Gülen'in bu kitabı çok tartışılacak!
Abone olMurat Bardakçı; Fethullah Gülen'in 4 ay önce çıkan kitabının ilk kısmının Şemsettin Günaltay'ın 'Zulmetten Nura' kitabındaki kısımların birbirine çok benzediğini açıkladı
Murat Bardakçı "Fethullah Gülen, İsmet Paşa’nın son
başbakanından çok fazla etkilenmiş" yazısında; Fethullah Gülen'in
'Buhranlar Anaforunda İnsan' isimli kitabının İsmet Paşa döneminde
Başbakanlık yapan Şemsettin Günaltay'ın 'Zulmetten Nura' adlı
kitapla bazı kısımların birbirine çok benzediğini
açıkladı.Bardakçı, Gülen'in kitabında Günaltay'ın ismine yer
vermediğine dikkat çekerek, benzerlikleri göstermek için iki
kitaptan da alıntı yaptı...İşte, Bardakçı'nın açıklamaları:
Hafta içerisinde, Fethullah Gülen’in bundan dört ay önce
yayınlanmış olan ‘Buhranlar Anaforunda İnsan’ isimli kitabını
okuduğum sırada ‘Ben burada yazılı olanları biryerlerden
hatırlıyorum’ diye düşündüm ve buldum:
Fethullah Gülen’in makalelerden oluşan kitabının ilk kısmı, İsmet
Paşa’nın ve tek partili dönemin son başbakanı olan ve tarih,
iláhiyat ve ahlák konularında çok sayıda eser veren Şemsettin
Günaltay’ın 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türk toplumunun düşünce
yapısını derinden etkileyen ‘Zulmetten Nura’ isimli son derece
meşhur kitabı ile neredeyse kelime kelime aynıydı ama Günaltay’ın
adı, Gülen’in kitabında bir defa olsun geçmiyordu. Şimdi hiçbir
yoruma girmiyor ve Başbakan Şemsettin Günaltay’ın ilk baskısı
1915’te yapılmış olan eserinin 1925’teki üçüncü baskısıyla,
Fethullah Gülen’in kitabından birbirinin neredeyse aynı olan bazı
cümleleri aynen naklediyorum...
SÖZÜ hiç uzatmadan, kısaca ve apaçık söyleyeyim:
Hafta içerisinde Fethullah Gülen’in son kitaplarından birini,
‘Buhranlar Anaforunda İnsan’ı okumaya başladım ama daha ilk
sahifeden itibaren ‘Ben bu cümleleri bir yerden hatırlıyorum’
dedim, düşündüm ve buldum: Fethullah Gülen’in makalelerden oluşan
kitabının ilk kısmı, 1949’un 15 Ocak’ı ile 1950’nin 22 Mayıs’ı
arasında başbakanlık yapan, İsmet Paşa’nın ve tek partili dönemin
son başbakanı olan ve tarih, iláhiyat ve ahlák konularında çok
sayıda eser veren bir zamanların çok önemli bir bilimadamının,
Şemsettin Günaltay’ın 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türk toplumunun
düşünce yapısını derinden etkileyen ‘Zulmetten Nura’ isimli gayet
meşhur kitabı ile neredeyse kelime kelime aynıydı.
Fethullah Gülen, Şemsettin Günaltay’ın ilk baskısı 1915’te yapılan
ve hálá da sık sık basılan kitabının ‘Tanzimatçılık Devri ve
Netáyici (sonuçları)’ başlıklı bölümünü günümüzün Türkçesi’ne
uyarlamış, makalenin adını değiştirerek ‘Aydınlık Kapıya Doğru’
yapmış ve eseri bizzat yazmış gibi, kendi ismiyle yayınlamıştı. Ama
yayın sırasında başka bazı değişiklikler de olmuş, meselá
Günaltay’ın makalesinde geçen ‘Türk’ sözü, Gülen’de her nedense
‘mü’min’ halini alıvermişti.
Şemsettin Günaltay’ın bundan 89, Fethullah Gülen’in de sadece dört
ay önce yayınlanan kitaplarından birbirleriyle neredeyse aynı olan
bazı cümleler, yandaki sütunda yanyana yeralıyor. Günaltay’dan
aynen yapılan aktarmalar sadece bunlardan ibaret değil, daha pek
çok ve işin daha da garip tarafı, bütün bunlar olup biterken,
Şemsettin Günaltay’ın adının Gülen’in kitabında bir defa olsun
geçmemesi.
Daha hemen giriş yazısı bir başkasına ait olan ‘Buhranlar
Anaforunda İnsan’ isimli kitaptaki diğer makalelerin menşei
konusunda doğan şüpheleri gidermek de, artık işin meraklılarına
düşüyor.
Avrupa’da fizik okudu, tarih profesörü ve başbakan oldu
TEK parti iktidarının son başbakanı olan Şemsettin Günaltay, 1883
yılında Erzincan’ın Kemaliye İlçesi’nde doğdu. Yüksek Muallim
Mektebi’nin fen şubesini bitirdi, bu arada Arapça ve Farsça ile
dini ilimleri öğrendi ve İsviçre’ye giderek Lozan Üniversitesi’nde
fizik okudu.
Türkiye’ye dönüşünde çeşitli okullarda öğretmenlik ve müdürlük
yaparken felsefe ve sosyal konularda makaleler yayınladı,
tarihçiliğe ağırlık verdi ve 1914’te İstanbul Üniversitesi’nin
tarih profesörlüğüne tayin edildi. 1915’te İttihad ve Terakki
Partisi’nden Bilecik milletvekili oldu, bu arada hem edebiyat, hem
de iláhiyat fakültelerinde dersler verdi. Milli Mücadele’nin
başlamasıyla Anadolu’ya geçip Ankara Meclisi’ne katıldı. Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin İstanbul şubesinde çalıştı,
Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunda yeraldı, kurumun 20 yıl süreyle
başkanlığını yaptı ve bu arada Atatürk’ün talimatıyla CHP’nin
İstanbul örgütünü oluşturdu.
15 Ocak 1949’da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından başbakanlığa
getirilen Şemsettin Günaltay, tek parti döneminin son başbakanı
oldu ve görevini 1950’nin 22 Mayıs günü Adnan Menderes’e devretti.
27 Mayıs ihtilálinden sonra Temsilciler Meclisi üyeliğine atandı ve
1961’de İstanbul’dan senatör seçildi. Günaltay, 19 Ekim 1961 günü
İstanbul’da prostat kanserinden vefat etti.
Fiziğin yanısıra tarih, ahlák ve din konularında çok sayıda yayın
yapan Şemsettin Günaltay, döneminin etkili yazarlarındandı. En
önemli eserleri kabul edilen ‘Zulmetten Nura’, ‘Huráfattan
Hakikate’, ‘Maziden Átiye’ isimli kitaplarında Türkiye’nin o
günlerde içerisinde bulunduğu sıkıntıların çaresinin
milliyetçiliğin güçlenmesinden geçtiğini söylüyor, İslamiyet’in ilk
dönemlerindeki saf haline dönülmesini istiyor, milli ve çağdaş
ilimlerle güçlendirilmiş bir eğitimi savunuyordu.
İŞTE, Başbakan
Günaltay’ın Gülen’i ‘etkileyen’ cümleleri!
... Münevver züppeler, şimdiye kadar İstanbul sultanlarının sağmalı
olan Anadolu’ya gidip gezmeyi hiç düşünmemiş; köylülerle, Anadolu
ibişleriyle konuşmayı, onların ruhunu anlamayı hatırlarına bile
getirmemişlerdir. Konaktaki Aşçı Mehmed, Ayvaz Hasan, İspir Ali ile
konuşanlar varsa, o da sırf diliyle alay, saflığıyla istihza etmek
içindir. Beyefendinin Frenk ruhunu tedkikten, Paris’in ezvák-ı
durá-durunu (uzakta kalan zevklerini) özlemekten, Fransız
Edebiyatı’nın ince noktalarını araştırmaktan kendi vatanını
düşünmeye, Anadolu’sunu gezmeye, Anadolu’nun hastalıklarını,
marazlarını deşmeye vakti yok ki! Hem bu kaba Türklerle uğraşılır
mıymış?.. Şimdiye kadar aldığı terbiye, sevimli ve şık
madmazellerin, muhterem ‘saint’lerin, insaniyetperver misyonerlerin
öğrettiği prensipler, onda öyle bir zihniyet hásıl etmiştir ki,
kendisine hitaben ‘Türk’ diyecek olursanız, bunu en büyük
hakaretlerden addeder ve pür-feveran ateş kesilir (Günaltay, sah:
157).
... Bir kesim, kendisinin sağmal’ı saydığı Anadolu’yu hep horlamış;
bir kerre olsun gidip orada dolaşmayı, kendi insanı ile görüşüp
konuşmayı hiç mi hiç düşünmemiş; onların dünyalarına yükselip
onlarla hemhál olmayı, ruhlarını keşfedip anlamayı asla hatırına
getirmemiştir. Ara sıra bir kahveci Ali, aşçı Hasan, berber
Süleyman’la görüşenler olmuş ise de bu onların diliyle alay,
safvetleriyle istihza ve anlayışlarıyla eğlenmek için olmuştur. Bu
kesimin insanı, frenk ruhunu tedkikten, batı yakası zevkleriyle
sermest olmakdan, Fransız ve İngiliz edebiyatının inceliklerini
araştırmakdan, kendi dünyasını düşünmeye, onun insanıyla içli-dışlı
olmaya ve onun dertlerini dinlemeye kat’iyyen vakit bulamamıştır!
Onun şimdiye kadar ruhuna içirilen terbiye anlayışı; sevimli ve şık
matmazellerin, muhterem saintlerin, insanlık hayranı misyonerlerin!
Onun demine-damarına işlercesine ruhuna aşıladıkları prensipler,
onda öyle bir düşünce yapısı meydana getirmiştir ki, bugün kalkıp
kendisine ‘mü’min!’ diye sesleniverseniz, bunu yüzüne savrulmuş en
büyük hakaret sayacak ve sizi huzurundan kovacaktır (Gülen, sah:
1).
... Panaromanın diğer tabakasına geçiniz! Orada büsbütün başka bir
manzara! Her nevi teceddüde muárız, terakkiye doğru atılacak her
hatveyi tevkife sái öteki yádigárlar! Milliyetlerinden ne kadar
uzaklaşmışlarsa berikiler de máziye gömülmeye o derece meftun.
Evvelki, Frenk olmadığı için Türk’ü ne kadar hakir görüyorsa,
beriki de ábá-i vácidádından görmediği için çatalla yemek yemeyi o
kadar günah (!) addediyor (Günaltay, sah: 158).
Şemsettin Günaltay’ın eserinin ‘semere’ bahsi.
... Madalyonun diğer yüzündeki manzara da bundan farklı değildir.
...her nev’i yeniliğe muarız, terakki ve tekámül istikametinde
atılan her adıma muhalif, sinesi öbür álemin heyecanlarından
mahrum, düşünceleri hakikatsız ve her türlü ilmi araştırmayı günah
sayan sığ bir güruh almıştır. Öncekiler, milletlerinden, milli
ruhdan uzaklaşmayı yenilik ve inkılap saymakla; sonrakiler de şekli
bir maziye ve onun kuru ve ruhsuz yanlarına saplanıp kalmakla
milletlerine ihanet etmişlerdir. Birinciler, frenkleşmediği için
kendi milletlerini dahi hor görecek kadar yabancılaşmış; berikiler
ise sırf eski devirlerde bulunmadığı için bir kısım teknik
gelişmeleri, yeni icad ve keşifleri, devriyle hesaplaşabilecek
güçte fikir akımlarını bid’at saymış, lánetlemişlerdir (Gülen, sah:
2).
... Her millet kendi ruh ve kabiliyetiyle mütenasip teşkilát ister.
Milletlerin teşkilát-ı idariyye ve ictimáiyyeleri asrî
ihtiyaçlarının, ruhi temayüllerinin mevlûdu değil midir? Ve öyle
olmak icap etmez mi? (Günaltay, sah: 158).
... Oysa ki, her millet, kendi ruh ve kabiliyetine uygun, kendi
düşünce ve inancı çizgisinde müessese ve teşkilát ister. Rica
ederim; milletlerin idari ve içtimai teşkilátları, maarif ve
düşünce akımları, asrın ihtiyaçlarının ve milletin ruhî
temayüllerinin neticesi değil midir? (Gülen, sah: 2).
... Muhtelif milletlerin tarz-ı ıslahat ve
tanzimatlarını teşrih eden saháif-i tarih tedkik edilirse görülür
ki bir milletin hayat-ı ictimái ve siyasiyesini tanzim, terbiyesini
tekeffül, rehberliğini deruhte etmiş olanlar, kavánin-i tabiiyyeye
tevfik-i hareket hususuna ne kadar gayret göstermiş, milletlerinin
ruhuna, asrî ihtiyaçlarına ne kadar derinden nüfuz etmişlerse
mesáilerinden o derece feyyáz semereler istihsal etmişlerdir
(Günaltay, sah: 159).
...Dünden bugüne, muhtelif milletlerin ıslahat tarzları ve
inkılábları araştırıldığında görülür ki; bir milletin ictimái ve
siyasi durumunu tanzim, terbiye ve yükselmesini deruhte ve
rehberliğini yüklenenler; hareketlerini fıtrat kanunlarına uydurma
hususunda ne kadar titizlik göstermiş; milletlerin ruhuna ne kadar
vákıf olabilmiş ve çağın getirdiği ihtiyaçlara ne kadar nüfuz
edebilmişlerse, çalışmalarında o derece semereli olmuş ve
milletlerine de o nisbette ölümsüzlük váadedebilmişlerdir (Gülen,
sah: 3).
YAZI:HÜRRİYETİM