Gülen'e referans olan CIA yöneticisinden Cemaat bombaları!
Abone olEski bir CIA yöneticisi olan ve Türk medyasının yakından tanıdığı Graham Fuller, AK Parti cemaat kavgası, PKK IŞİD savaşı, çözüm süreci ve Cemaatin ABD'deki durumuna dair çarpıcı açıklamalar yaptı...
İNTERNETHABER.COM
Radikal yazarı Ezgi Başaran günün
en çarpıcı röportajına imza atarak Graham Fuller
ile biraraya geldi. Eski bir CIA yöneticisi olan
Fuller, Fethullah Gülen’in ABD’de oturma izni
alması için imza veren kişilerden biri olarak gündeme gelse de Kürt
sorunu ve Ortadoğu konularındaki uzmanlığı ile tanınıyor. Fuller,
Ortadoğu'daki sıcak gelişmelere dair çarpıcı yorumlarda bulunduğu
röportajda IŞİD ile PKK savaşı,
çözüm süreci, AK Parti ve cemaat savaşı, cemaatin ABD'deki imajına
dönük ilginç açıklamalar yaptı.
İşte röportajdaki çarpıcı bölümler:
IŞİD'İN ANA YARATICILARINDAN BİRİ ABD
Size göre IŞİD nasıl oluştu?
-ABD’nin bu örgütün ana yaratıcılarından biri olduğunu düşünüyorum.
IŞİD’i yaratmak gibi bir emeli yoktu ama Ortadoğu’daki yıkıcı
müdahaleleri ve Irak Savaşı IŞİD’in oluşmasındaki temel nedenler
oldu. Zaten hatırlarsanız, bu örgütün çıkış noktası ABD’nin Irak
işgalini protesto etmekti. O günlerde İslamcı olmayan bir çok Sünni
tarafından da desteklenmişti çünkü Irak Savaşı karşıtlığının ortak
cephesiydi. Sonra bir canavara dönüştü. Fakat bugün bile Irak’ta
İslamcı olmayan bir çok Sünni tarafından desteklendiğini
zannediyorum çünkü Sünniler Bağdat’taki Şii hükümet tarafından
izole edildiklerini hissediyorlar. Dolayısıyla İŞID, Maliki
rejiminin Şii ajandasından faydalanıyor. Bu sayede popülarite
kazanıyor. Maliki gibi mezhepçi bir başbakanın gitmesi ve yerine
Sünni-Şii dengesini gözetecek birinin gelmesiyle kutuplaşmanın
azalacağını, böylelikle IŞİD’in gücünü yitireceğini umuyorum. Zaten
IŞİD’den kurtulmanın tek yolu bu türdendir. Asla askeri değil.
IŞİD'İN TÜRKİYE'YE SALDIRI İHTİMALİ
NEDİR?
IŞİD’in çok hızlı hareket etmesi ve bizim sınırlarımızın şu
anda delik deşik olması Türkiye şehirlerinin bu örgüt tarafından
eylem alanına dönüşüp dönüşmeyeceği sorusunu doğruyor. Panik olmalı
mıyız?
-Bence hayır. Her şeyden önce Türkiye, IŞİD’in hedeflerinden biri
değil. Çünkü Suriye’deki muhalefeti destekledi. Eminim IŞİD
Türkiye’den hoşlanmıyordur ama birinci düşmanı da değil. Şimdilik
daha çok Arap ülkelerini hedef alıyorlar. Ayrıca Erdoğan, sevilsin
sevilmesin, bir demokrasinin ürünüdür. Arap coğrafyası ise
kifayetsiz diktatörlerle dolu ki bu diktatörlük rejimleri IŞİD’in
istismarına çok açık. Çünkü Ürdün, Suriye, Suudi Arabistan ve belki
Körfez’deki diğer ülkelerde ilerleyebileceği fırsatlar görüyor.
Elbette kimse IŞİD’in başka ülkelerde terör eylemi yapmayacağını
garanti edemez fakat Türkiye’de kendisine bulacağı İslamcı desteği
son derece sınırlı olacaktır. Şu anda böyle yerlere girip şansını
zorlamak istemez.
PKK IŞİD'LE SAVAŞIYLA BATIDA PUAN
TOPLADI!
PKK’nin IŞİD ile savaşıyor olması, Batı’daki algılanışını
nasıl etkiliyor sizce?
-PKK, IŞİD’in Ortadoğu’daki tüm Kürtler için ciddi bir tehlike
oluşturduğunu, Erbil’in IŞİD’in eline düşme ihtimalini, IŞİD’in her
türlü medeni ve sivil oluşumlarının düşmanı olduğunu görüyor. O
yüzden karşı çıkıyor. Benim için PKK’nın bu tavrı hiç de sürpriz
olmadı. Ama Batı’da ve Türkiye’de bir çok kesim tarafından iyi ve
belki beklenmedik bir gelişme olarak yorumlanıyor.
MUTLU BİR DİYARBAKIR, İRAN IRAK VE
SURİYE İÇİN TEHDİTTİR!
Tüm bu gelişmelerin paralelinde Türkiye devleti ve Kürt
hareketi arasında çözüm için görüşmeler sürüyor. Bugün gelinen
noktayı nasıl buluyorsunuz?
-Çok önemsiyorum. Sonunda Türkiye kamuoyu ‘Düşmanınla barış
yaparsın, dostunla değil. Barış istiyorsan da o düşmanla masaya
oturmak zorundasın’ fikrine alıştı, o nedenle bir zamanlar en büyük
şeytan olarak görülen PKK lideriyle görüşülmesine, Kandil’le
görüşülmesine tepki vermiyor. Ama bu yeni ve birden bire yaşanmış
bir gelişme değil. Zaman içinde yavaş yavaş bu noktaya gelindi.
90’larda Kürtlerin ayrı bir halk olduğunu fark etmek ve bunu
konuşmakla başladı bu süreç. Kuzey Irak’taki Kürdistan yönetimiyle
iyi ticari ve siyasi ilişkiler kurulması da Türkiye içindeki
algının değişmesine etki etti. İşte bunlar barış görüşmeleri için
büyük ve güçlü itici kuvvetler oldu. Ortadoğu’nun bugünkü
haritasına baktığınızda bu barış görüşmelerinin iki tarafın da
lehine olacak şekilde sonuçlanma ihtimalini çok yüksek görüyorum.
Çünkü Kürtler ve Türkler birbirinin en yakın müttefiki olarak bu
karmaşadan güçlü olarak çıkabilirler. İki taraf da hayal kurmuyor
ve bu gerçeği görüyor. Bakın Türkiye için en büyük tehlike ‘mutsuz
bir Diyarbakır’dır. ‘Mutsuz bir Diyarbakır’ Türkiye’nin düşmanları
tarafından çok kolaylıkla istismar edilebilir. ‘Mutlu bir
Diyarbakır’ ise Suriye, İran ve Irak için bir tehdittir. Çünkü bu
ülkelere nazaran Kürt meselesini çok daha başarılı bir şekilde
yönetiyor.
KÜRTLER ÇÖZÜM SÜRECİ İLE İDARİ VE
KÜLTÜREL ÖZERKLİK KAZANACAK
Çözüm sürecinin sonunda nasıl somut adımlar atılmış olacak
sizce?
-Kürt tarafı bir tür idari ve kültürel özerklik elde etmiş olacak
diye düşünüyorum. Minimum hedef bu. Türklerin büyük bölümü ademi
merkeziyetçilikten yana aslında. Sadece Kürt şehirleri için değil,
tüm Türkiye için. Dolayısıyla sözünü ettiğim özerklik daha geniş
bir ademi merkeziyetçiliğin parçası olacak. Bunun dışında
müzakerelerin nereye varacağını kestirmem zor. Bir çok kişi bana
bunun sonunda bağımsız bir Kürt devleti olur mu diye soruyor?
Bilmem. Ama Türkiye bu durumu zekice yönetirse böyle bir
bağımsızlık ihtimalinin söz konusu olmayacağı kanısındayım.
Bağımsızlık, Kürt meselesini yanlış yönettiğinde muhtemel olur.
Şu anda zekice ve doğru yönetiyor mu?
-Evet yönetiyor. 15 yıl öncesiyle kıyasladığımda büyük gelişme
görüyorum Türkiye devleti tarafında. Türkiye toplumunun da Kürt
sorunuyla ilgili olgun bir anlayış seviyesine geldiği açık. Çözüm
süreci bu şekilde ilerlerse Türkiye dünyanın her yerindeki Kürtler
için en önemli ülke olur.
Kandil, silahsızlanma ihtimaline karşı PKK’yi nasıl
konumlamayı düşünüyor Ortadoğu’da sizce?
-Böyle bir durumda PKK’nin neye dönüşeceğini bilmiyorum, silahları
bıraktıktan sonra en muhtemel adım Kürdistan’ın güçlü bir siyasi
partisi haline gelmek olabilir.
GÜLEN’İN POLİS İÇİNDEKİ GÜCÜ YENİ BİR
ŞEY
Birkaç ay önce BBC’ye verdiğiniz bir röportajda AKP-Gülen
kavgasının derin olmadığını düşündüğünüzü söylemiştiniz. Fikrinizi
değiştirdiniz mi?
-Evet, AKP – Gülen kavgasıyla ilgili yanılmışım. Mesele sandığımdan
daha derinmiş. Ki bu çok üzücü çünkü Türkiye’yi hiç lüzumu olmayan
ideolojik doğrular üstünde konumlanmaya zorluyor. Bu kavganın nasıl
sonuçlanacağını bilmiyorum fakat AKP seçmeninin büyük kısmının
Hizmet hareketine yapılan cadı avından mutsuz olduğunu
düşünüyorum.
Erdoğan ve bir çok AKP’li Gülen’in yargı ve polis
içerisinde belirli bir hiyerarşiye göre hareket eden paralel bir
yapı kurduğunu, bir çok siyasetçi, bürokrat ve gazeteciyi
dinlediğini iddia ediyor. Sizce Gülen hareketinin böyle bir
kapasitesi var mı?
-Bu kadar yaygın bir dinleme ağı ancak polisin kapasitesindedir.
Türkiye’yi yakından tanıyan herkes de bilir ki polis yıllardır
siyasetçileri dinler. Zaman zaman bu tapeler sızar, zaman zaman
şantaj için kullanılır. Bunların hiç biri yeni değil.
CEMAAT AKP İLE EMNİYETTE DERİN BİR GÜCE
KAVUŞTU
Fakat AKP’liler diyor ki bu dinleme bugün farklı bir yapı
tarafından dinleniyor, bu yapının başında da Gülen
var...
-Bazı AKP’liler diyor bunu.
Peki öyle olsun...
-Hizmet’in polis içinde etkisi olduğu konusu bugün bir çok kişi
tarafından kabul ediliyor, evet. Ve bu Hizmet’le ilgili yeni bir
özellik.
Ne kadar yeni bir özellik?
-Bence AKP hükümetinden önce polis teşkilatından böyle bir
etkinliği olduğunu düşünmüyorum Hizmet’in. Yalnız şunu belirtmek
istiyorum polis ve yargı gibi organizmaların sadece bir ideolojik
grup tarafından yönetilemeyecek kadar geniş olduğunu unutmayalım.
Dolayısıyla Hizmet’in polis içindeki etkisi aksettirildiği kadar
olmayabilir. Ama Hizmet’in 15 yıl önce olmayan gücünün bugün polis
aracılığıyla var olduğunu söylemek mümkün. Kemalist vesayetçilik
(Fuller’ın Türkçe olarak kendi ifadesi – eb) altında yıllarca polis
içinde dışlanmış olduğunu hesaba katarsak, Ergenekon soruşturmasını
bazı kimselere karşı fazla ileri götürmüş olabileceklerini
düşünebiliriz. Bu tip güç istismarları mutlaka araştırılıp gün
ışığına çıkarılmalı. Fakat bana göre Ergenekon davası bir çok
karanlık derin devlet ilişkisini ortaya çıkarmış ve bu sayede ordu
siyasi arenadan çekilmiştir. Ki bu AB üyeliği için anahtar bir
gereklilikti.
ABD'NİN CEMAATE DÖNÜK POİZİTİF TAVRI
SÜRÜYOR!
ABD’nin Pensilvanya’da yaşayan Gülen ile ilgili tavır ve
tutumunda bir değişiklik var mı? Olur mu?
- Prensipte ABD hiç bir tür İslami örgütü sevmez biliyorsunuz.
Fakat gerçek dünyada sevmedikleriniz arasından bir tercih yapmanız
gerekebilir. İşte o durumlarda Gülen cemaati ABD için tercih
edilebilir niteliktedir. Washington’un görece olarak pozitif bir
bakışı vardır diyebiliriz.
Hala o pozitif bakışı sürdürüyor mu ABD?
-Kesinlikle. Bildiğim kadarıyla Gülen ile ilgili tavrı da
değişmedi.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN