Gülen'den muhaliflerine cevap
Abone olGülen'in sohbetlerinden derlenen son mesajında karalama kampanyalarına cevap verildi.
Fethullah Gülen, fırtınalara, kasırgalara gebe uğursuz günler
anlamındaki "Eyyam-ı nasihat" terimiyle Kur'an'daki
Fussilet sûresi'ne atıfta bulunurken hâlâ şerlere
açık "eyyâm-ı nahisât"ı besleyen uğursuz günlerin gölgesinin
üzerlerinde olduğunu ve yer yer fırtınalar şiddetli esmeye devam
ettiğini bildirdi.
Gülen, "Bazen ters gibi görünen bir kısım insafsız
hâdiselerle zamanın önümüzü kestiği hatta bazılarımızın ruhî
rabıtalarını sarstığı da olur ama gelip sinelerimize çarpan
hortumlar, tayfunlar bizim mukavemet sistemimizi güçlendirir,
geldikleri gibi gider ve bize biz olmanın hususiyetleriyle alâkalı
ne armağanlar ne armağanlar bırakırlar" dedi.
Fethullah Gülen herkul.org sitesinde son yayınlanan Kırık Testi
sohbetinde fırtınalara, kasırgalara gebe uğursuz günler anlamındaki
"Eyyam-ı nasihat" terimiyle Kur'an'daki Fussilet
sûresi'ne atıfta bulundu.
Gülen, hâlâ şerlere açık "eyyâm-ı nahisât"ı besleyen uğursuz
günlerin gölgesinin üzerlerinde olduğunu ve yer yer fırtınalar
şiddetli esmeye devam ettiğini belirterek "Tahribe
kilitlenmiş bir kısım çılgın ruhlar hız kesmeden yıkmalarını
sürdürüyor ve her yanda fitne ocakları tutuşturarak inanan
insanların seslerini kesmeye çalışıyorlar; ama, büyük çoğunluk
itibarıyla bizler -inşâallah öyleyizdir- sürekli güzellikleri
kolluyor, güzellikler arkasında koşuyor, hülyalarımızı
güzelliklerle süslüyor ve neşelerimizi gıcıklayan en derin hazlarla
ötedeki saadet saraylarına ait kapıların aralandığını hissediyor ve
gıcırtılarını duyar gibi oluyoruz" dedi. Gülen şu konulara
dikkat çekti:
"-İmanın ve Hakk'a itimadın içimize saldığı nurlar sayesinde ne çevremizde oluşturulmak istenen gürültü ve velveleyle sarsılıyor ne her yanı saran toz duman karşısında panikliyor ne de üst üste üzerimize gelen zulme, zalime ve zulümâta "eyvallah' ediyoruz.
-Öyle ki, herkesi korkutan, zayıf yüreklere ümitsizlik salan en korkunç fırtınaları, tayfunları, tipileri-boranları ayaklarımızın altından geçip giden ve kılımıza bile dokunmayan "ahvâl-i âdiye'den hâdiseler gibi görüyor ve yürüyoruz hız kesmeden yüce mefkûremizin tüllendiği zirvelere, her zaman ruhumuzda canlandırdığımız aydınlık günler istikametinde ve atalarımızın kalb ve ruh dünyaları iklimine doğru.
-Biz inanç ve ümitlerimiz sayesinde, bir gün mutlaka kendimiz
olarak dirilip kendi ayaklarımız üzerinde duracağımız imanıyla
yaşadık ve her zaman yeni bir varoluşa pencerelerimizi hep açık
tuttuk.
-Vâkıa, bazı ahvâlde bu seviye yakalanamayabilir, bazen de kendi hamlığımıza bağlı çevreyi sisli-dumanlı görebiliriz.. bazı hâl ve hâdiselerin bir kısım bulantılara sebebiyet verdiği de olur.. ne var ki, bunların hiçbiri kalıcı değildir; gönüllerde iman, teslim, tevekkül tamsa, bütün bunlar geldikleri gibi gider ve bize yeni bir mukavemet ruhu armağan ederler... Böyle olunca da hemen her zaman mü'minin ufkunda yazlar tıpkı baharlar gibi diriliş naraları atmakta, sonbahar ve kışlar da yeni bir "ba'sü ba'de'l-mevt' muştusuyla gurublara tulû boyası çalmakta, mevsimler farklı birer saadet vaadiyle birbirini takip etmekte ve bu atmosferde âdeta her zaman bir sevinç ve ferah heyecanı çağlamaktadır.
-Bu itibarladır ki bizim ufkumuz hiçbir zaman bütün bütün kararmaz; üst üste zulmetler her yanı sarsa da, kalb gözlerimiz çok defa ötelerin ziyasıyla par par parıldar; bulunduğumuz yerin hakkını verip o ezelî ufkumuza müteveccih olduğumuz sürece asla gurbet yaşamayız. O'nun ekstra inayetleri sayesinde her zaman bir "rükn-ü şedîd'e yaslanır ve en dev dalgalara bile meydan okuyabiliriz. Bazen ters gibi görünen bir kısım insafsız hâdiselerle zamanın önümüzü kestiği hatta bazılarımızın ruhî rabıtalarını sarstığı da olur ama gelip sinelerimize çarpan hortumlar, tayfunlar bizim mukavemet sistemimizi güçlendirir, geldikleri gibi gider ve bize biz olmanın hususiyetleriyle alâkalı ne armağanlar ne armağanlar bırakırlar.
-Öyle ise, ey o her zaman kinle, nefretle esen muhalif rüzgâr! Artık ne taraftan esersen es!.. Yakında sana da diyecektir o Kudret-i Kâhire: Yetişir ey küstâh, gayri hırıltını kes..!"