Gülen okulunda Lenin heykeli

Abone ol

Abhazya'daki Gülen okulu, Türkiye'de derece yapan bir eğitime sahip. Okulun bahçesindeki Lenin heykeli ise...

Abhazya’nın benin gazetecilik hayatımda son derece özel bir yere sahiptir. Çok az gazeteciye kısmet olacak, “tarihin içine düşmek” diye açıklaması mümkün olan olaylar zincirinin tanığı olmuştum o topraklarda…

15 Temmuz 1992’de Karadeniz’i 19 saatlik bir yolculukla aştıktan sonra indiğim Abhazya’nın başkenti Sohum, (Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki adıyla Sohumkale) beni kendisine hayran bırakan bütün özelliklerini ve güzelliklerini cömertçe sunmuştu.

Abhazya’ya gitmeden önce aldığım ilk bilgiler hava koşullarına ilişkindi: -Yaklaşık olarak Antalya’nın gibidir. Ancak her an yağmura da hazırlıklı ol, tropik bir havası vardır.
Gerçekten de Abhazya cennetin yer yüzü halini andırıyordu. Ormanlar deniz kenarına kadar iniyor, ağaçların kökleri denizle şakalaşıyor gibiydi. Zaten ülkenin güzelliği söylencelere bile girmişti.

ABHAZYA EFSANESİ
Tanrı bütün uluslara toprak dağıtıyormuş. Dağıtım tamamlanmış, ertesi gün Abhaz çıkıp gelmiş:
-Tanrım beni ülkem neresi olacak?
-Herkes ülkesi için toprak almaya geldi, sen niye zamanında gelmedin?
-Misafirim vardı, o gidince hemen geldim!
Tanrı düşünmüş taşınmış “peki” demiş:
-Kendime ayırdığım bir yer var, orayı da sana veriyorum! Diyerek Abhazya’yı da Abhazlara vermiş…
Abhazlar bunu anlattıktan sonra de ekliyorlar:
-Tanrının gözü kalmış Abhazya’da! O yüzden başımız hiç dertten kurtulamıyor. Tarihin her döneminde bu topraklarda savaşlar olmuş, hâlâ da oluyor. 
 

SABAH GÜRCİSTAN, AKŞAM ABHAZYA

Abhazya’da 1992 yılında tam olarak 15 gün kalmıştım.
23 Temmuz 1992 günü ise her gazeteciye kısmet olmayacak, tarihin yazıldığı ana tanıklık etmiştim: O gün Abhazya Parlamentosu “Bağımsızlık Kararı” aldı!

Sabahleyin Abhazya Gürcistan’a bağlı Özerk Cumhuriyet idi. Öğleden sonra olan Bağımsız Abhazya Cumhuriyeti haline geldi. Ve ben o parlamentodaki yabancı tek gazeteciydim.

O tarihte Abhazya’da 93 bin Abhaz, 239 bin Gürcü, 74 bin Rus, 76 bin Ermeni, 14 bin Rum, 10 bin Türk yaşıyordu. Ancak Parlamento aritmetiği özel seçim sistemine uygun olarak 28 Abhaz, 26 Gürcü, 11 Rus, Ermeni, Rum milletvekilinden oluşuyordu. Gürcü milletvekillerini “bağımsızlık” sözleri telaffuz edilmeye başladığından beri parlamentoyu terk etmişler ayrı bir binada toplanıyorlardı. Aynı gün onları da ziyaret ettiğimde gelecekteki kara günleri kesin cümlelerle ifade etmişlerdi:
-Bu durum Gürcistan için savaş nedenidir!..

Gürcü milletvekillerinin öngörüleri çok kısa zaman sonra gerçekleşti: Gürcistan birlikleri 14 Ağustos 1992’de Abhazya’ya girdi.
Dünya basını Abhazya’ya girmek için sınırları zorluyordu, ama bu mümkün olamıyordu. Ben ise Milliyet’te Kafkasya’nın Etnik Krateri Abhazya dizisini yayınlıyordu. Krater patlamıştı.
Savaş bir yıl sürdü.

1993 Ağustos’un da Başkent Sohum’a ulaşacak yoldaki son Gürcü barikatı aşılmıştı. Gagra’daki 17. Kongre Oteli’ni askeri üs yapmış Türkiyeli Abhaz savaşçılar arasında bayram havası başlamıştı.
Tamamen “gazetecilik kısmeti” olarak değerlendirilebilecek bir şekilde ben o oteldeydim. Türkiyeli Abhaz savaşçı Kafkas Öztürk’le son durum hakkında konuşurken o gelen telefonla yeni durum ortaya çıkmıştı:
-Psua Nehrinden önceki son tepeyi almışız, bu tepeyi alan da Sohum’u alır!
İşte Abhazya benim hayatımda böylesi bir yere sahipti.

SAVAŞ BİTTİ OKUL GELDİ

Aradan geçen 15 yılda, Abhazya ile Gürcistan arasındaki savaş bitti ama diplomatik barış temin edilemedi. Çünkü 1993’deki kimsenin kıpırdayamaz hale geldi santranç oyununda “pata” durum varlığını sürdürüyor.

Abhazya kendine göre “Bağımsız” idi. Ancak bunu tanıyan hiçbir ülke yoktu. Başta da Rusya… Oysa Rusya bağımsızlık savaşı sırasında Abhazya’ya yardım etmişti. Ancak o dönemde başında Edvard Şavartnadze’nin bulunduğu Gürcistan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan “Bağımsız Devletler Topluluğu”na katılmayı ret etmişti. Rusya savaş sırasında Abhazya’yı destekleyince Gürcistan BDT’ye katıldı. Savaş bitti. Rusya da Abhazya’yı tanımadı!

Başaran Abhazya Türk Koleji’nin kuruluş aşaması işte bu günlere denk geliyor. 1993-94 ders yılında okul eski Sovyetler döneminden kalma bir okul binasında eğitime başlıyor.
Benim bu okulun yöneticileriyle tanışmam ise 2004 yılında yeniden Abhazya’ya gitmemle oldu. Savaş döneminden itibaren Abhazya Cumhurbaşkanı olan Viladislav Ardzınma çekilip yerini devredecekti. Abhazya’da savaş sonrası çok adaylı ilk Cumhurbaşkanlığı seçimlerini izlemek üzere yeniden o topraklara gittim.

Seçimlerden iki gün önce de Abhazya’nın Kurtuluş Günü törenleri vardı. Bu törenleri izlerken yanıma Türkiye Türkçesiyle konuşan gençler geldiler:
-Abi hoş geldin!
Sonra kendilerini tanıttılar:

Abhazya'da halk savaş yüzünden çok büyük acılar çekti. Bir çok kişi evinden oldu.

-Biz buradaki Türk Okulu’nun yöneticileriyiz. Bir gün de bize ayırın, okulumuzu görün lütfen!

1992’den itibaren tanıdığım Kafkas Öztürk, “Abhazya’da bağımsızlıktan bu yana yapılan en iyi iş” dediği okulu ziyaret için birlikte gitmeye karar verdik.
Bu arada Kafkas’ı da anlatmalıyım.
Kafkas, Güneydoğu’da vatani görevini yaparken Şırnak Tugay Komutanı Tuğ. Gen. Mete Sayar’ın emir subayı olarak çalışıyor. Askerliği bitince bölgede kalması için görev teklifi yapılıyor. O da “Abhazya işgal edildi, beni oraya gitmem lazım” diyerek kabul etmiyor. Bu karar verme-ikna etme süreci sırasında babası Kemal Öztürk, askerden gelen oğluna elini öptürmüyor. Kemal Bey bana bunun gerekçesini savaş altındaki Abhazya’da (1993) anlatmıştı:
-Ben Abhazya Dayanışma Komitesi Başkanı’yım, bütün çocuklar savaşa gidiyor, benim oğlum ise askerliği bitti hâlâ İstanbul’da yerin dibine geçiyorum. Meğerse Mete Paşa bırakmıyormuş onu da… Ama bana söylemiyor.

Kafkas Öztürk, Abhazya’ya gelince Cumhurbaşkanı Ardzınba’nın muhafız birliğinin komutanı olarak görev yapıyor. Geceleri de Abhaz gerilla birliklerine katılarak Gürcülerin cephe gerilerine sızıp, geri dönüyor.

Şimdi Kafkas Abhaz Ordusu’nda Binbaşı rütbesine yükselmiş gazi bir subay! Savaş sırasında baldırına saplanan bir şarapnel parçası yüzünden hızlı koşmaya başladığında sol ayağı üzerinde biraz sekiyor.

BAHÇESİNDE LENİN BULUNAN OKUL

Abhazya Başaran Türk Koleji’ni ziyarete Kafkas Öztürk, yine Abyazya’ya yerleşmiş ve oradan bir Abhaz kızla evlenmiş İbrahim Özyıldırım, Kurtuluş gününe katılmak için gelmiş olan İzmitli Hilal Atan’la birlikte gidiyorum. Okulun Müdür Yardımcısı Yusuf Yazar, binayı bize gezdirirken kısa tarihi hakkında da bilgi veriyor:
-Okulumuz 1993-94 ders yılında eğitime başladı. Savaş henüz bitmişti. Sohum’un havası barut kokuyordu. İlk yıl 130 öğrenciyle başladık.
-Şimdi kaç öğrenciniz var?
-235 öğrencimiz öğrenim görüyor.

Abhazya'daki Başaran Koleji Türkiye'de de derece yapan bir eğitim veriyor. Bu okuldan mezun olan 31 öğrenci ODTÜ'yü kazandı. Yabancı Dil sınavında da iki Türkiye birincisi çıkardı.

Okulun 10 yıllık tarihinde azımsanmayacak başarıları bulunuyor. Yusuf onları da özellikle anlatmak istiyor:
-Okulumuzdan mezun olan 31 öğrenci Türkiye’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni (ODTÜ) ve Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandılar. Başarıyla okuyorlar. Yaz tatillerinde geliyorlar. Okullarını ders durumlarını arkadaşlarını anlatıyorlar.

Abhazya Başaran Koleji’nin de Türkiye’de 100 işadamından oluşan destek ünitesi bulunuyor. Ülke savaş yorgunu ve fakir olduğundan kendi kendini çevirecek istenilen düzeyde paralı eğitime geçilememiş:
-Öğrencilerimizin çoğunluğu şehit çocukları oluşturuyor. Onlardan para almıyoruz. Annesi babası olan öğrencilerimiz ise bütçelerinin elverdiği ölçüde okula ödeme yapıyorlar. Sabit bir okul ücretimiz yok. Ailelerin beyanını esas alıyoruz. Ne kadar verebilirlerse, o kadar alıyoruz. Tabii bu ödemelerin 1000 doları geçmediğini özellikle belirtmeliyim.

Yusuf okuldaki eğitim durumunu anlatırken de şöyle diyor:
-Bizim okulumuzda Abhazca, Rusça, İngilizce ve Türkçe eğitim yapılıyor. Bu sizim bütün ülkelerdeki genel ölçümüz… Önce kendi ana dilleri, sonra ülkedeki yaygın dil, dünya dili İngilizce ve okulun dili Türkçe!

Eski Sovyetler Birliği’nde Lenin heykelleri yerlerinden söküldü. Abhazya’da ise iki Lenin heykeli eski yerlerinde olduğu gibi duruyor. Bunların biri de Abhazya Türk Koleji’nin bahçesinde… Heykel hava koşullarından, yılların bakımsızlığından ve savaş durumunun getirdiği ilgisizlikten epeyce yıpranmış… Lenin’in öne doğru uzanan eli aşındığından birkaç parmağı yok gibi.

Başaran Koleji'nin bahşçesindeki Lenin heykeli, Abhaz halkına saygı nedeniyle kaldırılmamış. Dahası okul yönetimi, kendileri her ne kadar Lenin sever olmasalar da heykeli yenilemeyi düşünüyor.

Lenin haykeli önünde fotoğraf çekerken Yusuf’a takılıyorum:
-Siz dindarsınız. Lenin ise bildiğiniz gibi “dini afyon” olarak gören öğretinin babası bir arada nasıl yaşıyorsunuz?
Yusuf Yazar, bulunduğu ülkede yerli halkın değerlerine karşı gösterilmesi gereken özenli saygıyı bir ders notu olacak şekilde anlatıyor:
-Biz Lenin’i sevmiyoruz, ama burada onu seviyorlar. Çünkü Lenin’in sağlığında Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak kendi başına bağımsız bir devletmiş. Lenin ölünce Gürcistan’a bağlanmış. O yüzden Lenin’in heykelini kaldırmadık. Ayrıca elimiz genişlediğinde heykeli tamir ettireceğiz.

Yusuf Yazar, Abhazya Başaran Türk Koleji’nin ne kadar başarılı olduğuna ilişkin bir gururlu bir açıklama daha yapıyor:
-Türkiye’de Yabancı Öğrenci Sınavı’nda (YÖS) iki yıl 1.’lik, bir yıl da 2.’lik kazandık!
Savaş öncesi ve sonrasında Türkiye’den Abhazya’ya gidip oraya yerleşen pek çok Abhaz, “bu okul bizim çocuklarımız için olağanüstü bir fırsat yarattı” diyorlar:
- Eğer bu kolej olmasaydı, çocuklarımızı buraya getiremezdik. Çünkü biz buraya geldik ama Türkiye’den de kopmak istemiyoruz. Bu okul bize köprü oldu!

-BİTTİ-
Günün Önemli Haberleri