin başındaki sabit değerlere sımsıkı bağlı kaldığıma göre,
ayrılmayı bana değil başkalaşanlara isnat etmek daha gerçekçi olur
kanaatindeyim. Bu başkalaşımı, öncelikle Hocaefendinin
içselleştirdiğinde de kuşku yoktur. Bilerek ya da bilmeyerek
bağlıları da kendisini takip etmiştir.
- Başkalaşmaktan kastınız nedir?
- Başkalaşmaktan kastımı tek bir kavramla ifade edecek olursam, bu
dünyevileşmektir. Ahiret yurdunda devşirmeyi düşündüğümüz meyveleri
burada tüketmektir. Elbette bu istenmeyen sonuca varmak birden
olmamıştır. Özellikle Hocaefendi'nin şuur altını besleyen talepleri
bu süreci hem hızlandırmış hem de şekillendirmiştir. Neticeye
ulaşmak için her yolu meşru gören zihni değişim söz konusu
taleplerin bir sonucudur. Vesileleri maksat haline getirmek yine
aynı taleplerin oluşturduğu kırılma noktasıdır. Özel olmakla, gizli
olmak arasındaki büyük farkı sıfırlayarak, tedbiri takiyyeye
dönüştürmek de yine böylesi bir sonuçtur.
CEMAAT ERDOĞAN'I İMHA PLANINI REVİZE ETTİ
(TIKLA OKU)
BEDİÜZZAMAN VE ESERLERİNİ SIRADANLAŞTIRMAYA ÇALIŞTILAR
-Fethullah Gülen bu gidişatı göremedi mi?
Benim görebildiğim kadarıyla Hocaefendi, içindeki meyilleriyle
taşıdığı konum arasında preslenmiş bir hayat yaşamıştır.
Bediüzzaman modelini şahsında taklit etmesi, onu bazı hususlarda
suniliğe hatta ikileme itmiştir. Kendisi başta ret etmiş olsa da en
uç noktalarda manevi makam isnatlarına daha sonraları açık hale
gelmiştir. Bu kabulleniş refleksiyle de bir gün gelmiş, çıkamadığı
yükseklikleri aşağıya çekme gayretine düşmüştür. Bediüzzaman'ı ve
onun eserlerini sıradanlaştırma gayretleri bu düşüşün somut
örneğidir.
HAKKIMI HELAL ETMİYORUM, HELALLİK DE İSTEMİYORUM!
-Ayrılmanızın temelinde bahsettiğiniz bu dünyevileşme meselesi mi
yatıyor?
Mevcut yapı, alternatif düşüncelere kapalı olduğu için de
yollarımız ayrılmıştır. Bunları söylerken, sakın meseleyi
kişiselleştirdiğimi düşünmeyin, çünkü yollarımızın ayrılışından
kendileri ne kadar memnunsa ben de en az o kadar memnunum. İşin
ötesini hesap gününe bırakıyorum. Hakkımı helal etmediğim gibi
helallik de istemiyorum.
GÜLEN'İN ABD'YE GİDİŞİYLE HERŞEY ÇIĞRINDAN ÇIKTI
-Başkalaşımı bütün boyutlarıyla düşündüğümüzde, sizce Fethullah
Gülen'i etkileyen dış etkenler var mıdır, nelerdir ya da
kimlerdir?
1995'li yıllarda Hocaefendi'nin değişimi çok hızlı ve dikey
olmuştur. Alternatif açılım denilen, ne olduğunu kendisinin de pek
anladığını sanmadığım bir vibrasyonla zihni değişimi hızlanmış,
meyil giderek ihtiyaca, ihtiyaç iştiyaka, o da incizaba
dönüşmüştür. Daha sonra da bu şiddetli çekim gücünden kendini
kurtaramamıştır. Meselenin Türkiye ayağında gerçekleşen ilk değişim
ve dönüşümler Amerika 'da daha da ivme kazanmış, mesele çığırından
çıkmıştır.
KADROLAŞMA FAALİYETLERİ SERSERİ BİR GÜÇ HALİNE GELDİ
- Cemaatin, siyasi kadrolaşmayı siyasete müdahaleye varan
operasyonlara dönüştürmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Başkalaşım süreci yaşanmamış olsaydı, Cemaate aidiyet hisseden
bireylerin devlet kadrolarında bulunuşunu ülke adına önemli bir
kazanım olarak değerlendirebilirdik; ki öyleydi. Lakin söz konusu
başkalaşım bizim değer ölçülerimizi de alt üst etti. Bu milletin
alın teri göz nuru ile oluşan önemli güç yapılanması, ne yapacağı
belirsiz serseri bir güç halini aldı; hatta silahını, korumakla
görevli bulunduklarına çevirdi. Mesele, sadece siyasete müdahale
ile de sınırlı kalmadı; bir hiç uğruna devlet ve millet ipotek
altına alınmaya çalışıldı. Bu affedilemez bir suçtur; suçluları ne
millet ne de tarih asla affetmeyecektir. Bütün bunları söylerken,
camianın hepsini aynı kefeye koyup töhmet altında tutmak büyük
günah, büyük vebal olur. Suçun büyüklüğü ölçüsünde adalet
terazisinin hassasiyeti artırılmalıdır. Ceza, ayıklanarak
verilmelidir.
CEMAAT 7 ŞUBAT MİT OPERASYONUNDA DIŞ GÜÇLERİN GÖNÜLLÜ
TAŞERONLUĞUNU YAPTI
-7 Şubat MİT operasyonu ile başlayan 17 Aralık darbesi ile zirve
yapan Cemaat- AK Parti kavgası sizce neden başladı?
- Cemaatin MİT krizindeki hali, ağlamak için bahane arayan çocuk
gibidir. MİT'e isnat edilen suçun inandırıcı hiçbir tarafı yok.
MİT'in yapması gereken en asli görev, yapanlar hakkında suça
dönüştürülmek isteniyorsa, burada çok ciddi bir yanılgı ya da art
niyet söz konusudur. Nitekim konu netleştikçe ve daha sonra
olanlarla ilişkisi açığa çıktıkça, meselenin yanılgı değil bir art
niyet olduğu görüldü. Diğer atraksiyonların ağır bilançosundan da
anlıyoruz ki, Cemaat burada dış güçlerin gönüllü taşeronluğunu
yaptı; onu da beceremedi. Bu bağlamda, olanları Cemaat- AK Parti
kavgasına indirgemek fevkalade yanlıştır. Ayrıca, Ak Parti kavganın
tarafı değil, bulunduğu konum gereği saldırının püskürtücüsüdür. Bu
yönüyle de hükümetin bu başarısına medyun-u şükran olmamız
gerekir.
SANDIĞA GİDİNCE TABANIN TERCİHİ CHP'DEN DEĞİL AK PARTİ'DEN
YANA OLACAKTIR
-Sizce cemaat tabanı bu kavgayı nasıl karşılıyor? Bir kırılma
yaşanıyor mu?
-Taban kelimesi kullanılmaması gerekirken, maalesef var olduğu için
kullanılıyor. Halbuki hizmet, cemaat değil de hareket olsaydı, asla
statü ifade eden kavramlar bünyede yer alamazdı. Ben yine de
sempatizanlar ifadesinin kullanılması taraftarıyım. Bu kesim sadece
kırılma değil, aynı zamanda travma yaşıyor. Aileler bölünmüş
durumda. Fakat, mesele siyasete yansıdığında tercihin bu kesim
itibariyle AK Parti'den yana olacağında kuşku yok.
CEMAAT ESKİDEN BERİ BEDDUAYI BİR ŞANTAJ ALETİ OLARAK
KULLANDI
-Türk halkı beddua videosunu çok yadırgadı. Sizce toplumda infiale
neden olan bu görüntüler neden yayınlandı?
- Beddua eskiden beri cemaatin elinde bir şantaj aletidir.
Özellikle cemaat içi problemlerde bu durum korkutucu bir öğe olarak
kullanılır. Falanın beddua ettiği kişi artık iflah olmaz, düşüncesi
cemaatte yaygın bir kanaattir. Böyle bir psikolojinin tetiklemesi
söz konusu olabilir.
-Gülen cemaati tarafından Hz. Peygamberin dizilerde,
tweettlerde, Türkçe olimpiyatlarında siyasi mesaj olarak
kullanılması da çok tepki topladı. Bunları ilk duyduğunuzda siz ne
düşündünüz?
- Bir şey demek istemem; çünkü aklı selim adına sözün bittiği yeri
konuşuyoruz. Bunlar, Nur-u Muhammedi'den mahrumiyet sinyalleridir.
Cenab-ı Hak, bütün inananları böylesi kötü akıbetten muhafaza
buyursun.
CEMAAT, AİLEMİ BİLE BANA KARŞI KULLANDI
-Zaman Gazetesi, cemaatin sizinle olan sorununu aileniz üzerinden
sürdürme gayreti içinde. Bu durum sizi rahatsız ediyor
mu?
-Öncelikle benim cemaatle bir sorunum yok. Çünkü yolumu, on beş
sene önce kısmen, iki sene önce de tamamen ayırmış durumdayım. Ben
kişiler üzerinden değil, olaylar üzerinden konuşuyorum. Mehmet
Erdoğan' nın Zaman Gazetesi'nde yayınlanan sözlerini okuduğunu,
okusa da anladığını sanmıyorum. Cemaat de onun bu eksi yanlarından
istifade etmiş olabilir. On dört senedir söz konusu gazeteyi açıp
okumadım. Onun için de kardeşimin ifadelerini bana başkaları
aktardı. İfadelerini ve üslubunu çok sefil buldum, onun adına
acıdım. Büyük aileyi iması tamamen yalan ve iftiradır, bahsettiği
vicdan ise, maalesef onun literatüründe "cüzdan" dır. Nitekim,
yeğeniyle, yani oğlum Metin Erdoğan'la yaptığı telefon konuşmasında
böyle bir ifadeye mecbur bırakıldığını itiraf etmiştir.
BENİM EVİMİ BİLE DE DİNLEDİLER
-Son günlerde paralel yapının binlerce kişiyi yasadışı olarak
dinlediğini şaşkınlıkla izliyoruz. Yakında bu sayının artacağı
söyleniyor. Bu yapı Başbakan Erdoğan ve oğlunu da yasadışı olarak
dinlemiş ve ses taklidi ve montaj yaparak bunu sosyal medya
üzerinden servis yaptı. Siz bu tür yasadışı dinlemelere şahit
oldunuz mu?
-Şimdilerde adı paralel olan yapının dinleme ve izleme sabıkası hem
çok kabarıktır; hem de başlama süreci 30 sene öncesine dayanır.
Elbette teknoloji geliştikçe hem sayı arttırılmış hem de işin
mahiyeti inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Benim kendi evimin
dinlenmesiyle ilgili o kadar çok tecrübe yaşadım ki, anlatılması
bile bana ağır geliyor.
Halbuki tecessüsün her çeşidini dinimiz haram kılmıştır. Gıybet
nasıl haramsa tecessüste öyledir. Fakat şimdiye kadar sonuç
alınamadığı gibi İnşallah bundan sonra kötü emellilerin kötü
hedefleri boşa çıkacaktır. Nitekim, servis edilen ses kayıtlarının
nasıl alçakça birer montaj ürünü olduğu göründü. Bundan sonrada
görülecekler de farklı olmayacaktır. Bunlar paralel yapının son
çırpınışlarıdır; Her çırpınışları da onları daha da
batıracaktır.
CEMAAT GÖNÜLLÜLERİ DİN DÜŞMANLARINA OY VERMEK GİBİ BİR
YANILGIYA DÜŞMEMELİ
-Bu harekete 40 yılın vermiş, Fethullah Gülen'in en yakınında olan
isimlerden biri olarak cemaatin samimi gönüllülerine bir çağrınız
olacak mı?
-Öze dönsünler. Cemaati bu hale getiren hastalıkları teşhis adına,
özellikle Bediüzzaman'ın Hutbe-i Şamiye'yi ve Lahika mektuplarını
tekrar ve dikkatle okusunlar. Eğer, başlarındakiler hala
yanlışlarında diretirlerse, onlardan ve yanlışlardan yüz çevirerek
tek başlarına Hakk'a ve hakikate yönelsinler.. Bu cümleden olarak
,önümüzdeki seçimlerde, milli iradenin yanında yer alsınlar;
desteklenmesi sadece siyasi bir parti desteklenmesi sınırını çok
aşan, aynı zamanda ittihad-ı İslam ve ümmet davasını sahiplenme
manasına gelen AK Parti'yi ödünsüz desteklesinler. Hele dinin ve
maneviyatın emansız ve amansız düşmanı bir partiye oy vermek gibi
bir yanılgı ve gaflete asla düşmesinler. Çok yönlü esaret ile
kuşatılmış olduğu her halinden belli bir insanın hele kendi alanı
dışındaki bir husustaki fetva ve çağrısının kesinlikle dinlenilme
niteliğinden yoksun olacağını ve öyle de olduğunu bilsinler, kendi
vicdanlarının, kendi hür iradelerinin çağrısına kulak
versinler..